ulus baker
Next (2) - Last Page (67)

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

debe editi: si vis pacem para bellum.

odtü sosyoloji mezunu olduktan sonra aynı üniversitede öğretim üyesi olarak dersler vermeye başladı. fransız, alman, italyan ve rus öğrencilerden sorularını kendi dillerinde sormalarını ister ve o dillerle cevap verirdi.

saçı başı dağınıktı. yakın dostları uyarmasa günlerce duş almazdı. kıyafet alırken beden numarasına bakmazdı. aynı kazağı yıllarca giydi. pantolonu kendine daima bol gelirdi. sokaklarda yaşayan şarapçılardan hiç farkı yoktu. bu dünyaya ait hiçbir şeye önem vermedi.

konuşurken doğuştan kör birinin sokakta yürümesi gibi sendeleyerek seçerdi kelimelerini, önce bir kelime atardı ortaya ve satranç oynarken elli hamle sonrasını düşünen yapay zekâ gibi cümlelerin nereye gideceğini düşünür gülümserdi belli belirsiz.. bazen devam etmezdi kelimeden sonra gelen kombinasyon dizisine nedense...bazen de etin kokusunu alan tazı gibi dolu dizgin koşardı kromatik deleuze monologlarında...

gözlüğün bir camı düştüğünde " yahu camın düştü değiştirsene " dediklerinde " o benim sağlam gözüm niye değiştireyim ki derdi ve yıllarca gözlüğünü hiç değiştirmedi ve yıllarca tek gözlü camla yaşadı.

derslerini ciddiyetle dinleyen öğrencilerinin dikkati ulus hoca kırık yerden gözünü ovuşturunca bozulurdu. sonraki günlerde gözlüğü düştü ve kırıldı. yenisini almadı ve selobantla tutturdu.yamuk gözlükle yaşadı uzun süre.

sinüziti vardı, yağmurlu havaları sevmezdi. "bugün soğuk bu kötü" derdi. heyecanlı ve sevecendi ama biraz daha bakarsanız gözlerine kırılgan bir cam vazo görürdünüz gözlerinde..iki siyam kedisi vardı. ikisinin ismine de psinoza koydu.

sakin ve mütevaziydi. yemek yemeyi unuturdu ve hatırlatılınca yerdi. kahve bardağını elinden hiç düşürmedi. vodka ve samsun 216 çok severdi ve ikisini bir arada tüketmeye bayılırdı. bir ders boyunca bir sigara paketini bitirirdi. kahvaltıda ekseriyetle bira içerdi.

konuşmaya başladığında profesörler bile susardı. psikanalizin epistemolojik mantıksal açmazlarını onun kadar kimse betimleyemezdi. pantalon kemeri yerine ip takardı. kütüphanede uzun saatler vakit geçirirdi bazen uyuyakalırdı.

annesi kıbrıslı şair pembe marmara'yı seksenlerde kanserden kaybetti.annesiyle olan düşüncelerini güneşe çıkarmadan hep kendine saklardı. ruh bilimci babası sedat baker hastası olduğu söylenen evli sevgilisinin eski kocası tarafından otel lokantasında vurularak öldürüldü.

çocukken kıbrıs'ta savaş vardı. evleri tarandı, babası rehin alındı. bütün bunlardan mıdır bilinmez kadehi elinden düşürmezdi.

2007 temmuzunun bulutlu bir yaz sabahında sessizce gömüldü. kendisi gibi sade olan mezarının üstüne; vodka şişeleri, şiirler, samsun 216 paketleri, albüm kapakları, kitaplar bırakıldı.

hüzün geriye kalandır biraz blues dinleyin benim için " derdi.

şimdi dinliyorum.. dinlerken bir kere daha seviyorum. çünkü "ben birini ya da bir şeyi severken, onun sevmiş olduğunu bildiğim şeyi de seveceğim, onun sevdiği şeyi de seveceğim.."
306 favorites - -
birçok yer gibi burada da alıntılanan “kederli ruhların desteklenmek ve propagandasını yapmak için bir despota ihtiyaçları olduğu gibi, despotun da amacına ulaşmak için ruhların kederlenmesine ihtiyacı vardır” sözü kendisine ait olmayan filozoftur. ölümünden sonra yazı ve notlarının toplandığı kitaplardan olan yüzeybilim fragmanlar'da yer alan söz gilles deleuze adıyla tırnak içinde yer almaktadır.

yine akademisyenin ölümü ardından ege berensel tarafından derlenen dolaylı eylem kitabının arka kapağında yer alan "yazmak iletişim kurmak değil direnmektir" sözü de kendisine ait değil deleuze'den çeviridir. fakat kitaplarını basan iletişim yayınlarının bile baker'i bu sözle anma gereği duyacak kadar sözün popülerliğine kapılmış olduğunu görüyoruz. deleuze'ün müzakereler'inde yer alan cümle norgunk yayıncılık tarafından “yaratmak, iletişim kurmak değil; direnmektir” (müzakereler, s. 154) şeklinde dilimize çevrilmiştir.

bousquet'nin "yaralarım benden önce de vardı" meşhur sözünü baker, virgül dergisinin 4. sayısında yer alan yazısının başlığında kullandığı için bu söz de onun sözü olarak algılanmış ve baker'e mal edilmiştir. halbuki yazar metnin içinde sözün esas sahibine atıfta bulunarak cümleyi yinelemiştir. "jünger gibi birinci dünya savaşı'nda yaralanan ve ömür boyu bir yatağın yalnızlığına terk edilen fransız şair joe bousquet'nin stoacı formülüyle buluşması şaşırtıcı değildir - "yaralarım benden önce vardı, ben onları bedenimde taşımak için doğmuşum . . ." (baker, yüzeybilim-fragmanlar, s. 441)

kendisinin sözü olarak sosyal medyada fazlaca alıntılanan bu üç sözü asıl sahiplerine teslim edip tespit ettikçe bu entry'yi güncelleyeceğim.
191 favorites - -
günün büyük bölümünü başı göğe çevrili benim gibiler için harika cümleler kurmuş.

"televizyon olmadığı için pencereden bulut seyretmeye başladım.
oradaki yayın çok iyi, haberleri daha güvenilir, gelip geçen bir iki uçak dışında pek reklam almıyorlar ve asıl önemlisi akşamları gökgürültülü sürpriz programlar var. filmler genellikle kırlangıçların hayatı üzerine ve belki biraz monoton, ancak oldukça realist.”
171 favorites - -
neşet ertaş, can dündar, bilge tokel, nebil ozgenturk ve ulus baker olmak üzere müthiş insanların bir araya geldiği, çok ilginç bir fotoğraf buldum. yer fikrim bar, sene 2005

görsel

''yaptığımız ve yapmayı sürdürdüğümüz işlere, düşündüklerimize, hissettiklerimize asla inanmadan ne kadar çok şey yaşadığımıza dair bir tartışmayı içeren doktora tezimi nihayet dün sunabildim; bazı dostlarım sayesinde kabul edildi; böylece, teknik anlamda bazı düzeltmeler kalmakla birlikte daha bir aranızda olabilecek bir haldeyim... bir tez jürisi hikayesi anlatmayacağım elbette, ama tek söyleyebileceğim şeyi söylemeden edemeyeceğim: sevinç yerine bir "bakiye" duyguyla karşı karşıya kaldım... beş altı yıldır uğraştığım ve şu anda benim için "çok özel" üç kişinin sayesinde tamamlanmış olduğuna kani olduğum bir çalışma sürecinden geriye sadece biraz "hüzün" kaldı... olayı odtü'deki mahfuz bir lojmanda günbatımına karşı absolut vodka, havyar, hıyar turşusu, caz, rus, amerikan, alman ve barış gücü askeri ceket ve pantalonları, rebetika ve kazaska eşliğinde kutlamaya çalıştık --ama yine geriye hüzün kaldı... her yeni gün geriye kalan günlerin sorgulanmasıdır diyerek geçiştirmeye çalıştığımız bir hüzündü bu... belki sadece duke ellington başedebilirdi böyle bir şeyle... ve öyle de oldu... ama geriye yine biraz hüzün kaldı...

aranızda bu olayın gerçekleşmesine --hiç farkında olmasalar bile-- katkıları olanlara (ve olmayanlara da) sonsuz teşekkür ediyorum...

hüzün geriye kalandır. biraz blues dinleyin benim için...

not: "hüzünlü tezin" tamir edilmiş son halini yakında ortama göndereceğim, ilgilenenler okuyabilirler; ama burada bölük-pörçük de olsa tartışmakta olduğumuz bazı konulardan pek uzak değil ve ne yazık ki ingilizce...''
https://cdn.eksisozluk.com/2022/3/24/j/jzg91t5c.jpg
228 favorites - -
- 7 dili anadili gibi konuşurdu...
- sinema eleştirileri halen avrupa üniversitelerinde ders olarak okutulmakta...
- okunması gereken her şeyi okumuştu...
- ulus baker’i bu ülkeden çıkarırsan sosyoloji ve felsefe çöker...
- ...
gibi şeyler söylenmiş hakkında.

dur madem biraz da ben ekleyeyim:
- aslandı...
- kaplandı...
- bir oturuşta 14 beypazarı maden suyu içerdi...

böyle mi olsun istiyorsunuz? sevdiklerimizi illa içimize mi sokalım? hiç mi mesafemiz olmasın? yav arkadaşım sevgilinizi, atanızı, peygamberinizi veyahut da her kiminizse onu, bu kadar içinize almayın; biraz mesafe bırakın az ya, biraz uzaktan sevin, biraz ölçülü olun allasen.

yakinen takip ediyorum ve görüyorum ki öldüğü günden beri giderek artan bir şekilde efsaneleştiriliyor. ha bunun için ulus baker'de malzeme yok değil, mebzul miktarda var. lakin her abartma gibi bu ölçüsüz abartı da kendisini anlamayı engelliyor. oysa birazcık eleştirel mesafe herkese iyi gelecek.

mesela benim bugüne kadar gördüğüm en aklı başında eleştirilerden biri yine ulus'u hayli seven birinden, hakan yücefer'den gelmişti. 2017'de birikim'de yayımlanan "ulus baker'in derin deleuzecülüğü: kapsamlı bir okuma için hazırlık notları" başlıklı yazısında baker'in gilles deleuze çevirilerine ve hatta serbest çevirilerine değiniyor ve bunların biraz fazla "içiçe" geçmiş olduğuna değiniyordu. yani deleuze'ün nerde başlayıp ulus baker'in nerde bittiğini anlamanın biraz zor olduğuna vurgu yapıyor ama yine de baker'in hakkını vererek kendi düşüncesini özgünleştirme becerisi olduğundan söz ediyordu.

yücefer sadece bununla da kalmayıp deleuze'ün orijinal eserleriyle baker'in yüzeybilim fragmanları adlı kitabını karşılaştırıp sayfa sayfa neyin nerden alındığını söylüyor. işte bazı örnekler şurda (bkz: #70575962)
tabi burda kusur baker'e kısmen atfedilebilir; zira o "alın bunlar benim" diye yayınlamadı. zira yüzeybilim fragmanları, o öldükten sonra arkadaşları tarafından baker'in yazıları derlenerek oluşturuldu. ha onlara da sorsan diyecekler ki "biz ulus'un kendi yazısı sandık, nerden bilebilirdik ki çeviri olduğunu?" ee onlar da haklı. işte zaten mesafe ve eleştiri tam da bu yüzden gerekli: hem eleştirinin varacağı sonuçlardan korkmamak anlamında hem de efsaneyle çatışmaya girmekten korkmamak anlamında.
(bkz: for a ruthless criticism of everything existing)
78 favorites - -
matematik , fizik ve sosyoloji okumuş biridir. fransa'ya türkiyedeki insan haklarıyla ilgili raporlar hazırladığı söylenir. odtu sosyolojinin biricik hocasıdır. 7 tane dil bilir. yahudi olduğu sanılmaktadır.
odasında bilgisayar oyunu oynarken yanına gidip de "hocam yabancılaşma ile ilgili bir ödev yapmam lazim, neleri okumam lazim " diye sorarsanız, oyuna devam ederek size tüm yabancılaşma ve modernizm kitaplarını bir solukta sıralayabilir.
gözlüğü sürekli yamuktur. hatta bazen bir camı düşer ama o farketmez bunu.
pantalonu bol gelen bir insandır. yaşamdan o kadar uzak ve kitapların arasındadir ki, muhtemelen kıyafetlerini alırken beden numarası gibi detayları çok önemsemiyordur.
odtu lülerin projelerinden biri olan http://www.korotonomedya.net/ sitesinde yazmaktadır.
(bkz: korotonomedya)
151 favorites - -
debe edit :sözlüğün durumunu özetleyen bir görsel paylaşmak istiyorum.
aşağıdaki entry üzerinden bana gelmiş bir mesaj bu.
görsel
edit bitti

ankara'da tanıdığım orta yaş üstü sanat sepet çevresindeki herkesin aynı cümlelerle anlattıkları, kendilerine ait olmayan anılarının baş kişisi.

"ulus ev arkadaşımdı" diyen 7
"ulus o kazağı hiç çıkarmazdı" diyen 6
"ulus hiç yıkanmazdı" diyen 12 kişi tanıyorum.
bunların hiçbirinin ulus baker ile uzaktan yakından ilgisi olmadığına eminim.

bu kişiler okur olarak da ulus baker kitabı anlayacak hacimde değiller.

tanıl bora'yı tanıyıp aynı mecralarda çay, kahve bira tüketmiş olmaları olası. (bu kişiler tanıl bora'yı tanıdıklarını ve ulus baker ile de tanıl bora'nın yakın arkadaş olduğunu anlatıp duruyor. tanıl bora yazın dünyamızın bir ferdi olması münasebetiyle baker ile arkadaşlık etmesi gayet doğal. elbette kim kimin arkadaşıdır bilmiyorum ama ankara'da ulus baker hakkında uydurma hikayeler dinlerken muhtemelen desteklemek için tanıl bora adını da bir yerde anıyorlar. ben de ulus baker'in şahsiyeti konusunda bazı bilgilere bu çevreden ulaştıklarını ve bir süre sonra eklemeler yaparak sağda solda anlattıklarını düşünüyorum.)

birinden duydukları hiçbir değeri olmayan saçma sapan anı uydurmalarıyla "bakın ben nasıl entelektüel bir cenahın parçasıyım" demek için giriştikleri palavra üzerine kurulu reklamın karşılarında bıraktığı olumsuz etkiyi göremeyecek kadar da zavallılar.

tüm bunların dışında saygın bir düşünür ulus baker
lütfen bu derinliği kirletmeyin, kirlettirmeyin.
https://cdn.eksisozluk.com/2024/10/14/o/ohcl2d5i.jpg
51 favorites - -
en yakın arkadaşımın odtü sosyoloji birinci sınıfta hocasıydı ulus baker.

anlata anlata bitiremezdi hocasını. hayranıydı. kendisi de felsefeci olmak istiyordu, ne var ki sosyolojiyi kazanmıştı. felsefeci olamadı ama ondan çok feyiz aldı sanırım. beni tanıştırmak istemişti. bir gün çatı'da buluştuk. çay içtik. edebiyat meraklısı olduğumdan, derhal türkçesine hayran oldum ben ulus hocanın. bu kadar akıcı bir konuşma, bu kadar zengin bir kelime haznesiyle bu kadar duru bir anlatıma varması etkilemişti beni. bir çok yabancı dili de çok iyi bilirmiş. felsefeyle ilgili sayılmazdım. spinoza'yı ilk ondan duydum, o gün çatı'da hasbihal ederken. sonraki bir gün dersine de katıldım misafir öğrenci olarak. çok zevkliydi onu dinlemek derste. arkadaşıma imrenmiştim.

1992.
81 favorites - -
spinoza'yı en iyi yorumlayanlardan biri olan türk dâhi, sosyolog, filozof...
şu videosunun altındaki yorum beni çok etkilemiştir:
video:
birini öldürmek neden kötüdür? | duygular kuramı | ulus baker
yorum:
"bir gün bizim zeytinliğe gittim ve ağacın üstünde bir kuş yavrusunu kanadından yakalamış bir yılan gördüm. kuş öyle bağırıyordu ki dayanamayıp bir sopayla yılanı öldürdüm. sonra çok düşündüm ben kuşa iyilik mi ettim yoksa yılana kötülük mü ettim diye. yılan sadece hayatta kalabilmek için karnını doyuracaktı. tipkı benim gibi. ben yemek için bir tavuğu keserken birinin gelip tavuğu kurtarmak için beni öldürmesi gibiydi bu. sonra acaba o kuş bir solucanı yemeye kalksa solucanı kurtarmak için kuşu öldürür müydüm diye sordum kendime. aksine daha çok solucan verirdim dedim. peki solucanın bana bir zararı mı vardı neden onun ölmesi beni üzmezdi? yıllar önce yaşadığım bu olayla hayatı, iyilik ve kötülüğü, güzel ve çirkini, ahlakı vs sorgulamaya başladım. sonuç olarak eğer bir şey bizi mutlu ediyorsa bu harekete iyilik diyoruz mutsuz ediyorsa kötülük.."
görsel:
görsel

ayrıca baker'in bazı değerli yorumlamaları:

nefret üzerine...

varlığın kendini sürdürme özgürlüğü

ahlakiliğin ön şartı olarak özgürlük

ahlakın düşük biçimi nedir?

duygu nedir? 1

duygu nedir? 2

sevilen bir kişi ne zaman sevmeye başlar?

irade var mıdır?
https://cdn.eksisozluk.com/2025/6/5/r/r9afsqfg.jpg
215 favorites - -
süper zeki, aşmış en bi şahane her şeyi bilen kişi olarak bilinmesinin yanında pasaklı ve umursamaz olmasıyla da ün salmıştır. "yav ulus, gözlüğünün camı düşmüş değiştirsene" dediğimizde " o benim sağlam gözüm zaten niye değiştireyim" derdi. birileri zorla müdahale etmese senelerce yıkanmayacağına da eminim. öte yandan son zamanlarda saçlarını rüzgarlara salmış bu kişinin, sakal traşını aksatmadan olması, "sakal mı, aslaa" demesi de son derece tuhaftir.
59 favorites - -
Next (2) - Last Page (67)