bu nedenleri anlamak için bir bilim adamının bilime katkısındaki mekanızmayı incelemek doğru olur. bilimin kabaca insanlığın hali hazırdaki bilgi birikimini temsil ettiğini düşünürsek, bu bilgi birikiminin oluşturulduğu ve saklandığı yerler de hakemli akademik dergiler ve bunlarda yayınlanan makaleler olur.
bir bilimcinin alanındaki bilgi kümesine katkıda bulunması için öncelikle alanda nelerin bilindiğini göz önüne alması gerekir. elbette ki daha önce cevabı bulunmuş bir soru için kaynak ve emek harcamak gereksizdir. bu kaynak taraması (bkz:
literature review) dediğimiz işlemler “o konuda ne biliniyor?” sorusuna cevap aranır. kaynak taraması esnasında yeni bir araştırma sorusu oluşturulur ve kaynak taraması boyunca da şekillendirilir. o konuda bilinenler ve araştırmacının neyi çalışacağı belirlendikten sonra deneyler, diğer uygulamalar yapılır. bu uygulamaların sonuçları analiz edilir. sayısal metotlarda bu iş çoğu zaman bir test uygulayıp sonuçlara istatistiki analizler yapmak olabilir. sonuçlarda elde edilen bulgular ve bir bütün olarak makale adayı paperımız diğer bilim adamlarının da eleştirel sınamalarından geçerse akademik dergilerden birinde yayınlanmak üzere yoluna devam eder. sonuçta araştırmayı yapan bilim adamının bilime katkısı olarak literatürde yerini alır. bu işleyiş modern dünyada bilimin ilerleyişinin mekanızmasıdır. memleketimizde ise bilim hayatı yukarıda anlatılandan hayli farklıdır.
bir çok doktora programında öğrenciler gece gündüz çeviri yapmakla meşgul. bu çevirilerle meşgulken de konunun özünden, son gelişmelerden bihaber. çoğu zaman yapılması düşünülen bir çalışma daha önceden avrupa ya da amerika’da yapılmış olduğundan dolayı bilime gerçek bir katkı sağlamak mümkün olamıyor. üstelik sonucu önceden bilinen bir deney, test veya benzeri uygulamalar için kaynaklar harcansa bile pratikte telef olmaktadır. bu şekilde yapılan yayınlar da üniversite hocalarının kendi aralarındaki kankalık münasebetleri sayesinde bir birlerinin fakültelerinin dergilerinde yayınlanıyor. ama kimse de sormuyor “ulan bunca türkçe yayın var da neden kimse bizim bu yayınlara atıf yapmıyor?” diye. sebep sadece dil sorunu değil. memlekette yayınlanan çoğu araştırma / makale amerika’da yıllar önce yapılmış olanın bir tekrarı, kopyası veya çevirisi.
ülkemizde durumun bu halde olmasının sebepleri arasında yurtdışı kaynaklı akademik yayınlara aboneliğin yetersiz olması başta gelmektedir. öncelikle bu dergiler üniversite kütüphanelerinde olmalıdır ki araştırmacılar güncel araştırmaların hangi sorulara cevap aradığını, güncel bilimin nerede olduğunu görebilsin. kendi araştırma sorusunu da bunların ışığında oluşturabilsin. örnek vermek gerekirse eğitimde ölçme değerlendirme alanında yayınlanan en iyi sekiz on dergiden sadece biri yada ikisi memleketimizde bulunmaktadır. onlara da ulaşmak için binbir türlü takla atmak lazım. yök’e gidilecek, kapıdan kimlik alınacak, dergi bulunacak, neden alınmaya çalışıldığı anlatılacak, yükseklisans kimliği ibraz edilecek, makalenin fotokopisi beklenecek. yani gidip makaleyi elime alıp karıştırayım içinde işime yarar yeri var mı ona bakayım. demek şansı yok. iş sadece bir tek makalenin fotokopisini almakla bitse çok iyi ama en basit bir yükseklisans ödevi için bile en az 40 makaleyi gözden geçirmek, ve bunlardan üç beşini tamamen okumak gerekir. ve bunu da yapmak yök kütüphanesindeki bu işleyişle imkansız.
sadece akademik yayınların, dergilerin üniversite kütüphanelerinde bulunması da yeterli değil maalesef. bunun yanında bu dergilerdeki binlerce makale arasından ilgili olanlarını bulabilmek için yahoo ve google benzeri bir mekanızma ile çalışan akademik tarama motorlarına da abonelik gerekmektedir. (bkz:
eric) bu abonelikler kişilerin ödeyemeyeceği kadar yüksek bedeller olup üniversite bütçeleri ile çözülebilecek şekildedir. bu arama motorlarının da yardımı ile araştırmacılar ayın yapmak istedikleri konudaki spesifik makaleleri arayıp bulabilecekler, hangi dergide hangi sayıda yayınlandığına ulaşabileceklerdir.
buraya kadar saydığım iki madde için paradan başka çözüm aracı yok. ancak üçüncü madde bunlardan biraz farklı.
burada anlatılan tarama, gözden geçirme ve okuma faaliyetleri ve makalelerin anlaşılması için araştırmayı yapanların yayınlandıkları dile (genellikle ingilizce) hakim olmaları şarttır. yoksa kimsenin anlamayacağı dergilere binlerce doları gömmenin bir anlamı yoktur. ingilizce öğrenmek bizim akademisyenlerimizin yardımcı doçent olmaya çalışırken doktora bittikten sonra yapmaya çalıştıkları bir şey olduğu için akademik hayatları çeviri yapmakla geçiyor ve “bu üds biraz daha kolay olsun ne olur.” diye zırlamaktan başka bir faaliyette bulunamıyorlar. kimse de bunlara sormuyor kardeşim sen ingilizce olmadan hangi yükseklisans ödevini yaptın? nasıl doktora tezi yazdın? doçent olacak yaşa gelmiş adam diyor ki “tek derdim ingilizce. onu halletsem doçent olacağım.” e tamam da hocam, ingilizce bilmeden olduğun yere nasıl geldin? dünyadaki bilimin hangi parçasını okudun, neyine katkıda bulundun? yükseklisans tezin, doktora tezin onun bunun kitabının çevirisi iken nasıl doçent olacaksın? hadi oldun sonra ne yapacaksın?
bilime katkı sağlayacak bilim adamları istiyorsak, akademik hayata girecek insanlarımızın yabancı dil sorununu önceden halletmiş olmaları gerekiyor.
(bkz:
ilim tercüme ile olmaz tetkik ile olur)
edit:
eric bedava olmuş gözümüz aydın.