aslında herkesin anlayabileceği kadar basit birşey olmasına rağmen nedense kimsenin anlamadığı ekonomidir. liberal kelimesinden de anlaşılacağı üzere karar alıcıların birey olduğu,
negatif özgürlük,
özel mülkiyet ve piyasanın yani gönüllü mal ve hizmet takaslarının yasaklanmadığının bir ekonomik sisteminin varlığını ifade eder.
karar alıcıların birey olması şunu ifade eder: hangi ürünü ya da hizmeti sunacağınıza, hangisini alacağınıza siz karar verirsiniz. herhangi bir merkezi karar organı, sizin neyi tüketeceğinize ya da üreteceğinize karar vermez. örneğin uluslararası politikalarımızın rezalet durumu nedeniyle yabancı turist gelmeyince sizi yurtdışı tatiline gitme kararı almaktan alıkoymak için
yurtdışına tatilere gideceklerden vergi alınsınderseniz, bireyin karar almasına müdahil olmak istiyorsunuz demektir. bu isteğiniz gerçekleştirilirse ortada bir liberal ekonomi yoktur.
vestel'in ithal telefonlar için vergi talep etmesi de benzer bir durumdur.
ekonomide negatif özgürlük ise şunu ifade eder: kimse sizin ürününüzü veya hizmetinizi almak zorunda olmadığı gibi kimse size zorla ürün ya da hizmet satamaz. kimseyi zorla bir işte çalıştıramazsınız, kimse sizi bir işte zorla çalıştıramaz. bunun aksi olan "pozitif özgürlük" tanımı ise, piyasada bazı zorlamaların olabileceğini ifade eder. benimde dahil olduğum bazı liberaller (ki liberallerin büyük kısmı da böyledir sanırım), hastane gibi zorunlu ihtiyaçları gideren hizmetler sunanların hizmet verirken ayrım yapmamak, yani herkese hizmet vermeye "zorlanmak" gibi uygulamalara tabi tutulmasına, yani tüketiciye piyasada bu gibi bir pozitif özgürlük sunulmasına karşı değildir.
özel mülkiyet liberaller açısından, zor ve hile kullanmadan elde edilmiş mülkiyet demektir. marksistlerin yaptığı üretim araçları ve kişisel mülk ayrımını liberaller yapmaz. insanlar göçebelik ve avcı-toplayıcılıktan, tarım ve hayvancılığa ve doğal olarak yerleşik hayata geçme hatasını yaptıkları için özel mülkiyet şart haline gelmiştir. tarım ve hayvancılığa geçişten hata diye bahsetmemin sebebi, dünyanın nüfusu istanbulun nüfusu kadar bile değilken insanlar avcı-toplayıcılıkla çeşit çeşit besinle besleniyor ve çok az çalışıyorlardı. lakin bir şekilde tarım ve hayvancılığa geçildikten sonra insanlar genelde bir iki çeşit besin yetiştirmeye ve bunlarla beslenmeye, o besinleri sağlıklı tutmaya bolca mesai harcamaya başladı. bu besinlerin talan edilmesi ihtimali o kişilerin açlıktan ölmesine sebep olabilirdi. bir aileyi zar zor doyuracak besinler üreten ilkel insan, üretmeyen veya ürettiği ürünler bir şekilde yok olmuş kişilerin saldırısına uğraması durumunda açlıkla yüz yüze kalmamak için ürettiği ürünleri (yani tarlasını) korumak zorundaydı. en çok karıştırılan ise şudur: özel mülkiyet hakkını savunmak, kimse kimseyle birşey paylaşmasın demek değildir. liberal ekonomi dahilinde isteyenler komün yaşamı sürdürebilirler. bir grup insan birlikte üretmek, birlikte tüketmek istiyorlarsa buna engel bir durum yoktur.
piyasaya engel olunmaması gönüllü alışverişin engellenmemesi demektir. gönüllü alışveriş, tarım ve hayvancılığa geçmiş ve bir iki çeşit besinle beslenen insanların daha fazla besinle beslenebilmesi için başlamıştır. buna ticaret diyoruz. ticaret parayla alakalı birşey değildir. para alınan mal veya hizmet karşılığı verilen mal veya hizmetin simgesidir. kişiler belirli bir emek vererek ürettikleri ürün ya da hizmeti, aynı değerde gördükleri başka bir ürün ve hizmetle değiştirirler. ürün değişiminin karşılıklı olmak yerine daha farklı taraflar arasında gerçekleşebilmesi için para simgesel olarak kullanılır. ticaret sayesinde insanlık gelişmiş ve bugünkü haline gelmiştir.
bilmeniz gereken şu: dünya avcı toplayıcılıkla, insanın eliyle ıslah edilmemiş doğada 100 milyon insanı bile besleyemiyor. liberal ekonomi ya da en azından bugünki karma ekonomi olmadığı sürece yani tarım, hayvancılık, ticaret, sanayi olmadan 7 milyar insanı besleyemezsiniz. özel mülkiyet olmadan, 7 milyar insanı besleyecek üretimi teşvik edemezsiniz.