anlatmak istediğim hadise, karakter sayısına kurban gitmiştir en başta onu söylemekte fayda var. tam açılımı orhan pamuk'un geçtiğimiz pazar günü radikal gazetesi'nin bir günlüğüne genel yayın yönetmenliğini yapmış olmasıdır.
şimdi gene aynı şeylerin üzerinden geçmeyelim. orhan pamuk nobel aldı, frak giydi, gülünce arka dişleri gözüküyor bik bik...bunlar önemli değil.
ulusal bir gazete yönetiminin bir günlüğüne de olsa kapılarını, bu ülkede yetişmiş bir edebiyatçıya açmış olması en başta takdir edilmesi gereken bir husustur. gündemin baş ağrıtan, sıkıcı konularının arasında gazete okurunun pazar gününe alternatif bir bakış açısıyla başlaması fikri de aynı orantıda güzel duruyor. hele ki seçilen kişinin dünyanın en çok ses getiren edebiyat (yani yazım kabiliyeti) ödüllerinden birini de almış olması cabası...
işin özü, orhan pamuk radikal'de yayın yönetmeni olacak dendiğinde mutlu oldum, heyecanlandım. türk medyasına yenilik getirecek bir hamleyle karşı karşıya olduğumuzu düşündüm.
ama yanılmışım...
bir edebiyatçının süzgecinden çıkma şiir gibi, roman gibi bir gazete bekledim ben pazar sabahı. istedim ki kültür ve sanat faaliyetleri mikrop düzeyinde bile ilgi görmeyen ülkemde orhan pamuk bir adım atmış olsun, entelektüel boyutta fikirlerin çarpıştığı sanatın öne çıktığı bir gazete çıksın. manşette başrolü düşünürler paylaşsın, karakter oyuncuları sanat dünyasından olsun.
ama olmadı…
orhan pamuk, eline geçen yönetme fırsatını kişisel hesaplaşması için kullandı. cumhuriyet gazetesinin bundan onlarca yıl önce nazım hikmet resmini basıp “bu resmi bastık ki tüküresiniz diye” gafletini yayınlamayı seçti. sırf cumhuriyet gazetesi kendisine nobel ödülünde destek vermedi diye. sırf milliyetçi sol kanadın mührü ödülüne basılmadı diye…
cumhuriyet gazetesini ve bugünkü yayın çizgisini savunacak değilim. bugünlerde sürdürmüş oldukları tutumu hayretle ve esefle izlemekteyim. toplumu kutuplaştıran, tek yönlü düşüncenin ilerisine gidemeyen ve hatta yeri geldiğinde aşırı milliyetçi kanadın bile önüne geçecek fantastik komplo teorilerini çoğu zaman denizden yeni çıkmış palamut şaşkınlığında takip ediyorum. ama bu kişisel görüşüm, pazar günü yapılan intikam harekatını haklı duruma getirmiyor elbette…
ve ben şimdi anlıyorum ki yirmi küsür yıldır odasına kapanıp harflerini biriktiren bu edebiyatçı sadece cümleler yazmamış kağıtlarının üstüne. sadece edebiyatın dingin sularında bahar gezileri düzenlememiş usunda. insanoğlunun en cahil cühela duygusuna esir olmuş meğer. koynunda, yüreğinde hınç duygularını biriktirmiş. ve en olmadık zamanda en ilkel yöntemle girişmiş şahsi duygularının ordularıyla yıkık bir ülkenin kalıntılarına…
olmamış orhan abi, olmamış sayın pamuk, olmamış orhan beyefendi…
yarın öbür gün cumhuriyet gazetesi, “otuz sene önce orhan pamuk’un babası şöyle bir şey yapmıştı, böyle bir ortamda şunları demişti” diye yazsa gocunmayacaksın artık. veyahut analitik düşünceye sahip akademik kurumların ödül gecelerinde gülümsemenle ortada dolaşıp havanı atmayacaksın. aydın, entelektüel, ileri görüşlü camianın içine kendini koymayacaksın. intikam duygularıyla ördüğü benlik duvarına tuğlaları dizen bir adamın ileriye bakabilme ihtimali yoktur bilmez misin? kişisel hesaplaşmalarından kurtulamamış bir edebiyatçının insanların mekanikleşmiş, sığlaşmış hayal dünyasını zenginleştirmesi imkansızdır unuttun mu? onlara bir şey katabilmek için öncelikle insanın kendisine bir şeyler katabilmesi gerekiyor hatırladın mı?
orhan pamuk…
türk medyasının tarihi fırsatıydın, yüzüne gözüne bulaştırdın.