nobel barış ödülünün bu yılki sahibi.
pek tabii ki bu ödülü amerikan uşaklığı yaparak kazandı. ülkesinin amerikan mandasına girmesini açıkça savunan biri. başa gelirse venezuela petrollerini abd'ye peşkeş çekip en güçlü kadın lider de seçilir.
geçen yıl katıldığı bir programda yaptığı konuşmada, seçimi kazanırsa israil'e destek amacıyla venezuela büyükelçiliğini kudüs'e taşıyacağını söylemişti
.bunları söylediği için bu ödülü alıyor zaten.
maduro diktatör faşist ama bu kadın dünya barış elçisi çünkü amerika'nın istediği biri.
maduro abd'ye boyun eğse petrollerini peşkeş çekse israil yanlısı olsa çoktan ödül verirlerdi.
deviremedikleri için dünyanın en diktatör lideri seçerler.
geçenlerde almanya'da filistin gösterilerinde bir polis, filistin yanlısı bir vekile yumruk atmıştı.
aynı almanya ifade özgürlüğü özgürlükler sıralamasında en üst sıralarda çünkü başbakanları kipa takıp israil için ağlıyor.
putin, maduro, çin devlet başkanı, iran falan bunların alayı tukaka.
türkiye nasıl ki erdoğan'ın elinde kocaman bir sirkse dünya da abd ve israil'in elinde bir sirk. kendileri çalıp kendileri oynuyorlar.
sizin de kendi nefret ettiği şeylerden nefret etmenizi istiyorlar bir çoğunuz sebebini bile sorgulamadan onların gözlükleriyle görüyorsunuz her şeyi.
fanatik düşünmenin gerzekliğini gözler önüne serme potansiyeline sahip bir çar.
kendisi venezuela'da muhalefet adayı, ancak maduro seçime girmesine izin vermiyor, aynı imamoğlu'na yapıldığı gibi eften püften bir yolsuzluk bahanesiyle seçime girmesi engelleniyor.
maduro venezuela'nın tayyip'i. sözde seçim kazandığı iddia ediliyor ama oy sayıları açıklanmıyor, rakiplerini bastırıyor, seçim görevlilerini kendi atıyor, ülkenin imkanlarıyla deli gibi zenginleşmiş, hukuku parmağında oyuncak etmiş, hile hurdayla başta kalmaya devam ediyor. zaten tayyip'le de arası gayet iyi, abd maduro'nun başına ödül koymuşken maduro türkiye'yi ziyaret edip tayyip'le el ele kol kola fotoğraflar veriyor.
fakat gelgelelim biz trump'ın da bu tayfadan olduğunu, seçim kaybedince takipçilerine meclis binasını bastıran bir deli olduğunu, yüzlerce yıldır 2 dönemden fazla başkanlık yapılamayan abd'de 3 dönem başkanlık yapmak istediğini, yeni nesil demokratik diktatörler arasından başı çeken kişi olduğunu biliyoruz ama trump ve maduro prensipte neredeyse aynı kişiler olmalarına rağmen birbirlerine düşmanlar. bunun başlıca sebebi, abd'nin güney amerika'nın narkoterörist örgütlerini tehlike olarak görmesi, maduro'nun da bunlarla yakın ilişki içinde olması.
hal böyle olunca norveçliler nobeli elbette trump'a vermiyor, çünkü trump'ın barışı sadece kendine kar bırakacaksa isteyen, güvenli bir şekilde daha fazla servet biriktirebileceğine inansa savaş çıkarmaktan da geri durmayacak, tutarlı bir şekilde barış için çabaladığına dair hiçbir gösterge olmayan bir dengesiz olduğunu biliyor.
gelgelelim nobeli alan maria da abd'nin venezuela'nın mevcut durumuna hiç sıcak bakmadığını, trump'ın barış nobelini kendisine istediğini, alamadığı için norveçlilere bok attığını, egoist olması hasebiyle ülkeyi bazen kafasına estiği şekilde bir eseriklilikle yönettiğini biliyor, dolayısıyla her an maduro rejimi tarafından yakalanıp işkenceyle öldürülme olasılığının devam ettiği koşullar altında trump'ın suyuna giderek ülkesindeki diktatöryel gidişatı durdurmak için bir hamle yapmaya çalışıyor. bizim gibi yurt dışından, özellikle de abd gibi hristiyan ve dünyanın zabıtalığına soyunmuş bir zorba olarak görülen, türlü komplo teorisinin altlığı olarak kullanılan bir ülkeden yardım istemenin abes olacağı, milliyetçi geleneğin hakim olduğu bir ülkede bu çok yanlış hatta mide bulandırıcı bir hamle gibi görülse de muhtemelen venezuela'da olaya bu şekilde bakılmıyor. dolayısıyla maria da bunu geçerli bir yöntem olarak görüp şansını deniyor.
yani bazı delilerin dediği gibi ödülü abd kim alsın isterse o alacak olsa ödülü abd'ye, daha da spesifik olarak trump'a vermeleri gerekir zira trump bu ödülü aç gibi istedi, abd'nin başında da o var. zaten alamayınca da norveçlilere saldırdı barış ödülünü siyasi saiklerle veriyorlar yoksa bana vermeleri gerekirdi falan diye. ha yok dünyayı yöneten üç, beş, on aile, trump aslında kukla arkada başka eller falan diyorsanız o da sizin komplo teoriniz, nitekim delilik veya hobi amaçlı komplo teorisyenliği de parayla değil.
şunun da altını tekrar çizelim, ülkelerin liderleri ve muhalif figürleri arasında benzerlikler ve farklar olur. örneğin abd ve rusya dünyanın iki zıt kutbunu teşkil etmişlerdir ve yıllarca ama soğuk ama sıcak savaşmışlardır, gelgelelim geldiğimiz noktada trump ve putin birbirlerine pek çok yönden benzemektedir. ikisi de antidemokratik uygulamalardan medet uman, sağ milliyetçi görüşten otoriter ve şahsi imajını devlet geleneğinin önüne koymak isteyen figürlerdir. bunlara tayyip'i, maduro'yu, orban'ı falan filan da ekleyebilirsiniz. neticede hepsi (aşırı) sağcılık ortak paydasında buluşurlar ama hepsi her konuda aynı görüşte olacak diye bir kaide yoktur. türkiye'nin siyasi yasaklısı (henüz geldi mi bilmiyorum ama gelmediyse de seçime kadar geleceğini varsayıyorum) imamoğlu, venezuela'nın siyasi yasaklısı gibi abd'den medet ummaya kalkarsa arkasındaki destek bitmeye yüz tutar örneğin. ama bu maria'nın abd'den destek istemesinin onu kukla veya uşak yaptığı anlamına gelmez. neticede oranın farklı bir konjonktürü vardır ve oranın halkı muhalefet lideri olarak seçtikleri o figürü desteklemeye devam ediyorsa o halkın iradesi de o yönde tecelli etmiş demektir, ve demokratik koşullar altında halkın iradesi sizin sikik siyasi görüşünüzün üzerindedir. haliyle orada olan biteni kendi pencerenize sıkıştırmaya çalışmanız veya kendi zihninizdeki abd'den yardım istedi = abd uşağı = kötü gibi sığlıkta çığır açan bir tespitle kategorize etmeniz sizin denyo olduğunuzu gösterir, konuya dair pek bir şey ise anlatmaz.
arkadaslarim bilir, hayat felsefem oyle cok derinlikli ve detayli bir denkleme sahip olmayip “dunya uzerindeki her zorbaligin ve namussuzlugun karsisinda durmak ahlaki bir yukumluluktur” tadinda ozetlenebilir.
dolayisiyla, maduro’nun da, putin’in de, xi’nin de canlari cehenneme (abd ve avrupa boylesine yozlasmisken kendi ulkelerini insanlik icin bir secenek kilmak yerine kendi copluklerinde diktatorluk kurmalari nedeniyle iki kere ofkeliyim bu orospu cocuklarina). fakat hukuksuzluklarin sadece bati dunyasi disindaki hallerine karsi cikmak da bir baska namussuzluk cesidi ve haliyle onun da ayni siddette elestirilmesi gerekiyor.
zira en sevmedigim sey, insan hakki ihlalleri konusunda secici gecirgen davranmak. sabah aksam turkiye’de suregiden hukuksuzluklar hakkinda -anlasilir bir sekilde- feveran ettigi halde dunyadaki diger hicbir zulum uzerine agzini acmayan hakan sukur ve enes kanter gibi tiplerden nefret eder hale gelmem bundan (cemaatin zaten oldugu gibi cumhuriyetcilere yanlamis olmasi cok rezil bir ahlaksizlik ornegi).
trump yalakasi bu kadinin nobel baris odulu’nu kazanmis olmasina da bu pencereden bakmak lazim.
cia ajanı olduğu 10156 kilometre öteden belli olan şahıs.
buradan tüm dostlara çağrıda bulunuyorum; sadece cumhurbaşkanı adayı olduğu için yarı dikatatör hükümet lideri tarafından siyasi yasaklı hale geldi diye imamoğlu'yla özdeşleştirmeyelim. evet siyasi yasağı savunmayacağım yada yarı diktatörlüğü de güzellemeyeceğim, maduro ayrıca kabahtlidir ama bu hanımefendi de bağımsızlık yanlısı değilmiş okuduğum kadarıyla. abd'ye karşı kafa tutan tek petrol zengini ülkeyi amerika'ya bağlamak isteyenmiş.
dikkatli okuyalım.
nobel barış ödülünü kimler alıyor diye beni düşündüren kisi. alfred nobelin kemiklerini sızlatmıstır.
suç bu kadında mı, yoksa bu kadını yabancı ülkeleri kendi ülkesini işgale davet ettirecek kadar tiksindiren maduro rejiminde mi?
siyonistin tekidir. nobelin greta, ispanya başbakanı pedro ya da sevgi pıtırcığı trump yerine buna verilmesi hiç şaşırtmadı.