odin den ivana denisoviça
Next (2) - Last Page (5)

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

kesinlikle okunası bir kitaptır. "stalin bizi şöyle zikti", "parti böyle süründürdü" türünden ağlak bir karşı propaganda romanı değildir. elbette genel toplamda stalin'in hakikaten insanların canına sıçtığını anlatır, partinin ve o sosyalizm müsvettesinin ağır zulmüne sövdürür. ama sağlam bir dili, güzel bir edebi düzeyi ve o şartları ağlaklaşmayan bir objektif gözle aktarımı vardır. (sonuçta adam stalin'in esir kampını yazmış, babil'in asma bahçelerini ya da flemenk lale galerilerini değil)

fakat en beter koşullarda bile insanın bi şeylerle mutlu olabildiğini, yaşama bağlılık geliştirebildiğini duyumsatan bir kitaptır. misal kahramanımız kampta dayak zoruyla yürürken yolda bi çöp bulur. adam o metal çöple yapabileceklerini düşünür, mutlu olur. ve bunlar inanılmaz bi gerçekçilikle betimlenir. ya da çorbada taneye benzer bi şeyler ya da irice bi kemik çıkınca sapıtırcasına memnun olan, yaşam sevinci duyan ve soğuktan it gibi titreyen kişilere değinilir. insanı sıcacık evinde irkiltir. "tüküreyim böyle sosyalist modele" dedirtir.

p.s. kötüleme eşşek arkadaşım. "kapitalizmde de şöyle rezillikler böyle iğrençlikler var" diye bik bik etme. bi oku hele.. adam güzel yazmış işte. hay ben senin stalin modeli sosyalizmine..
11 favorites - -
soguktan kazmanin girmedigi topragi beynime oyle isledi ki her soguk (ama kazik gibi soguk) havada mutlaka aklima gelir. yazin okuyun ve serinleyin.
2 favorites - -
adından da anlaşılacağı üzere kitapta ivan denisoviç isimli mahkumun, sürgün edildiği kampta geçirdiği bir günü anlatılır. -30 derece soğukta sabahtan akşama dek çalışan insanların akşam yemeğinde ellerine geçen bir tas sıcak çorbayı içerken özgürlüklerini de, çektiklerini de unutuşunun hikayesidir. bir parça kuru ekmeği günlerce içine diktiği ceketinde saklayan şuhov'un hikayesidir.

kendi hayatından sıkılmış herkesin arada sıırada, tekrar tekrar okuması gereken bir kitaptır. her okuyuştan sonra yaşamınızın aslında o kadar da kötü olmadığını düşünmeye başlarsınız, ki bu da iyi bir rehabilite edilme yöntemidir.

not: nobel ödülü verilen iki rus yazarın da* ortak yönünün sovyet rejimini eleştirmek olması manidardır.
6 favorites - -
ahlakli ve duyarli okuyucu savusturucusu soljenitsin in bir mahkumun tek bir gununu anlattigi romani. rus edebiyatinin en buyuk yapitlarindandir.
0 favorites - -
aleksandr soljenitsin yazım gücünün ne kadar güçlü olduğunun en güzel örnegi olan komünizim eleştirisi kitabi. ozellikle ıvan denısoviç'in buldugu bır metalle ilgili kurduğu hayaller ve bulmuş olduğu metalin ona yaşama hırsı vermesi beni çok etkilemişti. insan oh be özgürüm dıyor kitabı okuduktan sonra.
1 favorites - -
sabah gazetesi sayesinde okudugum mukemmel kitap.maksim gorki nin,yasar kemal in romanlarindaki uslup,gerceklik vardi bu kitapta.olaylar ve karakterler abartidan uzakti,yasadiklarida hic bi entrika yoktu,surprizler falan.
hapishanedeki bir gunu anlatiyordu ivanin gozunden anlatiyordu.
yataga yatarken soguk yuzunden ceketin kollarina ayaklarini sokmasi,yemek sirasindaki olaylar nedense devlet yurtlarini animsatmisti bana.
ozellikle mahkumlari calistirmak icin insaaata goturdukleri bolumler yazarin kaleminin kuvvetinide gosteriyodu.
sayfalar boyunca tugla ormelerini ve bu siradaki diyaloglari anlatiyordu ve sikmiyodu bu bolumler.
hapishanede yatmamis birinin bu kitabi yazmasina imkan yok bence.o donemler rusyada hapse dusen bir mahkumun yasadigi herseyi ama herseyi yazmis yazar.
hapishaneye dusecekler icin referans kitap gibi bi sey olmus o donem icin.
1 favorites - -
bu kitap, stalinizmin ve sovyet bürokrasisinin makul ve iyi şeyler olduğunu, aslında sosyalizmin böyle bir şey olması gerektiğini bizlere söyleyenlere tokat gibi bir cevaptır.
yarattıkları çalışma kamplarına leninin ismini verenler, uzunca bir süre bu gezegeni bu fikirleriyle zehirlediler; ancak biz biliyoruz ki, ne lenin böylesi bir kişi idi ne de sosyalizm böyle bir şey olmalıdır.
3 favorites - -
kitabı okumadım da hakkında şöyle bir inceleme vardı radikal'de: http://www.radikal.com.tr/…11.04.2011&categoryid=40

- alıntı -

"bütün hapishanelerde olduğu gibi burada da ilk amaç, mâhkumların kişiliklerini yitirmelerini sağlamak. bunun için, isim yerine rakam kullanılıyor; örneğin ivan denisoviç, ş-854 olarak biliniyor ... kişiye özgü giysi de kampta aynı nedenden dolayı yasak. mahkumların yabancılaşıp, güven ve dostluk bağı kurulmaması için ise, gammazlamaya ödül veriliyor."

- alıntı -

durum buysa, tasvir güyâ hapishane tasviri ama bana bildiğin türk eğitim sistemi gibi geldi?

ek: kitabı okudum birkaç ay önce. radikal'de yazanlar epey "kitabı yontup yorumlama" şeklinde. bilhassa yukarıda yazan cümlede geçen öğelerin hemen hiçbiri gerçekçi değil. ha türk eğitim sistemi hakkında düşündüklerim hâlâ aynı, orası ayrı.
0 favorites - -
aleksandr soljenitsin'in nobel ödüllü kitabı. nobel edebiyat ödülü'nü kazanan bir diğer sovyet yazar tarafından yazılmış olan doctor zhivago gibi sistemi eleştirmektedir. başlayalım.

--- spoiler ---

ivan denisoviç şuhov ya da namı diğer ş-854 gulaglardan birinde mahkum olan kişidir. suçu ise almanlara esir düşmek, ardından da bir şekilde almanları atlatıp birliğine geri dönmektir. yine de bu demek değildir ki kendisi masumdur. biriminde yer alan diğer mahkumların arasında suçu baptist olmak olan birisi de vardır, ingilizlerden hediye aldığı için tutuklanan denizaltı kaptanı da vardır. velhasılı kelam ajanlık suçundan dolayı tutuklanan yığınla kişi olsa da tek bir kişi gerçekte almanlar adına çalışmıştır. yine de şunu söyleyeyim: kahramanımız şuhov engels'in tabir etmiş olduğu tipik durumlarda ortaya çıkan tipik insan desem yanlış olmaz sanırım. neyse devam edeyim.

edebiyat konusunda teknik bir bilgim yok, ama elimden geldiğince ve dilimin döndüğünce açıklama yapmaya çalışayım. kitap yalnızca mahkumlar üzerinden gulag yaşamının bir günü okuyucusuna aktarmamakta, bilakis ortam şartlarına en çok uyum sağlayanların hayatta kalacağından dem vurmakta, insan zor şartlar altında da kalsa mutlu olabilecek şeylerin olduğunu göstermektedir. dediğimi mümkün mertebe reductio ad absurdum şeklinde açıklayacak olursam eğer şöyle düşünmemiz gerekir: en basitinden hayatta kalmak ya da kalmamak. mahkumlar hayatta kalmak için çalışmak zorundadırlar, hatta yeri geldiğinde kendi paydos saatlerinde dahi çalışmalıdırlar. sovyetleri ve stalinizmi eleştiren hangi kitapta okuduğumu bilmiyorum -belki de bu kitapta okumuştum-, ama mahkumlar yeri gelir kendi hapishanelerini kendileri inşa etmek zorunda kalırlar. neyse devam edeyim. diyelim ki mahkumun birisi herhangi bir sebepten isyan etti, o zaman daha ağır bir ceza alır ve eğer sağ çıkarsa da sağlığı bozulur, yani bir iki sene içerisinde ölür. bu şartlar altında yemek çalmak da, başkasını ispiyonlamak da gayet doğal hâle gelmektedir. birkaç kelam daha etmek isteyecek olursam yapabileceğim en düz yorum maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi olur, sanırım. (bkz: #1091869) mesela kahramanımız şuhov bir günün ardından yatağına girince düşündükleri: rüzgar altında eksi bilmem kaç derecede çalışmadığı, cezalandırılmadığı, fazladan bir kase yemek yiyebildiği ve ördüğü duvarı tamamladığı, iyi kalitede tütün satın aldığıdır. temel gereksinimlerini karşılayabildiği gibi üst düzey gereksinmelerinin de bir kısmını karşılamıştır, misalen yerde bir metal parçası bulmuş, onu saklamayı başarmış ve ondan bir şeyler yapmayı planlamaktadır; yani yaratıcılık ihtiyacını da gerçekleştirmiş bulunmaktadır.

kitabın üzerinde durduğu temel motif ise tabii ki soğuk, ardından ise açlık. bizim dilimizde tok, açın hâlinden anlamaz denilirken ruslar anladığım kadarıyla sıcakta bulunan kişi soğuktaki anlamaz diyorlar. bu motif hakkında bol miktarda entry var, pas geçeceğim, ama ufak bir kelam edeyim. mahkumlar yalnızca gulagın mahkumları değiller, aynı zamanda tabiatın da esirleridir. yani kamptaki tutuklular kendilerini yalnızca gardiyanlardan ve ispiyonculardan değil aynı zamanda tabiattan da korumak zorundadırlar.

daha yazılır, lakin üşeniyorum. yine de kimse yazmamış bari ben yazayım. kitapta sezar isimli bir mahkum var, şuhov'un takımından ve kendisi sivil yaşamında yönetmen imiş. neyse efendim bu sezar'a zırt pırt koli geliyor, sezar için çalışanlar da zaman zaman sezar tarafından koliden çıkan yiyecekle ödüllendiriliyor. sezar'ın hakkı sezar'a anlayacağınız. peki bu düz tanımdan ne mi anladınız? gayet basit, mahkumları yöneten aslında yalnızca gardiyanlar değil. mahkumları yönlendiren bir diğer dürtü ise açlık, ki bu da soğuk ile aynı oranda etkilidir desek yeridir; çünkü yazar bol miktarda kâse yalayacılığına, yemek kavgalarına değinmiş. yani mahkumlar kamp yerinde yalnızca sovyetlerin esiri değiller, aynı zamanda genel olarak herkes kendi çıkarını gözettiğinden dolayı birbirlerinin de esirleridir, soğuğun da açlığın da esirleridir.

--- spoiler ---
6 favorites - -
bir zamanlar sabah gazetesinin verdiği kitapmış

hayat ne tuhaf vapurlar filan
1 favorites - -
Next (2) - Last Page (5)