aslında yağmurlu günlerin parçasıdır. ancak yağmur değişik bir şey. bazen içinizde güneşler açarken pencerenizin önünde yağıyor, bazen de pencerenizin önünde çiçekler güneşe boynunu uzattığı halde içinizde yağıyor.
işte
sur le fil, içimizde yağan yağmurlara dairdir.
bir filmden ufak bir sahne oluşturacak olursak bu parça için, loş bir oda düşünmeliyiz önce. bordo, kadife bir berjer. içine gömülmüş bir genç kadın, boş gözlerle karşısındaki tabloya bakıyor. tablodaki suya uzanmış kadın
ophelia.. berjerdeki genç kadın, kendini yeşil elbiseli ophelia'nın yerine koyar. ophelia'nın ölü bedeni, suyun içinde olduğu için huzur verir, ferahlık verir. o ferahlığı niyeyse içine yağan yağmurda hissedemez. sur le fil, çalmaya devam eder.
piyano sesi, her notayla beraber genç kadının yaralı ruhuna, ophelia'nın ölü bedenine bir yağmur damlası olup düşer.
birazdan parça hızlanmaya başlayacaktır, kadın da o esnada koltuğundan kalkar, pencereye yürür, perdeleri açar.. hayatta, ophelia olmak için hiç bir sebep yok, der.. gülümser ve başka bir parça açar:
les jours tristes