"özal'la birlikte orta asya gezisinde olan gazeteci cengiz çandar, iki gün önce talabani'yi telefonla aramıştı: 'türk devletinin hazzetmediği iki şey var: birincisi (öcalan'ın ateşkes için) süre koyması, ikincisi şart koyması. şartsız ve süresiz uzatsın ki işlerin ele alınması imkânı doğsun.'
bir süre sonra çandar'ı arayan talabani, müjdeyi vermişti. 'sayın cumhurbaşkanına söyle. bu adama (öcalan'a) kefil olamayız biz. ama benim izlenimim odur ki, şartsız ve süresiz uzattığını açıklayacak.'
çandar bu mutlu haberi özal'a iletmişti. özal'ın tam istediği haberdi bu. yine de sıkıntısını atamıyordu üzerinden.
15 nisanda, öcalan'ın basın toplantısından bir gün önce aşkabat'tan ankara'ya dönerken uçakta burnundan soluyordu. çandar, uçakta yanına gittiğinde, 'yahu ben sana bir şey söyleyeyim mi? bu dangalakların yüzünden çok önemli bir fırsat kaçırılacak. korkarım terör dönerse çok kanlı geri dönecek.' 'kim bu dangalaklar efendim?' diye sordu çandar. özal, sinirli bir hareketle gözlüğünü düzelterek yanıtladı. 'tabii ki hükümet.'
sonra da niyetini açıkladı. 'eğer bu bir ay zarfında bunlar adım atmazlarsa her şeyi göze alarak ortaya çıkacağım ve çözüm formülünü ilan edeceğim. bu momentumu kaçıramayız çünkü...'
özal, pkk'ya yönelik geniş kapsamlı bir af çıkaramıyordu. onun için kızgındı. çok sembolik bir aftı kabul ettirebildiği. demirel'den yeterli destek gelmiyor, askerler de karşı çıkıyordu özal'ın planına.
kuşkusuz öcalan'ın bu gelişmelerden haberi yoktu. özal'ın kendisine de makul gelecek bir çözüm planını uygulamaya koyabileceğine inanıyordu. ateşkesi süresiz ve koşulsuz uzatmayı kabul etmesinin nedeni özal'a yeterli zamanı vermek istemesiydi.
öcalan, bristol otel'de ateşkesin süresi konusunda oylama yaparken gazeteciler yan taraftaki salonda bekletiliyordu. türkiye'den yine kalabalık bir gazeteci grubu davet edilmişti ve bu kez bütün basın kuruluşları temsilci göndermeyi kabul etmişti toplantıya. büyük bir kalabalık vardı salonda.
basın toplantısında ilkinde olduğu gibi talabani ile yan yana oturdu öcalan. bu kez farklı olarak ahmet türk ile kemal burkay da masadaydı. önce ahmet türk konuştu: 'artık silahlar değil kalemler konuşsun' dedi ve öcalan'a bir kalem hediye etti.
öcalan gayet rahat görünüyor, espriler yapıyordu. süresiz ateşkes kararını açıklarken, çözüm planını da maddeler halinde sıraladı: 'operasyonlar durdurulsun, genel af çıkarılsın, kürt varlığı için acil demokratik önlemler alınsın, kürtçe radyo televizyon yayını başlasın, demokratik federasyon yolunda adımlar atılsın.'
barıştan söz ediyordu, ama savaş tehdidini de elden bırakmıyordu:
'10 000 gerilla göreve hazır bekliyor. savaş dersem savaş, barış dersem barış yapacaklar.' dağdaki silahlı militanların sözünü dinleyeceklerinden hiç kuşkusu yoktu.
öcalan'ın basın toplantısı yaptığı saatlerde özal, ankara'daydı. öcalan'ın 'dağdaki silahlı adamlari'ndan bahsetmesini hoş karşılamasa da ateşkesi süresiz uzatmasından memnun olmuştu. kürt sorununun demokratik yollardan çözümü için zaman kazandığını düşünüyordu. sadece özal değil, bütün türkiye, sürüp giden bu savaştan, kan dökülmesinden bıkmıştı. o gün barış havası dalga dalga her tarafa yayıldı.
maalesef, bu hava sadece bir gün sürebildi. türkiye, 17 nisan günü kara bir haberle çalkalandı. kalp krizi geçiren özal, yaşamını yitirmişti. bir yanıyla şaka gibiydi bu haber. doludizgin yaşayan, cumhurbaşkanlığı koltuğunu bırakıp yeniden meydanlara inmeye hazırlanan bir siyasetçi için zaman beklenmedik bir anda durmuştu.
hep milletvekilleri özal'ın öldüğü gün hâlâ şam'daydı. talabani, şam'ın içme suyunu sağlayan gölün bulunduğu ormanlık alana yemeğe götürüyordu onları. tam gölün kıyısına yaklaşmışlardı ki, talabani şoföre durmasını söyledi. yüzü aniden allak bullak olmuştu. aracın radyosunun sesini biraz daha açtırıp soluk almadan haberleri dinledi. ne olduğunu anlamaya çalışan hep'liler, spikerin arapça sözcükleri arasından sadece özal ve türkiye'yi seçebildiler. talabani, haberler bittikten sonra onlara döndü. yüzüne kara bir perde inmişti. 'özal ölmüş' diye mırıldandı talabani. 'çok büyük bir kayıp. kürtler için büyük bir kayıp.'
şoka girme sırası bu kez hep'lilerdeydi. hemen otele döndüler. özal'ın ölümüne inanamayan milletvekilleri, araç telefonlarıyla aradıkları ankara'dan doğrulattılar haberi. bütün keyifleri kaçmıştı. hepsi çok üzgündü.
son akşam öcalan'la birlikte oldukları yemekte konu özal'dı. ölüm haberini alan öcalan da çok üzgündü. ilk tepkisi 'devlet de öldürmüş olabilir' biçimindeydi. ateşkesin devamından umudunu kesmişti. 'bu iş bitmiştir' diyordu:
'biz özal'a verdiğimiz sözü tutup ateşkesi devam ettireceğiz. ama onun yerine gelenlerin bunu devam ettireceğinden ümidim yok. korkarım barış artık 10-15 yıl sonra gelir.'
belirsizliklerle dolu yeni bir döneme doğru yelken açmıştı türkiye."
faruk bildirici,
yemin gecesi. leyla zana'nın yaşamöyküsü, s.161-162, doğan kitap, 4. baskı, 2008.