yazının başlangıcı ile gittiği yer aynı değil.
1. yazıya muhafazakar kitlenin nankörlüğü ile başlamış. 1945 ingiltere seçimleri buna işaret ediyor. yani bu kısmı altılı masadaki üç parti başkanına değil direkt olarak halka söylemiş.
2. yazının sonuna doğru ise altılı masadaki ahmet davutoğlu, ali babacan ve temel karamollaoğluna getirmiş.
murat bardakçı saygı duyduğum bir gazetecidir. kimse elini dahi sürmemişken adam ailesinden gelen bağlantıları kullanıp osmanlı ailesinden birçok kişiyle görüşmüş ve bir ton bilgi belge hatırat elde etmiştir. bunları da kendine saklamamış, çatır çatır yayınlamıştır. ancak şöyle bir durum var ki ne kadar saygı duysam da burada kendisiyle aynı görüşte değilim. işin halk kısmına gelecek olursak şayet;
1. muhafazakarların hayali gerçek oldu!! evet buna diyecek bir şey yok ancak seçmenin dönüşünün nankörlük ile alakası yok. vakti zamanında tayyip erdoğan yüksek oy alırken amaç muhafazakarlık değildi. bu ülkede %55-60 oranında dinci insan yok. ekonomi iyi gidiyordu, dolar kuru düşüktü, ithal mallardan bolcana alabiliyorduk. bu sebeple muhafazakar olsun olmasın büyük bir güruh tayyip erdoğan'a oy attı ve yıllarca koruyup kolladı ancak en sonunda anladılar ki bu insan ekonomiyi toparlayamayacak.
- bir kere dünya arenasında güçlü bir müttefik edinemiyoruz. güçlü müttefik sadece seni askeri alanda korumaz. aynı zamanda ticari iş birliğini de artırır. türkiye bu konuda yıllardır kan kaybediyor. her sene onlarca büyük yabancı şirket ülkedeki operasyonlarını sonlandırıp çekip gidiyor. çok değil bundan 10-12 sene önce yabancı şirketler ülkeye yatırım yapabilmek için kapımızda sıra olmuş bekliyorlardı.
- halk belli bir oranda refaha alıştı. on sene önce kapıcı bile bir şekil borç harç ikinci el mercedes c180 alabiliyordu. e günümüze geldiğimizde mercedes'i ya da herhangi bir araba almayı geçtim, millet ekmek alırken yutkunmaya başladı. ayasofyanın tekrardan cami yapılması muhafazakarlar için hoş olabilir ancak ayasofya karın doyurmuyor. (kapıyı kemirenler hariç)
- bu halk tayyip erdoğan'ı gereğinden fazla korudu. ''yaparsa yine o yapar'' dedi ama arka arkaya verilen sözlerin tutulmaması halkta kopuş yaşatır yani bundan daha normal bir şey olamaz.
-2010 anayasa referandumunda ''vesayete son'' diye kampanya yaptılar. bütün hukuk fetöcülerin eline geçti.
- gezi parkı eylemlerinde dolar on kuruş arttı diye ''geziciler mutlu musunuz?'' dediler. gezi parkı eyleminin üzerinden on sene geçti. dolar o zaman 1.95 idi şimdi 19 küsür lira oldu. yarın ne olacak belli değil!
- artık ülkede vesayet kalmadı. darbeler dönemi bitti dediler. arka arkaya 17-25 aralık süreci ve 15 temmuz askeri darbesi yaşadı halk.
- başkanlık referandumunda ''ülke kalkınacaktı'' hesapta. geldiğimiz durum ortada.
- cumhurbaşkanlığı seçiminde ''şu fakire yetkiyi verin. bakın nasıl enflasyonu bitirecek.'' dedi. sonuç epic fail!
- ''faiz sebep enflasyon sonuç'' dedi. alakasının bile olmadığını millet gördü.
iha, siha vs. bunlar hoş şeyler tabii bir şey dediğimiz yok ama durum da ortada. tuzu kuru olan uzaktan sallayıp duruyor. kimse halkın ne durumda olduğunu sormuyor. bu millet böyle arkadaş. sıcak para seviyor, mal alıp mal satmayı seviyor, mülk edinmeyi, arabası olmasını seviyor. ekmeğe bakıyor, pazarı inceliyor raconu kesiyor. bu milletin hayata bakış açısı bu kadar işte. millet ''geçinemiyorum, açım'' diyor. sen kalkmış ayasofya, erkeklerin sakalla memuriyeti vs. falan diyorsun ve bunun adı nankörlük? oluyor.
2. altılı masa iyidir kötüdür bilmem nedir muhabbetine girmeyeceğim. ben kimsenin avukatı değilim. futbol takımı tutar gibi parti tutacak kadar şuurumu da kaybetmedim. ben olaya hep basit baktım. bu insanlarla benim hayat görüşüm aynı değil. iyi yaptıkları şeyleri destekledim, kötü yaptıkları şeyi eleştirdim vs. ama adamların kurduğu ittifaka bakıyorum, altılı masaya bakıyorum. bir tarafta ak parti, y-mhp, bbp, yrp, hüda-par. öbür tarafta chp, iyi parti, saadet, gelecek, deva, dp... gizliden gizliye de hdp var. dediğim gibi olaya basit bakıyorum ve altılı masayı destekliyorum. muharrem ince, sinan oğan, ümit özdağ vs. donkişot yel değirmenlerine karşı oyunu oynuyorlar. ha onları da destekleyenlere saygım sonsuz.
- ancak şöyle bir durum var. bu nankör denen muhafazakar parti başkanlarından ikisini ak parti zaten yedi. ali babacan zaman içerisinde aktif görevlerden uzaklaştırıldı. ahmet davutoğlu ise başbakanlık döneminde cebren ve hile ile görevden el çektirildi. biri eski başbakan öbürü ise ekonominin en iyi olduğu zaman ki ekonomi bakanı. ikisinin de sonu aynı oldu. şimdi soruyorum kim kime nankörlük etmiş? bu insanlar illegal yollarla, baskı ve zorbalıkla ak partinin altını dinamitlemeye çalışmıyorlar ki. adamlar legal şekilde partilerini kurmuşlar, iktidar ortağı olabilmek için ittifak arayıp bulmuşlar. e efendim bunlar niye ittifak olmuş? e ittifaklık sistemini getiren zaten tayyip erdoğan'ın bas bas istediği başkanlık sistemiydi zaten. cumhurbaşkanına ayrı oy atıyorsun, siyasi partiye ayrı oy atıyorsun. bu sistem zaten en baştan amerikanvari ittifak olayına dayanıyor. üstüne de %50 üstü oy alma şartı getirmişsin. adamların dünya görüşü aynı olsun olmasın mecburen ittifak yapacaklar ya başka ne yapacaklar? e öbür tarafın dünya görüşü aynı olsa ne olacak? şu partilere bakın bir hele. mhp dışındaki partilerin hepsi islamcı. hele biri hizbullahın kolu zaten. hdp kürtçü diyor ak partililer. e hüda-par ne? biri komünist kürtçü, öbürü ise şeriatçı kürtçü. 1 senedir iyi partiye laf ettiniz. sonunda kendi dediğinizi yutup hüda-par ile ortak oldunuz. sonuca gel hele!
yani sayın bardakçı burada nankörlük nerede? örnek verdiğiniz adama bakın. winston churchill dediğiniz adam iki tane dünya savaşı görmüş, kraliyet harp okulu bitirmiş, soylu ünvanına sahip biri. şimdiki cumhurbaşkanımızın böyle bir cv'si var da benim mi haberim yok? winston churchill üzerinden örneklem veriyor ama verdiği kişi ile bizim cumhurbaşkanımızın ne geçmişi, ne yaşadıkları, ne tahsili, ne meslekleri, ne de yaptıkları şeylerin hiçbiri birbirini tutmuyor.
- bir de partiler için ''daha önce nefret ettikleri chp ile aynı saftalar'' diye laf sokuyor. e cumhur ittifakı içindeki yrp ve mhp vakti zamanında en büyük ak parti düşmanıydılar. devlet bahçelinin ve fatih erbakan'ın recep tayyip erdoğan hakkında söyledikleri ağır sözleri şu zamana kadar kemal kılıçdaroğlu söylemedi. demek ki neymiş? bunun adı siyasetmiş. bunu da en iyi siz biliyorsunuz. neden işinize geldiği gibi yorumlamaya kalkıyorsunuz? bir açık arayacaksak şayet bu konuda herkes sabıkalı. o yüzden kim kimi seviyor, kim kimden nefret ediyor tartışmasını bırakalım. geleceğe yönelik adımları, olabilecekleri ya da olamayacakları konuşalım. boyum kadar kitaplar yazdınız. size ''büyük resmi gören'' dayı misali kahvehane muhabbeti yakışmıyor.