---
spoiler ---
"son yıllarda derinleşen gelir ve servet dağılımı uçurumlarının tetiklemesiyle, 2007-2008 küresel finansal krizi sonrasında kapitalizmin düşük büyüme sorununun kronikleşmesiyle baş gösteren küreselleşmenin ideolojik hegemonyasını yitirmesi gerçeğiyle karşı karşıyayız.
herkesin yüzünü güldürmek, cebini doldurmak, geniş tüketim ürünleri yelpazesine ulaşmak iddiasıyla pazarlanan kapitalist küreselleşme artık kitleler nezdinde cazibesini yitirmiş bulunuyor. avrupa özelinde, tony blair liderliğinde büyük britanya’nın neoliberal politikaları “üçüncü yol” ideolojisiyle biraz yumuşatarak uygulaması, gerhard schröder’in şansölyelik döneminde almanya’nın ve birçok ülkede merkez partilerin “sosyal piyasa ekonomisi” etiketiyle aynı kulvara girmeleri; umutsuzluğa ve güvensizliğe kapılan insanların çareyi sağ otoriter rejimde aramalarının yolunu açtı.
burada altı çizilmesi gereken önemli nokta şu: aşırı sağın oklarını azınlıklara, göçmenlere, liberal yaşam tarzına sahip kişilere, feministlere, solculara ve kültürel elitlere yöneltmesi, sade insanların öfke ve tepkilerinin yanlış mecralara akmasına neden oluyor.
sağ popülist çıkışlar adeta kapitalist sistem açısından bir paratoner işlevi görüyor. nasıl, putin rus ekonomisini “yerli oligarklarla” götürüyorsa, batı avrupa’daki aşırı sağın kapitalizmi eleştiren, piyasa toplumuna itiraz yükselten bir perspektifi bulunmuyor. hatta zımni olarak onların çok çalışarak, hakkıyla bu servete sahip oldukları, açtıkları fabrikalarla millete fırsat kapıları araladıklarını kabul ediyorlar. öfkelerini kafelerde zaman tüketen, koltuklarının altından kitap düşmeyen, “elitlere,” entelektüellere kusuyorlar. başlıca iddiaları, ab gibi kozmopolit yapıların ulusal çıkarlara ters düşen uygulamalar yapmaları, ulusal kalkınmaları baltalamaları noktasında yoğunlaşıyor.
avrupa solunun insanların önüne kapitalizmin güç ve mülkiyet ilişkilerini sorgulayan; kronik işsizliği körükleyen güvencesiz ve esnek emek piyasalarının karşısına kamucu istihdam politikalarını koyan ; düşük faiz ortamında borsaların ve emlak fiyatlarının şişmesine yol açan düzenek yanında vergi cennetleri ve şirket yöneticilerinin aşırı ikramiyelerini teşhir eden gerçek bir seçenek sunması sorumluluğu bulunuyor. doğaldır ki, bireysel hak ve özgürlüklere sahip çıkan, kadınların ve lbgt bireylerin taleplerini içeren, etnik ve dinsel ayrımları reddeden bütünlüklü bir programatik açılımla… göçmenlerin ve yabancıların bir düşman değil, emek ve hak mücadelesinde, geleneksel işçi sınıfının müttefiki olduğunu anlatabilen bir dil ve yaklaşımla…
bu başarılabildiği ölçüde kitlelerin umudu, kendilerine güveni artar; aşırı sağ partilerin rusya örneğine öykünerek otoriter bir devlete özlem duymaları halk katında karşılıksız kalır. demokratik kurumların kapitalizmi restore etmek için tahrip edilmesi çabaları püskürtülür.
avrupa parlamentosu seçimlerinde halkın merkez sol ve merkez sağ partileri cezalandırırken, aşırı sağa umut ettiği desteği vermemesi de ciddi bir arayışın varlığını kanıtlıyor. demek ki özgürlükle eşitliği solun birbirini tamamlayan, destekleyen, güçlendiren iki temel değeri olarak gören sosyalist, ekolojist, feminist açılımlar için ciddi fırsat kapıları bulunuyor. tüm bunları başarmak elbette kolay değil. madem putin’le başladık popüler bir rus deyişiyle bitirelim, “ riskleri almayan hiçbir zaman şampanyayı içemez.”
https://www.birgun.net/…tinin-irkilten-tezleri.html---
spoiler ---