ingiltere
Next (2) - Last Page (442)

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

birçok alanda sahip olduğu gücü vatandaşlarına hissettiren ülke.

yasaklar kalktığından beri cuma günleri ofise gidiyorum. iş çıkışında da, bağlı olduğum partnerle yakındaki publardan birine bir şeyler içmeye gidiyoruz. dün de gittik, klasik ingiliz sohbeti havalar da çok bozdu, hafta sonu planınız var mı, covid de ne covidmiş arkadaş, seyahat yasakları vesaire.

bir ara, benim oğlan da arkadaşlarıyla “wallet and passport day” yapamadı aylardır dedi. nedir dedim o, yeni bir deyim mi deyiş mi. yok dedi. bunlar birkaç arkadaş, her ay, yanlarına sadece 200 pound nakit -muhtemelen benim müdürün aylık gelirinin %1'i- ve pasaport alıp sabahın köründe havalimanına gidiyorlarmış, ekrandan bir uçuş seçip bütün günü orada geçirip, gece geri geliyorlarmış. o an, dedemin kirvesinin adına kadar bilgi verdiğim, alırken kırk takla attığım vize süreçleri, oha mcdonald's menü 120 liraya geliyor serzenişlerim geldi.

başka kaç ülke vatandaşına böyle bir lüks sağlayabilir bilmiyorum.
247 favorites - -
öncelikle "god bless queen" diyerek sözlerime başlıyorum.

covid-19 salgını başladığından beri, 3 kez karantina yönetimine giren ülke. karantina kapsaminda gıda satışı yapan işletmeler haricindeki bütün isyerleri kapanıyor. hem de 2 kez uzun, 1 kez kısa dönem. restoranlar içinsadece paket siparisine izin veriliyor bir de marketler açık.

bu sürecin başladığı günden beri hasta ve vefat sayıları doğru durust bir sekilde veriliyor.

bununla birlikte, isyeri sahiplerine kira yardımı ve calisanlarin maaslarinin %80 oraninda yardım veriyor ingiliz hükümeti.

şu an 40 milyon kadar kişi ilk doz aşıyı oldu, bunların büyük bir kısmı da 2. dozu oldu.

en büyük aşı rezervine, en cabuk ulaşan devlet ya da devletlerden biri.

kendi universitesi aşı üretiyor.

ve bu süreçte ingiltere'nin herhangi baska bir devlete maddi yardımda bulunduğunu ya da aşı gönderdiğini görmedim, duymadım.

----------------

kendim bizzat doğup büyüdüğüm, 32 yıldır vatandaşlığını yaptığım ve hem zorunlu askerlik, hem de polislik yaparak vatana hizmet etmiş, bunların haricinde de ticaret yaparken ve özel sektörde çalışırken vergisini ödeyerek yine vatanına hizmet etmiş olduğum, ırmağının akışına öldüğüm güzide ülkemin hükümeti; "ya kardeş korona var, işyerleri batıyor sen aç mısın tok musun, kiranı ödeyebiliyor musun, bebeğine bez alabildin mi, devam sütü 150 tl olmuş alabiliyor musun, faturalarin kaç para geliyor bir kısmını ödeyelim, bak 32 yıldır vatandaşımsın benim, götünde giymeye donun var mı diye sormazken;

topraklarında 1 yıldır yaşadığım ingiliz devleti, doğan çocuğum icin (bizim herhangi bir talepte bulunmamamıza rağmen) 2 3 paket bebek bezi, bir cuval bebek kiyafeti, eşime (sen lohusasın psikolojin bozulmasın diye düşünerek) kişisel hijyen ve kozmetik bakım ürünleri, oğluma bebek arabası gönderdi. -o gönderilen malzemelerin tamamını "biizim şu an için ihtihacımız yok" diyerek; ihtiyacı olanlara ulaştırılması için belediyenin yardım kuruluşuna bağısladık. çünkü kimsenin "satmak" amacıyla onları çalmayacağinı; ihtiyacı olan kişilere ulaştırılacağını biliyoruz.- eşim halihazirda işsizlik maaşı, cocuk yardımı, kira yardımı alırken, benim şirketime de personel maasi için para yatiriyor her ay. lockdown dolayısı ile 7 ay çalışamadım ama yaşam standardımız, mutfak standardımız bir tık bile düşmedi. ve bebegimiz 3 aylık olana kadar haftada 3 kere ebe ya da hemsirenin rendevu alarak evimize bebegimizi kontrole geldiği oldu.

ayrıca tamamen ücretsiz 7 adet test kitini adresimize teslim etti, asemptomik olan kişiler ortaya çıksın tedavisini görsün diye. adamlar bırak ateşli yoğun bakım hastalarını; asemptomik olanlar için bile mücadele veriyor.

kimisi çıkıp halka "evet hepimiz sorumluyuz, tüm ülke beraber mücadele edecegiz." şeklinde tweetler atarken;

ingiliz devleti "bu hastalıkla mücadele bizim görevimiz ve sorumluluğumuz, siz sadece maskenizi eksik etmeyin, sosyal mesafenizi koruyun ve bol bol ellerinizi yıkayın. bunları yaparsanız sokakta da gezebilirsiniz alışveriş de yapabilirsiniz. kimsenin özgürlüğünü kısıtlamayız." diyor.

sokağa cikma yasağı koymuyor. kurallara uygun davranin gerisi bende hiç merak etmeyin bakın keyfinize diyor.

kimse kusura bakmasın da;

ingiltere evimiz, elizabeth anamız...

edit: jimizu nickli arkadaşın uyarısıyla; ikinci doz aşı sayısı şimdilik düşükmüş. yani büyük değil küçük bir çoğunluğu ikinci doz vurulmuş. hasta ve aşılı sayılarını takip etmiyorum çünkü artık.
269 favorites - -
şu giride bahsettiğim gücü nasıl kazandığını anlamakta zorlandığım ülke.

geçen ay ev değiştirdim, internet bağlantısı için bir firma iyi bir teklifle geldi, yalnız kablo çekmek için birkaç saate ihtiyacımız var dediler, tamam dedim, gün belirledik, tekniker geldi.

tekniker (t): şu karşıdaki direkten sizin bahçenize kablo çekmem gerekiyor.
ben (b): tamam çekin o zaman.
t: ama direğe çıkmam gerekiyor.
b: tamam çıkın.
t: çıkamam.
b: niye? aracın üstünde merdiven var.
t: ben merdivene çıkma eğitimi almadım, merdiven kullanabilen tekniker çağırmalıydınız.
b: ben nerden bilebilirdim merdiven kullanabilen tekniker çağırmam gerektiğini?
t: onu ben bilemem, yapabileceğim bir şey yok.

gitti adam öylece bırakıp. aradım tekrar müşteri hizmetlerini, merdiven becerisi ileri derecede olan bir tekniker için. en yakın 1 ay sonraya müsaitlik var ama başka bir çözüm sunabiliriz, sepetli vinç gönderebiliriz haftaya dedi. tamam dedim onu yollayın.

tekniker geldi sepetli vinçle bu defa.
t: en az 4 arabalık boşluk olmalı ki iş güvenliği standartlarına uygun yapabileyim.
b: nasıl yani?
t: direğin önündeki ve arkasındaki arabaların kaldırılması şart.
b: e bilmiyorum ben sahiplerini nasıl kaldırtayım?
t: kapıları çalıp rica edebilirsiniz.

kapıları çalmaya başladım 1 tanesini bulabildim, diğerlerini arıyorum derken tekniker geldi zamanının dolduğunu, diğer müşteriye gitmesi gerektiğini söyledi gitti.

o arada komşulardan biri neden bununla uğraşıyorsun şu firmaya git, yerin altından kablo çekiyorlar, direkle araçla uğraşmazsın dedi. mantıklı geldi bu defa onları aradım, 2 hafta sonraya randevu verdiler. bağlantının yapılmasına 1 gün kala telefon geldi.

müşteri temsilici (mt): randevuyu ertelememiz gerekiyor çünkü bahçenize kadar gelecek kablo için kazı yapmalıyız. o yüzden 4 hafta ertelemek zorundayız.
b: e hemen yapın ne kadarlık bir kazı?
mt: sokağın köşesinden sizin girişe kadar.
b: birkaç metrelik yer o niye 4 hafta?
mt: belediyeden izin almamız gerekiyor, işlemleri başlattık, izin 2-3 hafta kadar sürebilir.
b: iyi de ben haftanın 3-4 günü evden çalışıyorum, işim aksıyor.
mt: size verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü telafi ücreti ödeyebiliriz.
b: ne telafisi?
mt: 20 pound verebiliriz
b: günlük gecikme bedeli mi?
mt: hayır toplam…

sikeyim yapacağınız işi de sizi de diyemediğim için teşekkür edip kapattım. nisan ayında bağlantımın olacağı umuduyla yaşıyorum.

ek olarak, bu kabiliyetsizler tarafından sömürülen ülkeleri de sevgiyle selamlıyorum. hayır selamlamıyorum. sizin kafanızı sikeyim.

edit: kuralların olması onları bu kadar güçlü yapıyor minvalinde birçok mesaj aldım, hatta biri de beni ortadoğu kafalı olmakla itham eden bir giri yazmış.

burada olay kuralların olması ya da izin alınması gerektiğini bilmemek değil. eğer sen birleşik krallık'taki en büyük servis sağlayıcılardan biri olduğunu iddia edip hangi eve hangi sokağa nasıl bağlantı kuracağını o direği görene kadar anlayamıyorsan o senin mallığın ki kızdığım nokta bu.

o zaman randevu verirken diyeceksin ki bu sokakta yapılması gereken işler bunlar, şu kadar sürecek, bu önlemler, izinler alınacak ona istinaden de şu güne randevu verebiliyoruz.

edit2: başka biri de başlık açmış genelde uyum sağlayamamaktan kaynaklı sorunlar diye. sorun prosedür ya da kural olması değil ki bunlar anlaşılabilir şeyler. banka hesabı, vize, alım-satım sırasında prosedür içinizden geçiyor zaten ama buranın işleyişi bu diyebiliyorsunuz.
sorun yapacağın işten zerre haberinin olmaması, devamlı ertelemen en nihayetinde de mağdur etmen. bir yerde karşılaşılan kazmalığı/ iş bilmezliği sen uyum sağlayamadın onlar aslında doğrusunu yapıyor diye savunamazsın.

edit3: geçtiğimiz perşembe (24 mart) beni arayarak bütün izinlerin alındığını, inşaat işlerinin bittiğini ve bağlantımın önümüzdeki hafta yapılacağını teyit etmişlerdi.
bugün tekrar arandım ve yapılan işlerin yanlış yapıldığını, yanlış yapılan işlerin düzeltilmesi için ayrı, yeni yapılacak işler için ayrı izin alınması gerektiğini ve bağlantımın 20 nisan'a ertelendiğini öğrendim.
(bkz: #134922741) ve (bkz: #134923089) girilerini yazan si***lere en içten sevgilerimi iletiyorum.
265 favorites - -
romanyalılardan v.s. kurtulmak için ab'den çıkmışlardı, 90 bin tarım işçisi açığı oluştu ve seferberlik başlattılar. 10 bin ingiliz ziraat sektöründe çalışmak için başvurdu, 80 bin açık kaldı.

şimdi uçakla romanyalı işçi getirmeye başlamışlar: https://www.msn.com/…loyment/ar-bb12dkid?li=bbjgzsi

romanyalılar, bulgarlar, polonyalıların çalışma hakkı ortadan kalkınca maaşlar yükselecek ve ingiliz gençler tarlalarda, yaşlı bakım evlerinde, tamircilerde, hastanelerde v.s. çalışacak iddiası tabi ki palavraydı.

e yazılımcılar, doktorlar, mühendisler zaten çalışmak için gelmeye devam edebilecek yeni düzenlemeye göre. mavi yaka işçileri de uçakla taşıyacaklarsa brexit ile kimden kurtuldı bunlar?
133 favorites - -
ingiltere'de okudum. eşim ingiliz. çocukların adı da tipi de ingiliz. tipim ingiliz gibi olmasa da at hırsızı gibi gözükmüyorum. sadece konuşmamı duysanız ingiliz dersiniz, burda büyümediğimi ya da ingilizceyi sonradan öğrendiğimi düşünmezsiniz. devlet memuruyum, herkesin bildiği bir royal kurumda çalışıyorum. yolladığım her mailde signature olarak patronumun charles olduğu görülüyor. asimilasyonun kralını yaşadım. ulan daha ne diyeceksiniz, zaten bir yabancı daha nereye gelecek diyeceksiniz ama ırkçılık yaşamadığım bir gün yok amk. yok diyenin dünyadan haberi yoktur. adımdan dolayı emin olamıyorlar, illa sormak zorunda hissediyorlar. ulan ne farkeder 5 dakika önce neysem hala oyum. ama nerden geldiğini duyunca, o yüzdeki düşüş, o tepeden bakma, o sesteki ton... gariptir.

not: ne entry girmişim arkadaş. mesajlara yetişemiyorum, o yüzden buraya yazayım (çok şeker mesajlar da geliyor, onları bunun dışında tutuyorum): arkadaşlar tamam, en ingiliz sizsiniz. benim dünyadan haberim yok. ayrımcılık ve ırkçılık aynı şey değil ama dediğiniz gibi aynı şey olsun. umarım günün birinde, bu kültürü satır aralarını okuyabilecek kadar anladığınızda bana mesaj yollar, bir selam edersiniz.
147 favorites - -
3 yılı aşkın süredir ingiltere’de yaşıyorum, bu ara türkiye’den ingiltere’ye göç aşırı oranda arttığı için ben de bol bol mesaj alıyorum “orası nasıl”, “ingiltere hakkında ne düşünüyorsun” diye.

türkiye’nin küçük ama nispeten avrupai ve özgür bir şehrinde yaşamış birisi olarak, ingiltere’ye taşındığımda genel olarak nelerle karşılaştığımı yazacağım. hem manchester’da, hem londra’da yeteri kadar süre yaşadım. daimi olarak londra’da yaşıyorum. londra’da da yoğunluk olarak neredeyse tamamen ingilizler’in olduğu bir bölgede yaşıyorum.

önce eksilerini yazalım:

- londra’da kiralar yüksek. ama bir çok kişinin iddia ettiği gibi dünyanın en pahalısı değil. maaşlara oranladığınızda almanya, fransa, hollanda gibi.

- telefon mobil hatları rezalet. londra’nın orta yerinde bile gram telefon çekmeyen bir sürü nokta var. avrupa’daki en iyi sağlayıcılardan biri olan “ee” kullanmama rağmen bu sorunu aşamadık. vodafone ve ee en iyisi ama ikisi de yetersiz.

- pencerelerin çoğu dışarı doğru açılır, doğru düzgün hava girmez ve genellikle rüzgarı keser. havası mükemmel bir ülke olmadığı için normal karşılıyorum, zira camı açmak güneşten ve temiz havadan çok yağmuru içeri doldurur. dışarı açılması bir nebze iyi olabiliyor.

- yazın ortasında bile zindan gibi pubların içine girip karanlıkta oturmaya alışıklar ve hatta sevdiklerini düşünmeye başladım. nerede dışarıda havadar bir masada ya da nehir kenarındaki bankta bira içen çay kahve içen birini görsem istisnasız türk çıkıyor.

- musluk problemi. bunların çoğu musluğu ya basılı tutarken çalışır ya da bas çek mantığıyla. hayatımda gördüğüm en saçma musluk basılı tutarken çalışandı. elinizi çektiğiniz an musluk kapanıyordu. yani iki elinizi birlikte yıkamanız mümkün değildi. diğerini de tek elle yıkamanız ne kadar mümkün size bırakıyorum. bas çek muslukları ise üstüne basınca 2-3 saniye akar sonra yine durur. emme basma tulumba gibi elinizi yıkamak için kuyudan su çekercesine basar durursunuz. hele hala kolla çekilen sifonları görünce kudurursunuz.

- giyim mağazalarının önemli bir kısmında ayna yok veya tek bir ayna koymuşlar. sadece deneme kabinlerinde aynalar var.

- bazı dükkanlarda suratınıza doğru hışımla açılan otomatik kapılar görebilirsiniz. sizi gördüğü an size doğru açılırlar. o yüzden hızlı davranın ve suratınızı geri çekin. ingiltere eski ile yeninin harmanı bir ülke olduğu için yıllar geçtikçe çıkan teknolojileri hep eskiye uyarlamışlar ve bazı yerlerde ortaya saçma şeyler çıkmış.

- adınıza gelen kargolar kapınızın önüne ya da evinizin bahçesine bırakılıp gidilir. özel imzalı kargo talep etmediğiniz ya da göndermediğiniz sürece kimsenin zili çalınıp eline teslim edilmez.

- yollar kötü, devlet asfalt atmaya büyük bütçeler harcamıyor. bana sorarsanız zaten vergilerin yolların her sene yeni baştan yapılmasına gitmesi saçma olurdu. bunun yerine yama yapıyorlar ama yağışlar bol olduğu için asfalt kısa sürede delik deşik oluyor. sıkıntı da zaten delik deşik asfaltlara yetişememeleri. yollar genel anlamda kötü. aracınızla dev bir hendeğe girip ön takımı bırakırsanız “burası ingiltere değil mi yahu” demeyin.

- devlet işleri ve bürokrasi çok yavaş. ki yine bana sorarsanız hızlı olup boktan olacağına yavaş olup sağlam ilerlesin derim. nitekim bence baya sağlam. kayıtlar mükemmel tutuluyor. ama zaman öngörüleri genellikle yanlış. mesela maksimum 6 ay sürer dedikleri şey 18 ay sürebiliyor. ya da 20 iş günü içinde elinizde olur dedikleri şey için 4 ay bekleyenler olabiliyor. 2021 yılındayken taşındığımızı bildirmek için kayıt randevusu aldık 2023’e gün verdi sistem. öyle de yavaş işler.

- adamların her şeyi ters, zaten biliyorsunuz. bütün dünya ne yapmışsa zamanında, bunlar tam tersini yapmak istemiş. trafik soldan akar, ampuller çevirerek değil klipsiyle takılır, prizleri iki değil üç dişlidir. kilometre diye bir kavram yok, mil var. bütün ülkeler .com ve kendi uzantısını birlikte kullanırken bunlar .com hiç kullanmaz. sadece .co.uk

- eğer kural ihlali yaptıysanız o ponçik ingilizler aşırı öfkelenirler ve hatta arabalarını üzerinize sürerler. örneğin yayaya kırmızı yandığı halde yola atlarsanız almanlar gibi freni koymak yerine gaza basmayı tercih ederler. hatta sırf geçiş hakkı kendisinde diye kavşağa giren araca özellikle çarpanı gördüm. tersleri pistir, dikkat edin.

- trafikte çok saygılı olmalarına ve bütün kurallara uymalarına rağmen hız kurallarına uymuyorlar. 20 mph veya 30 mph ile sınırlı yollarda o hızlarda gitmeye kalktığınızda korna yapanlar bile çıkıyor. 20’lik yolda 15’le giderseniz kıyameti koparırlar. sebepsiz yere yavaş gitmeye tahammülleri yok. hatta ehliyet sınavında 30’luk yolda 20 ile giderseniz kalırsınız.

- trafiktekilerin yüzde 70’i acemi, yüzde 60’ı yaşlı şoför. önünü bile görmeyen ama dev gibi beş bin motorluk araçlar kullanan dünya kadar yaşlı var.

- içmeye cuma akşamı bir başlarlar pazar günü sabahına kadar devam ederler. cuma iş çıkışı saat 7-8 gibi zum oluyorlar. o ara sokaklardaysanız yürüyemezler üstünüze düşerler, otobüslere metrolara kusarlar. sokak ortasına açıp işerler. hiç acımazlar.

- ev kiralamak çok zor, önüne gelene ev vermezler. en az bir kaç yıldır bu ülkede yaşamanı beklerler. gelirinin evin yıllık kirasının toplamının 3 katından yüksek olmasını isterler.

artılara gelelim:

- londra gibi 10 milyon nüfuslu bir şehirde o kadar ormanlık ve nefes alacak alan var ki, şehirden çıkıp yürüyüş ya da piknik yapacak yer aramanıza gerek yok. muhtemelen evinizden çıkınca maksimum 100 adım sonra büyük bir parka erişirsiniz.

- ingilizler çok sıcakkanlı, kolay tanışırsınız, kolay arkadaş olursunuz. haftasonu bir pub’a gidip 37 tane arkadaş edinmeniz olası. ayrıca genellikle ırkçı değiller. ırkçı olanları da bunu dışarıya yansıtmıyor.

- trafikte saygı o kadar büyük boyutlara varmış ki, 3 yıldır her gün bu duruma şaşırmaktan bıkmadım. yol verme mevzusunu o kadar önemsiyorlar ki yakında “hayır sen geç, hayır sen geç lan, öldürürüm seni lan sen geçeceksin” kavgası göreceğimi düşünmeye başladım.

- londra harici çoğu şehirde kiralar oldukça düşük. hatta bazı bölgelerde asgari ücretin 4’te 1’i tutarına 2 katlı bahçeli müstakil evlerde yaşamak mümkün.

- hastane sistemleri oldukça akıllıca. önüne gelen oram ağrıyo buram ağrıyo deyip hastanelerdeki hizmeti engellemesin diye hastaneye gitmeden önce aile hekimine gitmeniz şart. eğer önemli bir sorunsa zaten mutlaka sizi hastaneye sevk ediyorlar. hastanelerde sıra beklemek yok, eğer aile hekiminiz sevk ettiyse randevu bile almıyorsunuz.

- doktorlar oldukça ilgili, sizi sonuna kadar dinliyorlar. eğer anlamadıkları yer olursa durdurup soruyorlar ve sorunu mümkün olduğunca detaylı anlamaya çalışıyorlar. eğer basit problemleriniz varsa vücudunuzu yormamak adına önce size dinlenmenizi ve basit ağrı kesiciler benzeri ilaçlar almanızı öneriyorlar. çünkü genellikle insanların şikayetleri stres ve yorgunluk kaynaklı.

- devlet okullarında eğitim çok iyi, çocuğunuzu hangi okula gönderdiğinizin bir önemi yok. birleşik krallık sınırları içinde olması yeter.

- sigara içmiyorlar, çoğu bu problemi aşmış ve sokaklar neredeyse dumansız hava sahası.

- çok güzel istatistik tutuyorlar. neredeyse ülkede her olan biten kayıtlı, kim nerede yaşıyor, etnik kökenden tutun bütün istatistikleri devlet tutuyor, kimine göre iyi kimine göre kötü. her bir ağacın bile kimliği var, kayıt numarası var. ülkedeki her ağacı numaralandırmışlar. bence istatistik devlet kurumu için olmazsa olmazdır.

- tilki ve sincaplar şehrin her yerinde. taksim meydanında yürürken yanınızdan geçip gittiklerini düşünün, gerçekten de şehrin her sokağında caddesindeler. mesela her akşam tilkiler evimizin önündeki caddede çöp karıştırma partisi veriyor. sincaplar ise sokak kedilerinin yerini almış, çöplerden önünüze fırlıyorlar.

- sınıf ve statü farkı yok. en pahalı mekan dediğiniz yerde asgari ücretli yer içer. en ucuz dediğiniz yere bentley’le gelir yer içerler. volkswageni ile gelen asgari ücretliyle ferrari ile gelen iş insanı aynı mekanlarda otururlar. geliri ne olursa olsun alım gücü yüksek olduğu için halkın bütün imkanlara erişimi var.

- ingilizler yaşamayı, yemeyi içmeyi çok seviyor, şehirlerdeki yaşam türkiye’den bile daha cıvıl cıvıl. gecenin 1’inde bile şehrin yaşadığını hissediyorsunuz.

- otomobil çok ucuz, 8-10 yaşından büyük araçları yok pahasına alırsınız. mesela 2007-2008 model düzgün bir volkswagen polo’yu 400-500’e alırsınız. sigorta da ucuz, pahalı diyen kişi muhtemelen türk’tür. aylık 80-90 pound sigorta ödemek istemeyen kişi araba da almamalı zaten.

- trafik çok düzenli, trafik ışıkları minimize edilmiş ve her yerde küçük kavşaklar var. yol hakkı kiminse basıp gider, her zaman sağdan gelene yol verilir, bu şekilde trafik makina gibi işler. trafiğin genellikle sıkışık olmadığı nadir metropollerden biri londra.

- alım gücü çok yüksek. iş bulamadım gireyim bir yerde garsonluk yapayım deseniz, eğer kiranız çok yüksek değilse 1 sene sonra altınıza maksimum 3-5 yaşında güzel bir mercedes çekersiniz. düzgün bir işiniz varsa 3 sene içinde mortgage ile kiradan daha ucuz ödeyerek ev kredisi kullanır 2 katlı müstakil bir ev alırsınız.

arada bu maddelere ekleme yapacağım, hatta ileride bu ingilizlerle ilgili kitap çıkarsam fena olmaz. bu entry de not kağıdım olsun.
397 favorites - -
kendi dinlerinin ne kadar yüce olduğunu batının bir ülkesindeki din değiştirenlerin sayısına ve cinsiyetine göre ölçen davarları bizlere göstermiştir. batılı kadınlar islam'a geçtiğinde "ay kız onlar da inanıyo demek ki iyi din bizimkisi hadi gene yırttık :)" mı diyosunuz?

her fırsatta batıyı aşağılayan tipler aynı batılılar kendi dinlerine inanmaya başlayınca bi mutlu oluyo ki değmeyin keyiflerine. aşağılık kompleksi olur tamam da bu kadar olmaz be kardeşim. amma düştünüz siz de.
10 favorites - -
bugün çok değişik bir şey yaşadım. bir çayın fiyatını yanlış okudum ve sepetime koydum. otomatik ödeme kasalarına geldiğimde makine çayın fiyatını 3 pound olarak okudu. ben de yardım butonuna bastım ve görevliyi çağırdım, dedim böyle böyle ben almak istemiyorum bu ürünü iptal edelim, o da siz fiyatı kaç sanmıştınız dedi, ben de 1.80 diyince, istiyosanız ben bunu size 1.80 yapabilirim dedi, ben de tamam dedim ve ürünü aldım.

çıkarken de raftan etiketleri tekrar kontrol ettim, tamamen benim yanlış okumam, çay 3 poundmuş. ayrıca market de gayet zincir bir market, öyle küçük kiosklar falan değil. böyle bir şey beklemiyodum, baya şaşırdım.
123 favorites - -
euro 2020 avrupa futbol şampiyonası sırasında, hem saha dışında masa başı oyunları hem de saha içinde holigan olayları nedeniyle büyük bir antipati toplayan milli futbol takımına sahip ülke.

gelecekte unutulmaması açısından neler yaşandığını kısaca bir hatırlayalım :

- ingiltere, ev sahibi ülkeler arasında olmamasına rağmen final maçı da dahil olmak üzere oynadığı 7 maçın 6'sını kendi evinde oynadı.

- turnuva boyunca hakem kararları genelde ingiltere yanında olduğu görüldü. özellikle yarı final maçındaki ve ingiltere 'nin maçı kazanmasını sağlayan danimarka aleyhine verilen penaltı, çoğunluk tarafından yanlı karar olarak kabul edildi.

- ingiliz taraftarları, bir çok maçta rakip takımın milli marşını yuhaladı.

- almanya maçında bir alman kız çocuğuna karşı hakaretler/saldırılar yapıldı. çocuğun ağlarken görüntüleri bütün dünyada görüldü.

- final maçı öncesi ingiliz devleti, italyan'lara koronavirüsü bahane ederek, diğer maçlarda böyle bir şey olmamasına rağmen "sadece maç izlemeye gelecekseniz gelmeyin" dedi ve sadece 1000 italyan taraftara stadyuma girmesi için izin verildi.

- maç izlemeye gelen italyan taraftarlar hatta çocuklar bile, stadyum dışında ingiliz holiganlar tarafından saldırıya uğradı.

- italya maçı sonunda penaltı atmak için oyuna giren ve penaltıları kaçıran 2 siyahi ingiliz futbolcuya ingiliz taraftarlar küfürlü ve ırkçı tezahürat yaptılar.

bütün bunlar sonunda uefa'nın ingiltere'ye karşı bir karar almasını da beklemiyorum açıkçası çünkü masa başında bunu da halledeceklerdir kesin. en başarılı oldukları konu bu sonuçta.
111 favorites - -
brexit yüzünden, çoğu ab vatandaşı olan tır şoförleri kendi ülkelerine döndü ve şu an ülkede ciddi bir tır şoförü eksikliği var.

bunun zararları nedir? tır şoförleri eksildikçe marketlerin rafları git gide boşalıyor - çünkü ülkeye mal girmiyor. geçtiğimizde günlerde, gaz, petrol stoğu da yakında etkilenecek diye haberler çıktı. millet iki gündür benzincilere hücum etti ve şu an bazı benzincilerde harbiden de stok kalmadı (anlayacağınız olay geçen seneki tuvalet kağıdı mevzusuna döndü)*

çözüm olarak ilk önce ülkedeki otobüs şoförlerini tırcılığa teşvik etmeyi çalıştılar (aynı ehliyeti kullanıyorlar diye*), fakat bu defa da bazı yerlerde otobüs şoförü açıklığı başladı.

şimdiyse; başka ülkelerden gelebilecek tır şoförlerine geçici olarak (yılbaşına kadar) vize vermeyi planlıyorlar.

uzun lafın kısası, tır sürmesini biliyorsanız, ingiltere'ye gelme gibi de bir planınız varsa, alın size fırsat. çok yakında açarlar kapıyı.

edit: haberin türkçesini de bırakayım.
163 favorites - -
Next (2) - Last Page (442)