iyi kaynama yapmamış bir kavram özürlülüğünü temel almış bir hezeyan önermesi olarak raflarda yerini alabilir pekâlâ. önermenin
genesisinde, damarlarında akan kanda bozukluk var. hani halk arasında bir deyiş vardır "
sütü-bozuk" diye; işte bu önermenin sütü de bozuk. bir kere hareket noktası olarak belirlenen "teori eleştirelse teoridir" çıkarımı güdük. zira teori (
theoria/
theory), temelde "
contemplatio" (tefekkür) veyahut "
speculatio" (varsayımsal düşünme) denilen iki tip zihnî faaliyetin neticesidir[1]. teori, bir "
supposition" (sanı) faaliyeti olmakla birlikte türkçede "kuram" ve "nazariye" ile eş-anlamlıdır. teorinin eleştirelliği, teorinin nitelenme aşamasında aktif görev almaz. teorinin eleştirelliği, sonraki aşamalarda devreye girebilir. teoriyi teori kılan eleştirelliği değildir; zira var olmayan bir sanı "eleştirellik süzgecinden geçerek" var hâle gelmez. teori oluştuğunda teori hâlindedir; olmayan bir şeye eleştirel yaklaşıp onu teori kılamazsınız, o zaten teorileşmiş düşünceler bütününü gösterir.
"teori eleştirdiği için, eleştirebildiği için teoridir" gibi bir ifadeyle karşılaştığım zaman, hasbelkader bir filolog olarak ilkin ifadeyi oluşturan parçalara bakarım. yukarıda giriştiğim o. devamında teorinin, kavram olarak varsayımsal/spekülatif düşünce ya da tefekkür neticesinde oluştuğunu söylemekle aslında şunu kabul etmiş oluyorum: teori zihinde oluştuğu andan itibaren eleştiriye açık olabilir, bu onun teoriliğine zarar vermez. ancak eleştirel ya da eskilerin tenkidî dediği niteliğin teorinin "var"lığında aranması demek, pre-teorinin eleştirel bir kimliğe bürünmeden teori olamaması anlamına gelir, ki ben daha önce böyle bir formülasyona denk gelmedim. "critical" yani eleştirel niteliğin onu var etmesi demek, başından itibaren teorinin kendisini zihinde yabancılaştırmak demektir. oysa teorinin eleştirelliği formülasyonunda yani oluşumunda değil, aktarım sonrasındadır. zira teori başlangıç aşamasında eleştirelliğe muhtaç olsaydı, kendi kendini başından itibaren törpüleyebilecek en azından daha törpülenesi bir tarafı kalmayana dek sürekli süzgeçten geçirilmiş bir düşünceler bütünü olurdu, ki böyle durumda biz yine en nihayetinde ortaya çıkan bütünü "zaten teorinin son hâli buydu" diyerek sunabiliriz. burada temel sorun yazarın teoride görme zorunluluğunu hissettiği "eleştirel"liğin kimin açısından olduğunu iyi sunamamasıdır. yazarın kavramları tanımlamada sıkıntı çektiğini görüyorum; zira bir sonraki cümlede "ideoloji gerçeğin üstünü örtmek... içindir" diyor; ideoloji ideolojidir. ideoloji, ideaların yani düşüncelerin bir araya geldiği düzendir, sistemdir. onun "gerçeğin üstünü örtme" amacının olduğunu iddia etmek, onun formülasyonunda yani oluşumunda bu niteliğin bulunduğunu iddia etmektir ki, bu tam anlamıyla ad absurdum yolculuğudur. zira "ideoloji", bir terimdir. ideoloji teriminin hangi ideolojiyi işaret ettiğine bağlı olarak içeriğini doldurabilirsiniz. pilatus'a nazire edercesine sorayım: gerçek nedir ki, onu örten ideoloji kavramının kendisi olsun? ideoloji, tıpkı teori gibi masum bir terimdir; onun içini dolduruş tarzınıza göre şekil kazanır ve "kafanızdaki teoriye göre" yine sizin tanımladığınız gerçeği örter ya da örtmez. ama tekrar ediyorum, onun formülasyonunda "gerçeğin üstünü örtme" niteliği yoktur. öyle olsaydı bu iddianın konumlandığı ideolojik görüşün kendisi de bir gerçeği örteceği için, sonsuz kere sonsuz bir saçmalama yani ad absurdum yolculuğu gerçekleşirdi.
v. kelle ile m. kovalson'un kaleme aldığı eserde [2] "ideolojinin sürekliliği zorunludur" deniyor; yazarın burada gerçeği örtücü ve tartışma kabul etmez gördüğü ideolojinin asıl niteliği sürekliliğidir. ancak bu süreklilik de aynı eserde geçtiği gibi mecburîdir; zira "süreklilik olmasaydı, insanlar, gerçekliği yansıtmak; görüşlerinin, kavramlarının ve kategorilerinin tümünü ortaya koymak için sıfırdan başlamak zorunda kalır ve bunu da yapamazlardı. yeni sınıfların ideologları, eski kuşakların uzun soyutlama çabalarının ürünlerinden yararlanamazdı ve bu verimler iz bırakmadan kaybolup giderdi. ideoloji, işlevini yerine getiremez ve toplumun ilerlemesi kösteklenmiş olurdu." (sf.287)
yazar "oysa ideoloji tartışmayı yasaklar" diyor; oysa britannica concise encyclopedia'nın tanımlamasından hareketle söylüyorum, ideology, pratik elementlerin (practical elements), teorik elementler gibi önemli olduğu (as prominent as theoretical ones) toplum veyahut siyaset felsefesi oluşumudur (form of social or political philosophy). o hâlde öyle bir toplumsal veyahut politik yapı oluşturulsun ki, ideolojik anlamda tartışmayı yasaklamasın. bu noktada diyebilirsiniz ki, "tartışmayı yasaklamama görüşünü savunan ideoloji de bu yönüyle, tartışmanın yasaklanamayacağını savunduğu için yazarı haklı çıkarmaz mı?" hayır, çıkarmaz. çünkü burada ideoloji kavramının kendisine indirgenen bir nitelik var, o nitelik de "tartışmayı yasakladığı"dır. oysa tartışmayı yasaklayan "ideoloji" kavramının kendisi değildir, ideoloji kavramının temsil ettiği ya da içinin doldurulduğu sistem bunu sağlar ya da sağlamaz (kaldı ki gökhan özgün'ün, 7 temmuz 2008 tarihli taraf gazetesi'ndeki yazısında da söylediği gibi, marxizm ideolojisinde eleştirellik baharatını bulamamak bana yanlışmış gibi geldi: "evet, marksizm çoğu zaman bir inanç gibi örgütlendi, ama temelinde eleştirel bir düşünceydi, bir felsefeydi. kökü avrupa'nın çok derinlerinde olan bir felsefe."). kavram analizi yaparken çevremdekilerle paylaştığım bir söz vardır: "kavramlara düşman olmayın." çünkü kavramlar, bizim hayat kavrayışımızın göstergesidir. benim değilse de, senin, senin değilse de onun. bir şekilde kamûya mâl olurlar, kavramlaştıklarına göre olmuşlardır da. o hâlde teori ve ideoloji kavramlarını iyi süzmeden, büyük önermelerle kitlelerin beynini yıkamaya girişmemek lâzım.
yazar ya "karşıt" kavramını da bilmiyor, ya da teori ile ideolojinin birbirine karşıt kavramlar olduğunu iddia edecek kadar bu kavramların özürlüsü. zira yukarıda teori ile ideolojinin dilsel açılımlarını kabaca yapmaya çalıştım; yazar bu bilgisizliğinden hareketle bir çıkarım sunuyor; bunun için de ilkin bir zaman/dönüşüm noktası belirliyor: "teori ideolojiye, karşıtına dönüştürüldüğünde..." oysa teorinin karşıtı ideoloji olmamakla birlikte, aynı düzlemde bile değillerdir. zira ideoloji, yukarıda tanımını verdiğim gibi pratik ve teorik elementlerden oluşurken, teorik düşünmeyi de içermiş olur. biri diğerini içeriyorsa, bu durumda nasıl bir "karşıtlık"tan bahsedebiliriz?
biçimsel sıkıntıları dile getirdikten sonra (ki bunlar yazarın içerik olarak abuklamasının da nedenidir) içeriğe gelelim. marx demiş ki "ben marksist değilim".
#14857396 no'lu entiride iyi bir şekilde anlatılmış, marx bunu bir sezgiye dayanarak söylemiyor, gördüklerine dayanarak söylüyor. bunun bir sezgi meselesi olmadığını da birileri yazara anlatmalı. "bu önemli mi?" der gibi bakmayın, önemli. zira "henüz gerçekleşmemiş olan" bir şeyin gerçekleşeceğini sezmiş olsaydı, o "henüz gerçekleşmeyen şey"e karşı bir önlem olarak "ben marksist değilim" der ve peşinden gelecekleri de bu sezgisel veriye göre yönlendirmek isterdi. en azından biz bunu, bugünden böyle yorumlardık. "marx, kendisinden sonra gelecekleri marxizm'in ideolojikleşmiş dogmatizmine karşı uyarıyor" derdik. oysa marx, teorisinin, yanlış anlaşılmanın bedelini ödemesini istemiyor. joseph a. schumpeter'in yorumunda geçtiği gibi [3] "marx şu ya da bu fikri sadece kendisi tarafından ortaya atılmış olarak göstermekten çekinmiştir. kendisini sadece allah'ının mütevazı sözcüsü sayan her gerçek peygamber gibi marx da tarihsel diyalektiğin mantıkî gelişmesini ortaya koymaktan başka bir şey yapmadığını iddia etmekteydi. marx'ın her tutumunda bir saygınlık görülmektedir. ne tuhaftır ki, hayatı ve eserlerinde genel olarak bunun tersini görenler çoğunluktadır." (sf.12) işte o "tersler"den biri de burada adı geçen yazar olsa gerek.
11. tezin doğasına ilişkin ise bkz.
11. tez/@jimi the kewlhayatın kendisi reçete sunar, ayrıca bunu belirterek entiriyi kapatayım.
notlar:
1. "theory", concise oxford english dictionary, oxford university press, 2004.
2. tarihsel maddecilik marksist toplum kuramının ana çizgileri, çev. ö. ufuk, öncü kitabevi, 1978.
3. kapitalizm sosyalizm ve demokrasi, çev. h. ilhan, alter yay., 2007.