özünde iyi bir insan, iyi bir akademisyen ama kötü bir rektör idi. rektörlüğünün kötülüğü de aslında beceriksizliğinden değil, o pozisyonda aslında hiç olmaması gereken siyasi ve politik durumlardan, gelen taleplerden, verdiği tavizlerden, kabul edişlerden geliyordu. belki rektörlüğü hiç kabul etmemeliydi, kim bilir belki o zaman bu kadar hırsın, kendisinin tahmin dahi edemediği büyüklükte güç ve saltanat savaşlarının içinde bulunmaz, bunun stresi, kaygısı ile hastalanmaz, bu kadar genç yaşta hayatını kaybetmezdi. kendi de söylüyordu "ben seçilmiş değil, atanmış rektörüm" diye. bilmiyorum; defalarca yan yana geldik, beraber yemek yedik, güldük ettik ama işte o rektörlük onu gitgide başka biri haline dönüştürdü, masadan
huzur kalktı, yerine vasatlığın sembolü cahil genel sekreterler, danışmanlar geldi, gelmek durumunda kaldı. o saatten sonra da muhtemelen mimar sinan ile her şeyin kontrolü ondan çıktı. oysa rektörlüğünün ilk günlerinde, kendisine taleplerle gelen ama ona ulaşamadıkları için twitter'dan yazan öğrencilerine "bahçede beni bekleyin, iniyorum şimdi yanınıza" diye tweet atan bir hocaydı. keşke hep hoca olarak kalsaydı.