ses çıkmaz. zira gerçek manada kırılınca konu kapanır ve tamamen susulur artık. garip bi histir.
"kalbimin attığını duydun mu ki,
kırıldığını duyacaksın..."
sadece bir "ah" çıkar.
yalnızca.
dünyanın en uzun, en tiz, en tok, en dokunaklı sesidir o.
o "ah"tan gayrı dil söylemez, göz ağlamaz, kalp yanmaz. çünkü söyleneceklerin, ağlanacakların ve yanılacakların tamamı o "ah"'a giden yolda yaşanıp bitmiştir.
aşk çünkü, "ah" ile başlar, "ah" ile biter.
o kadar içtendir ki kimse tarafından duyulmaz o ses.
acemi yazar yazmıştı bir yerlerde.
"öyle güzel kırdın ki kalbimi
benden başka kimse duymadı çıkan sesi."
çıt.
hıçkırıktır.
ağlaya ağlaya sonlanır çünkü.
çok dinledim ama ses falan duymuyorum.
sadece kocaman bir kapı görüyorum.
bir kapı; hevesin, merakın, tutkunun, özlemin, beklentilerin, inancın yüzüne kapanan bir kapı. beni tümüyle dışarıda bırakarak usulca kapanan bir kapı.
sanki görmek için kıtalar arası yolculuk yaptığım bir tapınağa varmışım. içeri girmek için yapıya ait olan cümle kapısının tam önünde duruyorum. kan ter içinde yorgun, nefes nefeseyim. bir adım daha atsam orada, içerdeyim. derken bir görevli önüme set çekiyor: "ziyaret saati çoktan bitti, sizi içeriye alamayız" diyor ve devasa kapıyı yavaşça kapatıyor.
kalbim içindeki bütün duygularla birlikte kapının diğer tarafında kalıyor, bense dışarıda..
kahkaha :( kalbim kırılınca belli etmemeye çalışırım
kalp kırılınca ses çıkmaz, sessiz sedasız kırılır, çok derinden bir sızlama olur ama öyle böyle değil. sanki karanlık bir girdaba düşmüş gibi hissedersiniz.
o sızlama aklınızı, fikrinizi, ruhunuzu kısacası tüm benliğinizi alır, sessizleşirsiniz...