marksizm bir ideoloji değil teoridir
Next (2) - Last Page (2)

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

ideolojinin ne demek olduğunu bilmeyen birinin ağzından çıkabilecek bir söz.
0 favorites - -
doğru ve nesnel bilgi ile ideoloji arasında kurulan geleneksel karşıtlığı içerir. ideolojik-olmayanı mukaddes kılma pozitivist obsesyonunun olağan neticesidir bu laf. katı bir bilim-ideoloji karşıtlığı içinde devinip duruyor. ideoloji neden hep kötü kokan bir nefes gibi başkasına aittir. bizden uzak olması gereken habis bir urdur. aşağılayıcı, pejoratif çağrışımlarla neden özdeşleştirilir. ideolojik olmak neden kötü bir şey, ideolojik olmama anksiyetesinin kendisi ideolojik bir hamle olmasın sakın. bir tür fetişizm. tü kaka diyip ideolojiyi kendimizden dışsallaştırma çabasının kendisi de ideolojik olmasın. popüler imgeleme, dolaşımda olan gündelik dile uygun biçimde inandırıcılığından şüphe ettiğimiz düşüncelerle aramıza mesafe koymak adına, pejoratif, negatif bir çağrışımla kullanılmasına uygundur. bu anlamda ideoloji, katı olma hali, değişime dirençtir, mutlak itaat bekler. diyelim ki bunlar doğru olsun, yanlış bir şeyin peşindeyim. yanlış bir düşünceye inanıyor olalım, mistifiye edilmiş olsalar dahi, ideolojik diye elinizin tersiyle ittikleriniz gerçek ihtiyaç ve arzuları kodlamıyorlar mı. seslendikleri, somut-maddi-gerçek hayattır, deneyimlerdir, ilişkilerdir. hani praxis adına değiştirmek istediğiniz reel yaşamdır.
2 favorites - -
temel olarak, düsünsel fikirlerin ancak teorilerde bir vücut bulabilmesinin bir disavurumu olan önerme. teori ile praxis arasindaki hic bir zaman insan dogasinin kesin olarak betimlenemiyen özellikleri yüzünden vuku bulmayan baglantinin bir uzantisi olarak bu önermeyi tartismak, yine ayni bilinclere, ki "dogru"yu buldugunu düsünen bilinclerdir, zor, aciklanamaz durumlar yasatir. evet, marksizm bir ideolijiden öte bir teori olarak yorumlanarak, elestirel gözlemlerin göz ardi edilmemesi ile daha ileriye, en azindan ileri oldugu düsünüldügü bir duruma getirilebilir, fakat yine baskayanin baska yazilarinda da belirttigi gibi, günümüzde kapitalizmin üstlendigi rolü ikiyüz sene evvelki olusturulmus temelleri gelistirmeden, direk o zaman ki durumu bu güne uyarlamaya calisip bunun icinden cikmaya calismak ne yazik ki marksizmin ideolojik olarak algilanmasinin bir sonucudur. bu konumda günümüzün kosullarini günümüzün sartlari ile yorumlayip bir acikliga kavusturmak zamanimizin adi konmus düsünürlerine düser ve bu kitlenin cogunlugu hala dikte ettigi yüz yillik kaynaklari kullandikca ancak fikir olarak mantikli fakat uygulama asamasinda eski moda ve nostaljik kalmis sonuclara varir. bu yüzden "düsünürler" temellerini ideolojik olarak degil teorik olarak incelemedir ki güncel duruma uygun bir sekilde, hitap ettikleri kesimi haraket ettirmeye sevk edecek ve aslen güncel olan iliskileri su yüzüne cikaracak bir doktrini olusturabilsin.
0 favorites - -
iyi kaynama yapmamış bir kavram özürlülüğünü temel almış bir hezeyan önermesi olarak raflarda yerini alabilir pekâlâ. önermenin genesisinde, damarlarında akan kanda bozukluk var. hani halk arasında bir deyiş vardır "sütü-bozuk" diye; işte bu önermenin sütü de bozuk. bir kere hareket noktası olarak belirlenen "teori eleştirelse teoridir" çıkarımı güdük. zira teori (theoria/theory), temelde "contemplatio" (tefekkür) veyahut "speculatio" (varsayımsal düşünme) denilen iki tip zihnî faaliyetin neticesidir[1]. teori, bir "supposition" (sanı) faaliyeti olmakla birlikte türkçede "kuram" ve "nazariye" ile eş-anlamlıdır. teorinin eleştirelliği, teorinin nitelenme aşamasında aktif görev almaz. teorinin eleştirelliği, sonraki aşamalarda devreye girebilir. teoriyi teori kılan eleştirelliği değildir; zira var olmayan bir sanı "eleştirellik süzgecinden geçerek" var hâle gelmez. teori oluştuğunda teori hâlindedir; olmayan bir şeye eleştirel yaklaşıp onu teori kılamazsınız, o zaten teorileşmiş düşünceler bütününü gösterir.

"teori eleştirdiği için, eleştirebildiği için teoridir" gibi bir ifadeyle karşılaştığım zaman, hasbelkader bir filolog olarak ilkin ifadeyi oluşturan parçalara bakarım. yukarıda giriştiğim o. devamında teorinin, kavram olarak varsayımsal/spekülatif düşünce ya da tefekkür neticesinde oluştuğunu söylemekle aslında şunu kabul etmiş oluyorum: teori zihinde oluştuğu andan itibaren eleştiriye açık olabilir, bu onun teoriliğine zarar vermez. ancak eleştirel ya da eskilerin tenkidî dediği niteliğin teorinin "var"lığında aranması demek, pre-teorinin eleştirel bir kimliğe bürünmeden teori olamaması anlamına gelir, ki ben daha önce böyle bir formülasyona denk gelmedim. "critical" yani eleştirel niteliğin onu var etmesi demek, başından itibaren teorinin kendisini zihinde yabancılaştırmak demektir. oysa teorinin eleştirelliği formülasyonunda yani oluşumunda değil, aktarım sonrasındadır. zira teori başlangıç aşamasında eleştirelliğe muhtaç olsaydı, kendi kendini başından itibaren törpüleyebilecek en azından daha törpülenesi bir tarafı kalmayana dek sürekli süzgeçten geçirilmiş bir düşünceler bütünü olurdu, ki böyle durumda biz yine en nihayetinde ortaya çıkan bütünü "zaten teorinin son hâli buydu" diyerek sunabiliriz. burada temel sorun yazarın teoride görme zorunluluğunu hissettiği "eleştirel"liğin kimin açısından olduğunu iyi sunamamasıdır. yazarın kavramları tanımlamada sıkıntı çektiğini görüyorum; zira bir sonraki cümlede "ideoloji gerçeğin üstünü örtmek... içindir" diyor; ideoloji ideolojidir. ideoloji, ideaların yani düşüncelerin bir araya geldiği düzendir, sistemdir. onun "gerçeğin üstünü örtme" amacının olduğunu iddia etmek, onun formülasyonunda yani oluşumunda bu niteliğin bulunduğunu iddia etmektir ki, bu tam anlamıyla ad absurdum yolculuğudur. zira "ideoloji", bir terimdir. ideoloji teriminin hangi ideolojiyi işaret ettiğine bağlı olarak içeriğini doldurabilirsiniz. pilatus'a nazire edercesine sorayım: gerçek nedir ki, onu örten ideoloji kavramının kendisi olsun? ideoloji, tıpkı teori gibi masum bir terimdir; onun içini dolduruş tarzınıza göre şekil kazanır ve "kafanızdaki teoriye göre" yine sizin tanımladığınız gerçeği örter ya da örtmez. ama tekrar ediyorum, onun formülasyonunda "gerçeğin üstünü örtme" niteliği yoktur. öyle olsaydı bu iddianın konumlandığı ideolojik görüşün kendisi de bir gerçeği örteceği için, sonsuz kere sonsuz bir saçmalama yani ad absurdum yolculuğu gerçekleşirdi.

v. kelle ile m. kovalson'un kaleme aldığı eserde [2] "ideolojinin sürekliliği zorunludur" deniyor; yazarın burada gerçeği örtücü ve tartışma kabul etmez gördüğü ideolojinin asıl niteliği sürekliliğidir. ancak bu süreklilik de aynı eserde geçtiği gibi mecburîdir; zira "süreklilik olmasaydı, insanlar, gerçekliği yansıtmak; görüşlerinin, kavramlarının ve kategorilerinin tümünü ortaya koymak için sıfırdan başlamak zorunda kalır ve bunu da yapamazlardı. yeni sınıfların ideologları, eski kuşakların uzun soyutlama çabalarının ürünlerinden yararlanamazdı ve bu verimler iz bırakmadan kaybolup giderdi. ideoloji, işlevini yerine getiremez ve toplumun ilerlemesi kösteklenmiş olurdu." (sf.287)

yazar "oysa ideoloji tartışmayı yasaklar" diyor; oysa britannica concise encyclopedia'nın tanımlamasından hareketle söylüyorum, ideology, pratik elementlerin (practical elements), teorik elementler gibi önemli olduğu (as prominent as theoretical ones) toplum veyahut siyaset felsefesi oluşumudur (form of social or political philosophy). o hâlde öyle bir toplumsal veyahut politik yapı oluşturulsun ki, ideolojik anlamda tartışmayı yasaklamasın. bu noktada diyebilirsiniz ki, "tartışmayı yasaklamama görüşünü savunan ideoloji de bu yönüyle, tartışmanın yasaklanamayacağını savunduğu için yazarı haklı çıkarmaz mı?" hayır, çıkarmaz. çünkü burada ideoloji kavramının kendisine indirgenen bir nitelik var, o nitelik de "tartışmayı yasakladığı"dır. oysa tartışmayı yasaklayan "ideoloji" kavramının kendisi değildir, ideoloji kavramının temsil ettiği ya da içinin doldurulduğu sistem bunu sağlar ya da sağlamaz (kaldı ki gökhan özgün'ün, 7 temmuz 2008 tarihli taraf gazetesi'ndeki yazısında da söylediği gibi, marxizm ideolojisinde eleştirellik baharatını bulamamak bana yanlışmış gibi geldi: "evet, marksizm çoğu zaman bir inanç gibi örgütlendi, ama temelinde eleştirel bir düşünceydi, bir felsefeydi. kökü avrupa'nın çok derinlerinde olan bir felsefe."). kavram analizi yaparken çevremdekilerle paylaştığım bir söz vardır: "kavramlara düşman olmayın." çünkü kavramlar, bizim hayat kavrayışımızın göstergesidir. benim değilse de, senin, senin değilse de onun. bir şekilde kamûya mâl olurlar, kavramlaştıklarına göre olmuşlardır da. o hâlde teori ve ideoloji kavramlarını iyi süzmeden, büyük önermelerle kitlelerin beynini yıkamaya girişmemek lâzım.

yazar ya "karşıt" kavramını da bilmiyor, ya da teori ile ideolojinin birbirine karşıt kavramlar olduğunu iddia edecek kadar bu kavramların özürlüsü. zira yukarıda teori ile ideolojinin dilsel açılımlarını kabaca yapmaya çalıştım; yazar bu bilgisizliğinden hareketle bir çıkarım sunuyor; bunun için de ilkin bir zaman/dönüşüm noktası belirliyor: "teori ideolojiye, karşıtına dönüştürüldüğünde..." oysa teorinin karşıtı ideoloji olmamakla birlikte, aynı düzlemde bile değillerdir. zira ideoloji, yukarıda tanımını verdiğim gibi pratik ve teorik elementlerden oluşurken, teorik düşünmeyi de içermiş olur. biri diğerini içeriyorsa, bu durumda nasıl bir "karşıtlık"tan bahsedebiliriz?

biçimsel sıkıntıları dile getirdikten sonra (ki bunlar yazarın içerik olarak abuklamasının da nedenidir) içeriğe gelelim. marx demiş ki "ben marksist değilim". #14857396 no'lu entiride iyi bir şekilde anlatılmış, marx bunu bir sezgiye dayanarak söylemiyor, gördüklerine dayanarak söylüyor. bunun bir sezgi meselesi olmadığını da birileri yazara anlatmalı. "bu önemli mi?" der gibi bakmayın, önemli. zira "henüz gerçekleşmemiş olan" bir şeyin gerçekleşeceğini sezmiş olsaydı, o "henüz gerçekleşmeyen şey"e karşı bir önlem olarak "ben marksist değilim" der ve peşinden gelecekleri de bu sezgisel veriye göre yönlendirmek isterdi. en azından biz bunu, bugünden böyle yorumlardık. "marx, kendisinden sonra gelecekleri marxizm'in ideolojikleşmiş dogmatizmine karşı uyarıyor" derdik. oysa marx, teorisinin, yanlış anlaşılmanın bedelini ödemesini istemiyor. joseph a. schumpeter'in yorumunda geçtiği gibi [3] "marx şu ya da bu fikri sadece kendisi tarafından ortaya atılmış olarak göstermekten çekinmiştir. kendisini sadece allah'ının mütevazı sözcüsü sayan her gerçek peygamber gibi marx da tarihsel diyalektiğin mantıkî gelişmesini ortaya koymaktan başka bir şey yapmadığını iddia etmekteydi. marx'ın her tutumunda bir saygınlık görülmektedir. ne tuhaftır ki, hayatı ve eserlerinde genel olarak bunun tersini görenler çoğunluktadır." (sf.12) işte o "tersler"den biri de burada adı geçen yazar olsa gerek.

11. tezin doğasına ilişkin ise bkz. 11. tez/@jimi the kewl

hayatın kendisi reçete sunar, ayrıca bunu belirterek entiriyi kapatayım.

notlar:

1. "theory", concise oxford english dictionary, oxford university press, 2004.
2. tarihsel maddecilik marksist toplum kuramının ana çizgileri, çev. ö. ufuk, öncü kitabevi, 1978.
3. kapitalizm sosyalizm ve demokrasi, çev. h. ilhan, alter yay., 2007.
0 favorites - -
kısmen doğrudur. karl'ın yalancısıyım, sene 1845. ludwig* çıkmış "materyalistim, ben materyalistim" diye caz yapıyor sağda solda. ne alaka, dimi? friedrich* de diyor ki karl'a, "kanka gel şu denyoya haddini bildirelim, sen otur bir tez yaz, ben de bakar sağını solunu düzeltirim. koyalım çocuğu boş laf edenlere, felsefeyle peynir gemisi yürütmeye kalkanlara." ondan sonra karl, abicim, feuerbach'a boruyu döşemiş* bir güzel. brüksel'de cümle alem okumuş, reyting yapmış:

"filozoflar şimdiye kadar dünyayı sadece çeşitli şekillerde yorumladı. esas mesele dünyayı değiştirmektir."*** demiş.

dememiş mi? demiş. e nolmuş yani? yanisi şu oluyor ki bu lafın üzerine felsefenin artık kuru karın gurultusu olmaktan çıkmasının, eyleme geçmeye soyunanların emrine amade bir zihinsel çerçeve olmasının, hattızatında bir el kitabına dönüşmesinin önü açılmış. kuantum sıçraması kibin bişi olmuş işte. teorinin ideolojiye kesbettiği an bu andır, sibop.
0 favorites - -
0 favorites - -
marksizm'in ideoloji olmadığını söylemek belki marksizme değil de ideolojiye yeterince kafa yormamaktan kaynaklanıyor sanırım. ideoloji üretim ilişkileri içerisinde oluşan sınıfların kendi sınıfsal taleplerinin bütünüdür. sınıfsal bilinç ideolojiyi doğrurur.

tarih boyunca ezilenler, sömürülenler vardı, dolayısıyla sınıflar vardı. sömürme mekanizmaları bugünkü kadar kompleks değildi elbette. doğru ya da yanlış biçimde tarih boyunca eşitlikçi, sömürünün sona erdiği, adaletin hakim olduğu bir düzenin hayali kuruldu. platondan, moore'a kadar. fakat bizim marx ve engels bunu diyalektik materyalist felsefeyle ütopyacı yanından kurtararak bilimsel bir temel üzerine oturtmuş ve ezilen sınıfın önüne gerçek bir kurtuluş reçetesi çıkarmayı başarmışlardır. malum tarih durmadan akar, üretim ilişkileri değişime uğradıkça sınıfların bakış açısı da değişir, tarihte ne olması gerekiyorsa başka türlü olamayacağı için öyle olmuştur diyen bir adam/ve yüz yıllar boyunca oluşmuş bir ideoloji, asla dogmatik bir yapıda kalamaz ve gerekli kafa yorma, inceleme, araştırma, düşünme pratiğini yaratmaya da devam edecektir. ideolojinin salt bir despotik düzen olarak betimlenmesi ise gerçekten ilginç. hoca, o pratikte görülen yöntemler ideolojinin birer yansıması değil de olsa olsa diktatörün düşleri ya da bir faşistin doktrini olabilir. kabul etmek gerekir ki, ideolojinin sonuçları devlet örgütlenmesinde kendini gösterir bu ise tüm kurumları ve silahlı güçleriyle bir sınıfın diğeri üzerindeki hakimiyetinin vücut bulması anlamına gelir. bu nedenledir ki, bütün devletler bir sınıfın diğerine egemenliği sonucunu doğurur. ama hegemonyanın niteliği ve demokrasinin çoğulculuğunun başındaki engeller de bugünün hakim sınıfının emperyalist tutumu düşünülmeden kavranamaz kanımca. ve fakat adam zaten marksizmi değil de mariksizm diye ne olduğu belli olmayan bir sanrıdan, mevhumdan bahsetmiş sanırım, öyle yazıyor başlıkta da ondan şeyettim...

--- spoiler ---
mariksizm bir ideoloji değil teoridir...
--- spoiler ---

marx'ın yöntemiyle ilgili değerlendirme yapan harold joseph laski'den bir alıntı yaparak nokta koymak gerekirse; hiçbir ciddi gözlemci, materyalist tarih anlayışının güçlüklerden arınmış olduğunu ya da tarihin yorumlanışı sırasında karşılaşılan bütün sorunları çözdüğünü varsaymaz. ama hiçbir ciddi gözlemci de toplumsal değişmenin sebepleri hakkında son yüzyıl süresince esaslı bir ipucu bulmak için onun, ortaya konan bütün diğer hipotezlerden çok daha fazla işe yaradığından şüphe edemez."
1 favorites - -
(bkz: oksimoron)
yanlış değil. kanımca... ya da cezbedici bir açıklama. herneyse kısaca meramımı anlatacak olursam;

"izm" olup ideoloji olmayan değildir" diyemeyiz. lakin marksizmin bir teori olmadığını da iddia edemeyiz. hattı zatında eleştirel teori, metodoloji ve bilumum benzeri şey de marksist teori damarından beslenmektedir.

aslında, kullanım amacına ve onu kullanan kişiye göre değiştiğini söylemek en doğru yol gibi görünmektedir. marksist teoriyi bir analiz aracı olarak görüp sosyal hayatı teoriye içkin nihai toplum tipine göre inşa amacı güdülmediği sürece kullanan kişi için bir ideolojik araç olmadığını söylemek mümkündür.

ancak, sosyal hayatı teorinin öngördüğü şekilde düzenlemek gayesi güdülmesi halinde ve de teorinin bir rehber olarak kullanımından söz edilmesi durumunda mevzu bahis teoriye "izm" eklemek kaçınılmaz olup bir ideolojik araç ve dolayısıyla ideoloji olduğundan söz etmek zorunludur.
0 favorites - -
çok klasik bir ideoloji vs. bilim ya da ideoloji vs. eleştiri karşıtlığına yaslanıyor. bu yaklaşımın bolca örneği vardır ama marksist literatür içinde, hani ideoloji'ye sürekli pejoratif anlamlar atfeden, yanlış bilinç'i doğru bilince çeviren bilimsel bilgiye ya da "bilimlerin bilimi marksizm"i (metin çulhaoğlu aynen söylemişti bir on yıl önce, hiç unutmam) de sürekli ideoloji'den ayırmaya çalışan. ben bu yaklaşımı çok pozitivist ve modernleşmeci buluyorum, onun da ötesinde, bu önerme, biraz karikatürleştirmek pahasına, marksizmi bir tür ekonomi politik eleştirisi ve iktisadi dönüşümler şemasına çeviren, siyasetin de ancak "önemli" dönüşümlerine bakan bir sonucu getiriyor beraberinde. bunlar yapılmasın demiyorum ama marksizm bunlardan ibaret midir ya da öyle mi olmalıdır? önermeye içkin örtük aşamacılık da cabası. bir kurtuluş "teorisi" bundan daha fazlasını içermeli oysa. o nedenle kendimi pek yakın hissettiğim bir marksizm yorumu değildir.
0 favorites - -
ekonomik temelli ve iktisadi yönleri farklı olan siyasal sistemler nasıl bilim kategorisine alınıyormuş; bunu görmemi sağladı.

iktisat bilimdir.
kapitalizm de iktisadi bir mevzudur,
o halde, kapitalizm de bilimdir.

(bkz: kapitalizm ve komünizmin kardeş olması)
0 favorites - -
Next (2) - Last Page (2)