vicdan, ahlak ile iç içe geçmiş bir kavramdir. vicdan bizi ahlaka, ahlak ise adalete yakınlaştırır. hatta içinizdeki üst benliğinizin sesidir vicdan. bu nedenle de vicdanla aldığınız cogu karar adil olacaktır.
adildir veya değildir, en azından kendin rahat ve huzurlu oluyosun. gerisini boşver...
vicdanı doğru dinlersek adil olabilir
vicdanı duyarlı bir insan kendi yanlışlarına savcı gibi, başkalarının yanlışlarına da avukat gibi yaklaşır.
(bkz: vicdan terazisinin iki kefesinde'de adalet ağırlık gelir)
mutlak olmamakla beraber adil olduğunu düşünüyorum. vicdanın rahatsa gerisi boş.
doğru. vicdan doğruyu söyler. yastığa başımızı yalnız koyarız ve vicdanımız orada doğru söyler. yalınızlık doğrunun yoldaşıdır. ancak vicdan kavramı felsefede sağduyu, eskilerin tabiri ile aklı selim ile kesişim kümesi güçlü bir kavram olarak çok da halledilmiş kavram değildir. doğruyu vicdanımız bulur, bilir ama doğru karar ve eylem doğurduğunda çok daha değerlidir. doğru eylem mi yoksa yalnızken doğru bilmek mi? doğru eylemi vicdan garanti etmiyor ama doğru eylemin başlangıcı ise(olarak) vicdan değerli. insan davranışı çok karmaşık ve vicdan sıkıntısı ile yaşamayı tercih eden bi çok insan var.
"sen vicdanla utancı karıştırıyorsun. yapmamam gerekir dedirten vicdanın değil. vicdan fikir gerektirir, bir değerdir, her zaman insanın kendisinden bir şey koparmasına sebep olur. vicdan her zaman kendine gereken alanı açar. sen utanıyorsun. bu yüzden güya vicdanın bir var olup bir yok oluyor. hissettiğin duygular, değerlerin değildir. senin hissettiğin şey üzerine karar verdiğin bir şey değildir ki vicdan dahi her yere yayılan bir ağa sahip değil. insanın içinde, yine karanlık bir odada kararlar veren düşünceler topluluğundan başka bir şey değil. sırf bir duygu seni ele geçiriyor diye onun gerçekliğini sorgulamadıkça yüceliğine inanıyorsun. utanç yüce bir şey değil, vicdan hiç değil."
“kalbim öyle dedi” diyerek söze başlayan birini görünce hemen cüzdanı sıkı tutmak gerekir; zira vicdan bazen adaleti değil, alışkanlığı savunur.
vicdan, bireyin iç sesi, iyiyi kötüden ayırma pusulası gibi görünse de o pusula her zaman kuzeyi göstermez. nereye döner? yetiştiği toprağın geleneklerine, çevresinin değer yargılarına, hatta bazen anneannesinin bir bakışıyla içselleştirdiği “ayıp” tanımına göre yön değiştirir.
vicdan, çocuklukta şekillenir. aileden, öğretmenden, mahalle baskısından nasibini alır. yani her vicdan, steril bir laboratuvar ortamında değil, hayatın karmaşık soslu tenceresinde pişer. sosyolojik olarak da bireyin vicdanı, toplumun normlarıyla yoğrulur. örneğin bir köyde “kız çocuğu akşam dışarı çıkmaz” düşüncesiyle büyüyen biri, bir gün kendi kızını kısıtladığında “vicdanım rahat” diyebilir. ama bu adil midir?
gelenekler, örfler, elbette toplumu bir arada tutan mayadır. ama aynı zamanda bazen geçmişin karanlık raflarında unutulmuş kalıpları da taşır. bir zamanlar “kan davası” da vicdanen doğruydu bazılarına göre; bugünden bakınca ise sadece bir acı miras.
herkesin vicdanı var ama ayarı fabrika çıkışı değil. kiminki az pişmiş, kiminki çok kavrulmuş. o yüzden sadece “vicdanım rahat” demekle adalet sağlanmaz. zira vicdan bazen sessiz kalır, bazen de en çok kendini kandırır.
velhasıl, vicdanla verilen her karar adil midir? cevabı kısa: eğer sadece kendi doğrunuza göre tartıyorsanız, terazi hileli olabilir.
vicdanin rahatsa gerisi cokta onemli degil