komünist (veya genel olarak sol kanat diyelim) fazlaca bölünür, doğrudur. bunun pratikte sorunlar doğurduğu da doğrudur.
bunun sebebi okumaları ve düşünmeleridir yalnız, bunu es geçmemek lazım. bu insanlar felsefelerini ince ince düşünen, üstüne konuşan, tartışan insanlar. tutup da tek bir liderin ardından sorgusuz sualsiz giden, soru sormaya korkan, "amaaan n'olcak yeaa, orası da öyle olsun" diyen kişiler değiller. haliyle o kadar önce eleyip sık dokuyunca da, bir bölünme oluyor. bu biraz ironik, normalde ince eleyip sık dokumak iyi bir şey olarak kabul edilirken, düşünsel anlamda bunu yapmak, iyice bölünmeye, bir türlü birlik olamamaya sebep oluyor. bu eleştirilerin hepsi doğru, hepsi yerinde. ama dediğim gibi, uluyan insanlarla karşılaştırmak abes. bir tarafta "
kar etmek her şeyden önemlidir, görüşten felsefeden bana ne yihuuuu" diyen tipler yahut "
en üstün ırk biziz çünkü alman'ız, türk'üz, japon'uz" diyen ve ardını aramayan sürüler varken, diğer yanda "devleti ele geçirmek için devletin araçlarını kullanmak mübah mıdır, yoksa o araçları toptan reddetmek mi gerekir?" yahut "organize olarak mı devlet denen kurumu sönümlendirmeliyiz yoksa örgütlenmenin her türüne karşı mı çıkmalıyız?" gibi sorular sebebiyle ayrılan insanları bir tutmak dallamalığın daniskası olur.
boşune bölünmeyişinizle de övünmeyin yani, zira "neden" bölünmediğinizi saptamak önemlidir. soru sormadığınız, düşünmediğiniz için bir arada takılabiliyorsanız eğer, bunda övünülecek hiçbir şey yok.
ha, komünistlerin eleştirilecek yanı yok mu, dünyalar kadar var! bazen kendi "ayrıcalıklı" alanlarından kopmamak için kimseyle birleşemiyorlar, bazen gerçekten pire için yorgan yakıyorlar. etraflarındaki, onların ağzının içine bakan tilmizlerinden pek hoşnutlar ve hiçbir şey yapmadan, diğer komünistlerle laf dalaşına girmekten ibaret hayat sürdürenleri maalesef çoğunlukta. kadın meselesi, lgbti ve hayvan hakları gibi meselelerde ne yazık ki 50 senede bir arpa boyu yol ancak alabildiler, daha kendi parti programlarına bile "ayrımcılığa karşıyız" yazmanın ötesine geçemediler. birçoğu hâlâ cinsiyetçi, homofobik, heteronormativiteye bağlı. "taş kafalı solcu" imajının müsebbibiler, "işçi" deyince aklına 1 mayıs afişindeki tulumlu fabrika işçisi, "emekçi" deyince köydeki çiftçiden ötesini aklına getiremeyen, ancak her fırsatta beyaz yakalıları "yeaa siz de işçisiniz, farklı diilsiniz, kendinizi ne sanıyosunuz?!" diye fırçalayan, lakin oturup "bu insanlarda işçi bilinci yoksa biz nerede yanlış yapıyoruz?" diye sorgulamayan insanlar ağırlıkta... çay ocağında çay-sigara ikilisi ile türkü çığırmak ve "yarınlar güzel olacak" demekten ötesini yapmayanlar da çok...
ama -koccaman bir "ama"- bu eleştirilerin hepsi pratiğe yönelik. hiçbiri, "komünizm çöp o zaman yeaaa" noktasına varamaz. komünistlerin işe yaramadığını söyleyemeyiz, sadece yeterince iyi örgütlenmediklerinden, yeterince değişime açık olmadıklarından, yeterince iyi kenetlenemediklerinden söz edebiliriz. her ne kadar eleştirilerimin en ağırını bu insanlara yöneltsem de, bu, aslında onlardan beklediğim bir şey olduğundandır. diğerlerini eleştirmiyoruz ble, çünkü onlardan bir şey beklemiyoruz. komünistlerin de bu noktada yapması gereken "ama bizim çok üzerimize geliyorlar" demek değil, eleştiri, kendisini geliştirmek isteyen için daima en iyi şeydir. nitelikli eleştirilere kulak versinler, muhafazakârlaşmasınlar, değişime açık olsunlar, "devrimci" geçinip stalin'e yapışıp kalmasınlar ki, biz de onlarla birlikte saf tutalım, destek olalım.