yavuz sultan selim'in alevi katliamı

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

yavuz sultan selim ile şah ismail arasında yaşanan tamamen siyasi bir savaşın "katliam" olarak pişirilip sunulmasıdır. şu haberi okumanızı tavsiye ederim. bu haberi okuduktan sonra şu kitabın yavuz sultan selim'in sancağı kısmına bir göz atmanızı tavsiye ederim. eğer dikkat ederseniz yavuz sultan selim'in sancağının ortasında koskoca zülfükar resmi vardır. ne yani yavuz sultan selim alevileri katletti ama jest olsun diye hz. ali'nin kılıcını sancağına mı koydu?
2 favorites - -
--
..yine dönemi baz alarak baktığımızda 40 bin gibi bir rakamın demografik gerçekle örtüşmediğini rahatlıkla ifade edebiliriz. öyle ki bu sayıda bir insan topluluğunun ortadan kaldırıldığı iddiası, kelimenin tam manasıyla bir soykırım anlamına gelir ki, bölgedeki mevcut alevi nüfusu bile tek başına bu iddiayı yalanlamaya yeter.
nihat nasır, sancaktar dergisi, sayı 27
0 favorites - -
"defter dürmek" deyimini türkçe'ye kazandıran(!) katliamdır.

40 bin rakamına takılmış bazı arkadaşlar. o rakamın doğruluğunu asla bilemeyeceğiz.
çünkü adı üstünde katledilenlerin defterleri nüfusta dürülmüştür ve sayıları asla bilinemeyecek anadolu köylüsü katledilmiştir.
"efendim dersim ,efendim cehape" diye ağzını yüzünü çiğneyen yavşakların bunu iyi düşünmesini isterim.
6 favorites - -
"mısır ile osmanlılar arasında savaş, halep civarındaki mercidabık'ta patlak verdi. mısır’ın sultânı, muhammed kansu gavrî'ydi. savaşın sonunda mısır askerleri yenildi ve sultân gavrî, alevî illerine kaçarak dağda gözden kayboldu. (onun aşîretine bugün ‘mehârize’ denmektedir) sultân selîm, alevî halep'e girdi. bu fırsattan yararlanan kimileri, sultân selîm'e gelip aksak timur zamânında halep ve şam'da meydana gelen katliâmın sebebi olan alevîleri şikâyet ettiler (oysa timur kimi ulemâyı bağış ve maaşlarla kendi tarafına çekmişti). alevîlerin katledilmesinde siyasal bir yarar gören sultân selim bâzı ulemâdan alevîlerin ya da kâfirlerin katli için gereken o ünlü fetvâyı aldı. ve bu, onlar için allâh'ın hesap soracağı kara bir lekeydi. bu fetvalar bağdat kerh'i olayına yol açmıştı; rusâfa ahâlisi, yâni bağdat'ın yarısı, diğer yarısı olan kerh'e saldırarak alevîlerin mallarını yağmalamış, kadınlarını esir almış, büyükleri öldürmüştü.

sultân selîm, on kişi üzerinde nüfûzu ya da yetkisi olan herkese bu konumunu ve yetkisini resmîleştiren ve görevlerini onaylayan ferman vereceği bahânesiyle halep'teki bütün ümerâ ve şeyhleri topladı. alevî ümerâ, mukaddemler ve şeyhler her yerden geldiler. öyle ki, sultân selîm'in önünde dokuz bin dört yüz kişi toplandılar. fetvâya dayanarak hepsini öldürdü, sonra alevîlerin din adına katledilmesini emretti!

bütün önderlerinin öldürülmesinden ve gavrî'nin kaçmasından sonra alevîler dehşet içinde kırlara kaçıp dağıldılar. ayak takımı da düzenli türk ordularıyla birlikte onların izini sürdü. alevîler batı suriye kıyı şeridi dağlarına kaçıyor, düzenli türk orduları onları izliyor ve ellerine geçirdiklerini öldürüyorlardı. o olaylar sırasında yalnızca halep'te ümerâ ve şeyhler dışında avâmdan kırk bin kişi öldürüldü. bu belâ diyârbekir, mardin, avâsım ve ardından türk alevîleri dulkadiroğullarının illerine ve geri kalan anadolu kentlerindeki alevîlere sıçradı. şafiî mezhebine sığınmayan alevîlerin hepsi öldürülüyordu. türkler batı suriye kıyı şeridi dağlarına kaçanlara 'sürek' adını taktı ki, sürgün edilenler, sürülenler (sürek avı: atlıların avını önüne katarak kovalaması) anlamına gelir; daha sonra bu kelime arapçalaştırılarak 'sûrâk'a dönüştü ve alevîlere uzun süre 'sûrâk', 'sevârîk’, dağlarına da sûrâk dağı dendi. bugün de sahyûn, ümrâniyye ve sâfita bucaklarında bu adla anılan kimi halep kökenliler vardır.

halep'te alevîlere yapılan zulümler giderek o denli arttı ki her tür işkence alevilere uygulanmaya başlandı.
sultân selîm, batı suriye kıyı şeridi dağlarının sarp olduğunu gördü ve alevîleri imhâ etmenin ancak kendisini mısır seferinden alıkoyacak uzun bir süreye yayılan uğraşlardan sonra gerçekleşebileceğini anladı. gerçekte alevîleri katletmesinin nedeni yalnızca siyasaldı, böylece sünnîleri kendi tarafına çekebilecekti. bu nedenle anadolu ve horasan'dan doksan bin çadır, yâni yarım milyon türk getirtti. bunları batı suriye kıyı şeridi dağlarının kalelerine ya da yüksek ve verimli mevkilerine yerleştirdi; kasıt, imha etsinler diye türk aşîretlerini alevîlere musallat etmekti. bu olay dağda bir fetret devrinin kapısını açtı.

türkler, daha çok ebû kubeys kalesi, ümrâniyye bucağı ve hulv dağı yörelerine yerleşti; böylece alevîler öldürülecek ve mısır yolu garantiye alınmış olacaktı. türkler aynı şekilde büşrâğî, siyânû köyü, platunus kalesi, sahyûn çevresi, bayır ve bucak'a yerleştiler. bugün alîoğulları ve kelbiye aşîretlerinin yaşadığı ceble kasabası türklerle doldu. türkler bütün ceble ovası ve lazkiye dolaylarını da işgâl edip lazkıye'deki alevîlere saldırdılar. kalenin batısında ve güneyinde deniz limanına kadarki bölgede oturan ve liman bölgesinin tümüyle ellerinde bulunduğu alevîler, bunun üzerine deniz tarafına kaçmak zorunda kaldı ve saldırılar sürünce hepsi de denizde boğuldu. lazkıye'de atalarının mezarı dışında alevîlerden eser kalmadı,hattâ kimileri bu mezarlar üzerinde bile hak iddiâ etti. oysa lazkıye son dönemde alevîlerin en büyük merkeziydi. ceble'ye de aynı şey oldu.

sultân selîm katliâm ve imha planını tamamlamak üzere otuz bin askerle birlikte, iki alevî kenti olan lazkıye ve antakya'nın ortasına çadır kurmuştu; bu yüzden çadır kurduğu yere ordu (bugünkü yayladağı) denir. orada on gün kaldı. ordu ve çevresine kemah türklerini yerleştirdi.

sultân selîm batı suriye kıyı şeridi dağlarını kendi hâline bırakıp şam'a, sonra mısır'a gitti. târih erbabının bildiği gibi katı yürekliğiyle ünlendiğinden kendisine 'yavuz' denmiştir. en ufak bir hatada ya da kendi görüşlerine aykırı bir görüş gördüğünde vezirlerini öldürür, yerlerine başkalarını atardı.

türkler ebû kubeys kalesine kartal kalesi, ebû kubeys dağına da kartal dağı adlarını verdiler. burası türk hükûmetinin merkeziydi. buşrâğî adı da beşir ağa'nın arapçalaştırılmışıdır. mehâlibe kalesine de mürsel kalesi adını verdiler, bu da arapçalaşıp 'el-mürsâliyye kalesi' oldu.

alevîlerin dağı yoksuldu, kendi halkına bile yetecek kadar ürün vermiyordu; yarım milyon kişinin oraya yerleştirilmesi can güvensizliğine ve açlığa yol açtı. ebû kubeys ve ceble yörelerinin iklimi kötüydü; serin memleketlere ve karlı bölgelere alışık olan türkler hastalıklara yakalandı, açlıktan zora düştü ve dağların tepelerine sığınmış olan alevîler onlara saldırdı. zâten yurtlarını ve verimli topraklarını özleyen ve geçim yolları daralan türkler, elli yıl geçmeden helâk oldu ve şehirleri alevîlere teslîm ettiler. sonunda türklerden bugüne çok az bölge kaldı. bunlar bayır, bucak, hısnülekrâd ve hazzûr'da, birazı da lazkıye bazı kırsal koyleridir."
10 favorites - -
esas meselesi "turk" düşmanlığıdir. osmanoglu ailesi taht korkusu ile turk boylarina ciddi bir dusmanlik beslemistir.
o donem cogunlugu alevi olan turkmen boylarini cesitli yollarla oldurmus ya da asimile etmislerdir.
yani suan sagda solda ceddimiz diye gezen, bu katliami oven ve ayni zamanda milliyetçi geçinen cahil topluluk eger gercekleri bilse hatta oturup saray sairlerinin turklerle alakali siirlerini okusalar bile osmanlidan nefret edecekler ama nerede onlarda o kafa.
(bkz: türkmenlerin %99'u alevidir)
https://www.aydinlik.com.tr/…se-yazilari-nisan-2018
8 favorites - -
"babasını tahttan indirerek yerine geçecek kadar içini hırs bürümüş birinin eylemlerinden biri" bak bak bak laflara bak hele... kutsal bilgi kaynağı he mi? ulan babası tahtta başka oğlunu istiyor. hangi şehzade kabul eder bunu? nitekim etmemiş ve babasıyla bir mücadeleye girmiş. ne yapacak olan biteni seyredip kuzu gibi boynunu mu uzatacak cellada.

şu ifadeye bak: içini hırs bürümüş falan... te allahım ya. zırcahil değilse maksat belli: bok atma derdinde.
0 favorites - -
olmayan katliamlardır.

anadolu tarihinin önemli kırılma noktalarından biri, 13. yüzyılda ortaya çıkan babai ve vefai isyanlarıdır. alevi inanç çevrelerinin öncülüğünde patlak veren bu hareketler, özellikle sivas, tokat ve erzincan hattında geniş kitleleri etkisi altına almıştır. babai ayaklanmaları sırasında, dönemin kaynaklarına göre isyancı gruplar müslüman-türk halkı hedef almış, erzincan ve çevresindeki kaleleri yakıp yıkmış, tahkim edilen yerleşimleri tahrip etmiştir. bu gelişmeler yalnızca yerel düzeyde büyük can kayıplarına yol açmakla kalmamış, aynı zamanda anadolu selçuklu devleti’nin siyasi ve askeri bakımdan zayıflamasına neden olmuştur.

moğol istilasının hemen öncesinde yaşanan bu iç karışıklıklar, selçuklu savunma hatlarını zedelemiş, merkezi otoriteyi sarsmış ve sonuçta anadolu’nun moğollara karşı savunmasız hale gelmesine zemin hazırlamıştır. böylece babai isyanlarının, doğrudan olmasa da dolaylı biçimde anadolu selçuklu devleti’nin yıkılış sürecine ve on binlerce müslüman türk’ün katline sebebiyet verdiği görülmektedir. bu yönüyle söz konusu hareketler, yalnızca bir mezhep ya da tarikat başkaldırısı değil, aynı zamanda anadolu’nun siyasi kaderini tayin eden bir dönüm noktasıdır.

bu tarihsel süreklilik, 16. yüzyılda osmanlı-safevi rekabeti bağlamında yaşanan kızılbaş isyanlarına da ışık tutmaktadır. 1511’deki şahkulu isyanı bunun en belirgin örneğidir. antalya’nın teke yöresinde başlayan ve manisa’ya kadar yayılan bu isyanda, kaynaklar isyancıların camileri tahrip ettiğini, din adamlarını öldürdüğünü ve osmanlı otoritesine bağlı köylüleri katlettiğini aktarır. ulema ve devlet otoritesini temsil eden kesimlerin özellikle hedef alınması, bu isyanların yalnızca sosyo-ekonomik değil, aynı zamanda açık bir siyasi boyut taşıdığını göstermektedir.

şahkulu isyanı’nın ardından, 16. yüzyıl boyunca tokat, sivas ve teke bölgelerinde, hatta rumeli hattında safevi propagandasının etkisiyle yeni ayaklanmalar meydana gelmiştir. bu hareketler çoğu zaman osmanlı’ya sadık halk ile kızılbaş topluluklar arasında kanlı çatışmalara dönüşmüştür. osmanlı yönetimi bu durumu bir fitne olarak değerlendirmiş ve safevi nüfuzunun artışını devletin iç bütünlüğünü tehdit eden en önemli unsur olarak görmüştür. yavuz sultan selim döneminde alınan sert tedbirlerle anadolu’da safevi taraftarı olduğu düşünülen binlerce kişi tutuklanmış, idam edilmiş ya da sürgün edilmiştir.

kaynaklar bu süreci farklı biçimlerde yansıtmaktadır. osmanlı kronikleri, kızılbaşların imamları öldürdüğünü, köyleri ateşe verdiğini ve halka saldırdığını aktarır. alevi-bektaşi anlatıları ise osmanlı’nın sırf inançlarından dolayı masum kızılbaşları katlettiğini öne sürer. modern tarihçilik her iki anlatıda da propaganda unsurlarının bulunduğunu, ancak şiddetin karşılıklı olduğunu vurgular. kabul edilen nokta, kızılbaş hareketlerinin anadolu’da gerçekten halkı hedef alan saldırılar barındırdığı, osmanlı’nın ise buna devlet düzenini koruma refleksiyle fakat bazen tüm bir topluluğu kapsayacak kadar sert yöntemlerle karşılık verdiğidir.

anadolu’daki babai / vefai isyanlarından başlayarak osmanlı-safevi çatışmalarına kadar uzanan çizgide, alevi hareketlerin yalnızca dini değil aynı zamanda siyasi boyutları da olduğu açıktır. bu isyanlar, bir yandan anadolu’daki toplumsal ve mezhep temelli gerilimleri derinleştirirken, diğer yandan devletlerin iç ve dış tehditlere karşı kırılgan hâle gelmesine yol açmıştır. babai hareketleri anadolu selçuklu devleti’nin çöküşünü hızlandırmış ve moğol istilasına zemin hazırlamış, kızılbaş isyanları ise osmanlı-safevi mücadelesinin anadolu’daki yansımaları olarak devlet düzenini tehdit etmiştir. böylece söz konusu hareketler, hem doğrudan hem de dolaylı biçimde on binlerce müslüman türk'ün ölümüne sebebiyet vermiş, anadolu’nun siyasi istikrarını uzun vadeli biçimde sarsmıştır.
0 favorites - -
olan katliamdır.

sebebi kızılabaş alevilerin safevi tarafına geçmesidir.

daha sonra (300 yıl) vakai hayriye'de de benzer durum yaşanmış yalnızda ordunun içeriği yani yeni çerilerin bektaşi/alevi ağırlığı değiştirilsin diye yapılmamış aynı zamanda alevi/bektaşiler temizlenmiştir.

bu da tartışmalı bir konudur ancak vakai hayriye'de yalnızca yeni çeri ocağı bombalanmamış aynı zamanda istanbulda yanlış hatırlamıyorsam 400 kadar dede-dervşl-şeyh idam edilir. geri kalanları sürgün edilir.

bu süreçten sonra aleviler dağ eteklerine çekilip 1960'lara kadar orada yaşarlar. kendi hukuklarını da kendileri sağlar (dara çekme). devlet ile ilişki kurmazlar.

1960larda köyden kente göç ile şehirleşmeye başlarlar ancak kimliklerini gizli yaşarlar.

sanıyorum 93'teki madımak katliamına kadar gizlenirken o olaydan sonra sahiplenilip birleştirici bir kimlik işaretleyicisi olarak gösterilmeye başlandı.
0 favorites - -