sinema-tv merkezine kendisini atayarak belli ki çıkmaz sokağa girmiştir. ancak manipülatif eylemler ile bu boktan durumu, herkesin (yani neredeyse herkesin) özellikle mimar sinan güzel sanatlar üniversitesi'nin konservatuar ve sinema bölümü öğrenci ve personelinin lehine çevirebilir. şöyle ki;
öncelikle bürokrasi hiyerarşisine ciddi bir mesai ayırmalı ve istanbul valiliği ile arasını yapmalı. akabinde üst düzey bürokrasinin, ordu komutanı nezdinde olmasa bile 1. ordu içinden üst düzey bir yetkilinin dahil olduğu bir davete bir yolunu bulup katılmalı. (bunun gerçekleşme processi çok zor farkındayım ancak kadın rektör bir zahmet bulsun bir yolunu)
1. ordu ile network ağını kurmayı başardıktan sonra, bürokratik hiyerarşide kapıları zorlamalı ve milli savunma bakanı hatta olabilirse cumhurbaşkanıyla muhatap olabilecek seviyede bürokrasiye dahil olmalı.
ve bu yükselişin ardından atışını yapmalı ve dolmabahçe caddesi üzerindeki ordu misafirhanesine çökme planını devreye sokmalı. evet çökme planı.
tabii burada mesele büyük ve çetrefilli. 1. ordu komutanı okey diyecek, akabinde bakanlık, cumhurbaşkanlığı, yök, üniversite meclisi... kaos amk... ama rektör dediğin bunu göze alabilendir.
o askeri misafirhanenin arazisine sinema-tv bölümü de sinema-tv merkezi de konservatuar bölümü de haydi haydi sığar. yeşil alan bile kalır. iki çime uzanır belki genç öğrenciler. mutlu aile tablosu resmen. aynı zamanda bu iki bölüm kolektif çalışma alanındadır. eğer bu bölümleri aynı arazinin içine koyabilme başarısı gösterilirse, öğrencilerin kendi alanlarında iş üretme hızı yükselecek, paylaşım artacak, kaliteli içerik üretebilmek için ayıracakları süre ve maliyetler ciddi oranda azalacaktır. bu bölümler birleştirilirse eğer çok kaliteli, yaratıcı sinema filmleri, oyunculuklarda hızlı gelişim ve ivmesel kreativite, müzikal üretimde ortak faaliyetler ile farklı alanlarda iş birliği artacaktır. bu gerçekten ciddi bir değişime yol açabilir.
ne sinema öğrencileri 285 katlı plaza otelinin gölgesinde, gökyüzünden bihaber, depresif takılırlar... ne de konservatuar öğrencileri... yok lan onların keyfi yerinde gibi sanki.
"hatta evet amk konservatuvar yerinde kalsın. sinema bölümünü dolmabahçe'ye şimdiki cumhurbaşkanlığı misafirhanesine taşıyalım. boğaza nazır. konservatuar öğrencileriyle beraber. iskele dibinde. caddenin karş..."
- üstteki paragraf hatalı bir gazın ürünüdür. ciddiye almayın. anlıktır.
ama evet ordu misafirhanesine çökülebilir gibi. ancak bu ahmet hamdi tanpınar mistisizminden uzaklaşıp, hatalı batılılaşan recaizade mahmut ekrem karakterleri gibi olmalı, sosyalist bir ülkede kapitalizmin son neferiymişçesine bürokrasi ile savaşmalı ve bir kamu arazisinin, kendi yönetiminizdeki kuruma aktarılmasını başarmalısınız.
plaza otelin gölgesindeki arazi ile ne yapacağınız o saatten sonra tamamen sizin takdirinizdedir. ancak o arazi milli emlaka devredildikten sonra tahminen 28 saniye içinde satılacaktır. ayrıca o paraya da çökülüp yeni sinema-tv merkezi kurulumu için kullanılabilir.
işte böylesi, umarım gerçekleşir dediğim bir düşüncem var.
(bkz: i have a dream)
eğer gaza gelip " evet lan, -kayıp neslin son mahsulü- doğru söylüyor yazılanlar çok mantıklı" deyip bu işe kalkışırsanız da, umarım sonunuz martin luther king gibi olmaz.