hic uzatmadan soyleyeyim, hayatimda izledigim en iyi, en kaliteli tv dizisi.
son yillarda tv yapimlari aldi basini gitti, sopranos, deadwood, rome filan her birinin tek bolumu guzel bir sinema filmi kivaminda. hele bu donem dizilerini zamaninin
shogunuyla,
shaka zulusuyla,
i cladiusuyla (ki cok severim) karsilastirinca, hepimizin laf etmekten cok hoslandigi amerikan film/dizi endustrisinin kendi basina bir kulvarda oldugu belli.
ote yandan issiz bir adaya dussem yanima bu iyi yapimlari yerine bana daha cok zevk veren
x-filesi alirim (ilk 5 sezonu), granadanin
jeremy brettli sherlock holmesu alirim,
arrested developmenti alirim.
the wire ise hem izlemesi zevkli hem de cok iyi ve onemli bir dizi. lost most bununla karsilastirilinca
teletubbies gibi kaliyor, cunku eninde sonunda eglenceden ibaret, entertainment business yani. bu ise kaliteli bir polisiye diye baslayip, zamanla bir sehrin hikayesine dondu, sezonlar ilerledikce de toplumun degisik kesimlerine el ata ata sosyal kritik haline geldi. o yuzden de
sopranos gibi sahane bir yapimdan bile derin, daha gercekci, daha ilginc. her karakter karmasik; iyi/kotu insan siniflandirmalari yerine cevresel sartlara adapte olurken iyi ve kotu seyler yapan insanlar var, surekli gri tonlarinda dolasmak zorunda kalan normal insanlar.
instant gratification bagimlilari (edit: dizi ismi degil ulen bu, kavram, hani gunumuz insaninin kolayc..teeey tey) bir iki bolum izleyip sikilabilirler, ustune turkiyedeki biri icin o kadar da ilginc olmayabilir ama geri kalanlar sevmedim diyenle iliskilerini kesecek kadar hastasi olacaktir, kefilim. her sezonun da bir oncekinden daha iyi olmasi cabasi. ortalama seyirciye oynamak yerine guzel bir eser ortaya cikarmayi yegleyen zeki insanlarin sanatini tecrube etmek ne kadar zevkliymis yarabbim.
bu arada artistik yapip altyazisiz izlemeye kalkismayin, ben daha amerikali gormedim bunu altyazisiz takip edebilen.