yazın geldiği sıralarda bize misafirliğe gelen 40 yaşında bekar ve kariyer edindiğini sanan teyze kızımın anneme aaa kiraz mı aldınız kiraz size bile geldiyse yaz gelmiş demektir demesi.
gittiğimiz bir davette tüm köfteleri yiyen solcu bir dayı vardı tüm masadaki köfteleri yedi solcu dayı kimseye bırakmadı ordor tabagindaki halka birşey bırakmayan solcu dayı
dekan prof. dr. bilmem kim hocanın makam odasındayız.
dekan, ben bir de araştırma görevlisi diğer bir hanım arkadaş.
dekan böyle bi proje anlatıyor şöyle olacak böyle olacak şunları yapmanızı istiyorum diye. o sırada çay içiyoruz falan.
bi an dekan sol elinin işaret parmağını burnuna soktu. bir sümük kitlesini tutup çekmeye başladı. ama kurumuş burnun içine yapışmış katı bir sümük değil. bildiğin sarı/yeşil tonlarında katı sıvı arasında, akışkan, yapışkan, iğrenç bi formda sümük. parmağı ile çekiştirdi çekiştirdi, peçeteye sürdü. sonra bi tur daha aynısını yaptı ve elini peçete ile silip çay içmeye, proje anlatmaya devam etti.
o sırada ben gözlerime inanamaz bi vaziyette arkadaşıma baktım doğru mu görüyorum diye, kız şaşkınlıktan gözleri fırlamış halde ağzındaki çayı bardağa kusuyordu.
adam bu dünyanın en sıradan olayıymış gibi anlatmaya devam etti amk.
eskiden yakın olunan arkadaşın ben bu kızı siktim diyerek sürekli instagramdan fotoğraf göstermesi daha da abartıp whatsapp grubuna kullanılmış prezervatif atması.
sosyal medya hesaplarına dr. av. vs yazanlar açık ara kazanır bu görgüsüzlüğü, hadi açıklama kısmında yaz da, isim öneki nedir allasen?
- ama öldü efendim
- ben bilmem !
bir kafede almanya' ya gidebilsem" minvalinde bir şeyler söyledikten sonra, yan masadaki kadının bana " ay özenmeyin oralara, hiç düşündüğünüz gibi bir yer değil " demesi.
almanya doğumluyum, liseyi bitirince döndüm turkiye'ye.
otelde yemek esnasında verilen içkileri, pet şişeye doldurup odasına götüren birini görmüştüm.
üniversitedeyken konferansa bir girişimci gelmişti. sözde bize başarı hikayesini anlatacak.
adam başarılı(!) olana kadar zengin babacığı finansörü olmuş. türkiye'de okumak istememiş, babası onu londra'ya göndermiş. türkiye'de çalışmak istememiş, babası ona yurtdışından iş bulmuş. sonunda başka insanlara çalışmak istememiş, babacığı ona mekan açmış. yaptığı iş tutmuş hasbelkader. bize dedi ki " asla vazgeçmeyin, sürekli isteyin, vazgeçmeyince oluyor". peki.