1946'da chp ile başlar, 1960'lı yıllar dışında, 1990'lara kadar sürer. konuyu iyi anlayabilmek için önce birkaç kavram üzerinde uzlaşmak gerekir, sonra da bu kavramları konjonktüre yerleştirmek.
üzerinde uzlaşmamız gereken ilk kavram
siyasettir. genel olarak dünya-ekonomilerin, özel olarak da
kapitalist dünya-sistemi'nin insan algılamasını çarpıtmasının bir ürünü olan bu kavram iki anlamda kullanılır. siyasetin birinci kullanımı sistemin yapısal özelliklerinden biri olan modern devletlerden oluşan devletlerarası sistemin
* içindeki devletlerin daha avantajlı bir konuma erişmek, ya da bazen konumlarını korumak için yürüttükleri mücadeleye ilişkindir. ikinci kullanımı ise bir devlet içindeki sınıfların ve elitlerin devlet iktidarını ele geçirmek ya da etkilemek için yürüttükleri mücadeleye ilişkindir. ele alacağımız olguda kavram ikinci anlamında kullanılmaktadır.
modern devletlerin içinde yapılan siyasetin iki ana biçimi vardır. bu biçimlerden ilki
kondratiyef dalgaların içinde yaşanan biçimdir, yani
david easton'un yaptığı en genel tanımla değer dağıtma sürecine ilişkindir. ikincisi ise, kondratiyef dalgaların kırılma noktalarında, yani yeniden yapılanma anlarında yaşanan
carl schmitt'in yaptığı tanımla dost ve düşman belirleme, alanı yeniden düzenleme işidir.
*dallandıkça dallanıyor -aristo'dan bu yana bir dallamalık olan bilim bunu emrediyor-, ama değer dağıtma olarak siyasetin de iki formu vardır: bunlardan ilki değer dağıtma işinin sınıf temelli örgütlenmiş siyasal partiler aracılığıyla yapıldığı
demokrasi'dir. ikinci biçim ise, elit grupları temelinde örgütlenmiş partiler aracılığıyla gerçekleştirilen -asıl olarak manevi- değer dağıtma işidir ki, bunun adı
popülizm'dir. biraz daha açarsak, kapitalist dünya-sistemi içindeki bir devlette, aslında bir bütçe yapma işi olan değer dağıtma süreci, yani siyaset, sınıf temelinde örgütlenmiş siyasal partilerin oluşturduğu bir siyasal sistemde yapılmıyorsa, orada popülizm vardır.
bu kavramlar açısından bakarsak, sınıf temelinde örgütlenmiş siyasal partilerin olduğu bir siyasal sistem, partilerin kendilerini sol ve sağ olarak tanımladığı, asıl olarak belli bir sınıfın çıkarlarını savunduklarını açıkça ilan ettiği, iktidara gelirlerse kimlerden ne oranda vergi alacaklarını ve bu vergiyi kimin için harcayacaklarını söyleyerek oy istedikleri bir siyasal sistemdirki, demokrasi ile kastedilen budur.
türkiye'de çok-partili hayat başlarken, chp, kurulmuş olan iki sol partiyi kapatmış (yanlış hatırlamıyorsam
şefik hüsnü değmer'in kurduğu
türkiye sosyalist emekçi ve köylü partisi ve
esat adil'in kurduğu
türkiye sosyalist partisi), tan matbası'nı yaktırarak sol basını susturmuş, dtcf'deki solcu bilinen öğretim üyelerini
**** üniversiteden uzaklaştırmış, yalnızca kendi içinden çıkan
demokrat parti'nin yaşamasına izin vermiştir. bu koşullarda, chp'de vehbi koçların çıkarlarını savunan bir parti olduğunu gizleyerek, köy enstitüleri, türkçe ezan, imam-hatip okulları üzerinden siyaset yapmaya başlamış, tanınmış bir islamci olan
şemsettin günaltay'ı başbakan yaparak halkın din duygularını sömürme yoluna girmiştir. bu konuda geçmişi sabıkalı olan chp, geçmişi olmayan dp karşısında yapılan ilk seçimlerde yenilmiş ve iktidarı devretmek zorunda kalmıştır. dolayısıyla türkiye'de popülizm chp'nin sola kapalı bir çok-partili siyasal sistem kurmasıyla 1946'da başlamıştır.
bu siyasal sistem, 1960'larda, uygualanan sermaye birikim tarzının da etkisiyle
* türkiye işçi parti'nin kurulmasıyla birlikte demokrasiye doğru evrilmiş, o tarihten başlayarak partiler kendilerini sol-sağ eksenin sınıf temelli olarak tanımlamaya başlamışlardır. ancak, ne yazık ki, kondratiyef dalganın kırılma noktasında gelen
12 mart muhtırasıyla birlikte bu demokratik siyasal sistem önce tasfiye edilerek popülizme geri dönülmüş,
12 eylül darbesiyle birlikte bu sistem de yozlaşarak yeni bir biçim almıştır (
korkut boratav 12 eylül sonrası dönemi
yoz popülizm olarak tanımlamaktadır). 1990'lardan sonra ortaya çıkan yapıya ise, değil popülizm, kapitalist dünya-sisteminde tanımlanan biçimiyle siyaset demek bile mümkün değildir.
ege cansen gibi yaparsak, sözün özü, popülizm partilere değil siyasal sisteme özgü bir kavramdır.
ek: demokraside bütçe aracılığıyla maddi değerler dağıtılırken, popülizmde manevi değerler dağıtılır, yalnızca seçim zamanları oy depolarına maddi kaynak o da paternal bir tarzda aktarılır. dolayısıyla popülüst bir sistemde temel slogan
bayrak inmez, ezan dinmez, vatan bölünmez'dir.