ömrü boyunca müzik faşistliği yaptığını anladığı andır.
ortaokulda hasbelkader elime
metallica kasetleri geçti. aslında hasbelkader değil bildiğin haftalık harçlıkları biriktirerek aldıydım. hatta ilk kasedim
reloaded albümüydü. metallica'dan çok anlayan bir arkadaşım kasedi gördükten sonra şarkılara şöyle bir bakmış ve "keşke
black'i alsaydın lan enayi" diye daha dinlemediğim albümden soğutmuştu beni. sonra
black'i de almıştım. ekmek arası patates yiyerek biriktirilemeyecek bir para olmadığı olgusuna da yaklaşık olarak o günlerde kanaat getirmiştim.
sonra
blue jean bilmem ne derken daha bilinmemiş daha sert müzik yapan gruplarla tanıştım. en son bi yerlerden burzum kasedi denk getirmiştim. hayatımda bir daha asla o kadar uçarı olamadım. zamanla belirli bir aralığa oturdu müzik keyfim. çok sıradan, çok bayağı ama çok sevdiğim bir aralığa. metallica, megadeth, iron maiden, guns n' roses, queen falan takılıyorum kendi çapımda. bir de cradle of filth denen hırbolarak takmışım çok kafa sikseler de seviyorum kerataları.
sonra üniversite yılları geldi. o sıralarda yurttaki oda arkadaşlarım da benim gibi dümdüz adamlar. hele bir iki tanesi baya müzisyen adamlar ama biz yine de genel olarak saydığım grupları dinliyoruz. diğer müzik türlerini pek siklemiyoruz. işte biz öyle kendi halimizde takılırken tam olarak anlamadığım bir şekilde bir anda
indie rock patlaması yaşandı. bir anda bizim dinlediğimiz müzikler inanılmaz amele hale geldi. bir anda kendimi best of ebru gündeş'i alabilmek için tuzla'dan büyükçekmece'ye otobüsle giden adam gibi hissetmeye başladım.
dinlediğimiz müzikten hiçbir şüphemiz de yok aslında. sonuçta koskoca iron maiden amk diyip geçiyoruz. ama kızlar, ah o kızlar yok mu o kızlar? çok zorluyorlar bizi. ama direniyoruz.
kız-
olbdoy şimdi sana bir şarkı göndericem ama gözlerini kapatıp dinlemeni istiyorum
ben kekosu- yolla bakim kimin şarkısı?
kız-
cat power'dan bilmem ne..
ben hırbosu-
cat power ne ya allasen hahahahah!!!
cat power diyorlar gülüyoruz,
franz ferdinand diyorlar dalga geçiyoruz, dinlemiyoruz, merak bile etmiyoruz tam bir kafatasçıyız. konserler falan oluyor, gitmiyoruz, gidenlerle aklımızca dalga geçiyoruz. o sırada arkada 758. defa
sweet child o' mine çalıyor.
derken üniversite bitiyor, herkes bambaşka yerlerde çalışmaya başlıyor. mahşerin dört büzüktaşı gibi gezen adamlar bir anda savunmasız ıslak kedi yavrularına dönüyoruz. yeni kızlarla tanışıyoruz. ilk buluşmalar, ilk konuşmalar.
ipek saçlı güzel kız- ben
two door cinema club'ı çok seviyorum.
coming home'u bilirsin zaten. diyor.
o sırada kızın dudaklarının ahenkle dans edişini izlerken benim beynimde
mustafa keser önderliğinde bir halay ekibi "gel kardeş gel burda öyle beynamaz insanlar yoktur" diyerek beni aralarına davet ediyor.
sonra bir gün arkadaşlardan biri benim olduğum şehire geliyor çalışmaya. ev mev kuruyor, ben de biraları alıp ıslamaya gidiyorum. biralar müzikler sohbet geyik falan derken ben bizim şarkıların olduğu klasörleri arıyorum. ararken elime
indie klasörü geliyor. korkarak tıklıyorum. anam bu o ne yıllarca taşak getiğimiz grupların sıralı tam listeleri. adam iki senede tepeden tırnağa
indie'ci olmuş. yemiş yutmuş. ben hala
arctic monkeys dinliyor olmanın camia tarafından yadırganıp yadırganmayacağını tartışıyorum kendimle.
yaslanıyorum arkama, elimde şişenin altından pantolona suları damlayan buz gibi bir bira. kaçırdığım günlere yanmaya başlıyorum. gençtik, kandırıldık, yanlış insanlara düşman edildik diye üzülüyorum. ama en çok da düz adam olduğu gerçeği sarsıyor insanı. hani umut sarıkaya'nın bir karikatüründe kızın biri elemana "en sevdiğin film hangisi" diye soruyordu da eleman da "avseq.01, avseq.02" diyordu ya, işte o eleman benim.
ama çok üzerime gelmeyin, açığı kapatacağım. şimdi gelsin
vampire weekend, gitsin
mumford & sons! allahını seven üzerime indie atsın.