dışarıdan gelmiş, temeli olmadan oturtulmuş, daha doğrusu tabandan temellenmemiş her hareket gibi, anlaşılmamaya, oyuncak olmaya, sıkılana kadar kullanılıp sonra çöpe atılmaya mahkum bir sanat yaklaşımı olarak özetlenebilir. ancak doğru bir tarife muhtaçtır ve nedenleri, nasılları ile anlaşıldığında çok önemli bir sanatsal ilerlemeyi anlatmaktadır. her ilerlemenin bir son kullanma tarihi vardır ki, sanırım güncel sanat terimi için de bu tarih dolmuştur.
türkiye'de sosyal, politik, interaktif, hepsini kavrayacak bir terim olarak avantgarde olan bir sanat biçimini arayanlar, arayışlarına karşılık olarak birçok şey denediler. tam da bu zamanda karşımıza çıktı bu güncel sanat terimi.
güncel sanatı, birçok şeyin ardından, aslında tam anlamıyla,
uluslararasi istanbul bienali ile tanıdık. temelde şunlarla karşılaştık: burada sunulan işler, resim, heykel, fotoğraf gibi olağan sergi işleri değillerdi. resim vb. varsa bile bunun sunumu da kendi başına bir sanat olayı olarak kullanılıyordu. yapıtlar temel olarak
enstalasyon,
performans ve
video art kategorilerinde yer alıyor ve bunları oluştururken resim, heykel, fotoğraf, grafik, edebiyat, tiyatro, sinema, hatta müzik gibi tüm alanlar temel alınabiliyordu, karıştırılabiliyordu ya da bu sanatlara ait çeşitli yöntemler işinizi besleyebiliyordu. hayatla çok daha barışık, disiplinlerin iç içe geçtiği, interaktif olmaya çok daha yaklaşmış ve satılmak için değil, prestij için yapılmış işleri içeren bir yaklaşımdı. başlarda çok heyecanlandık, bir zihinsel sıçrama yarattı bizde. zamanla heyecanımız sönse de öğrendiklerimizi unutmadık.
heyecanımızı söndüren başlıca faktör şuydu: güncel sanat sergileri de sonuç olarak sergiydi. yani sergi salonunun iktidar ve ticaret ilişkileri aynen olduğu yerde duruyordu. hatta küratörlük müessesesi iktidarı daha da perçinliyor, sanatçının yapıtına doğrudan müdahale imkanını tanıyordu. bir küratörün iyi niyetine kalma durumunda, kendimizi çok kısıtlanmış hissettik. satılmak için yapılmayan işler üretiyor olma durumunu daha da beter bir şekilde sponsorların memnuniyeti aldı. hatta bazı sponsorlar dışarıdan desteklemek yerine sanat kurumlarının başına geçmeyi tercih edince köprüleri atmanın vakti geldi.
belki de geç kalmış biçimde, artık
fluxus'un bizi kesmediğini gördük,
guy debord ve
situationist international'le tanıştık. sonra
nsk state ve onun performans kolu
irwin gibi hareketleri,
einsturzende neubauten gibi müzik gruplarını anlamaya başladık ve başka türlü hareketlere yönelmek farz oldu. bunun sonucu olarak, artık başka şeylerden heyecan duyar olma hali belirdi.
işte bu noktada, özünde situasyonist biçimleri olan küçük ama akıllı çeşitli sosyal-sanat hareketleri belirmeye başladı. dışarıdan yapılan, arşivciliğin ürünü olan ve geleneksel olana kaçan sinik tutum yerine, bir üst aşamaya çıkmayı ifade ediyordu bunlar.
naro biraz underground kaçsa da
gözetleme kamerası oyuncuları gayet kıvamında bir etkinlik oldu. mekan, nesne, sanatçı, iş... bütün tarifler, artık geri dönülemeyecek biçimde, değişti.
böylece güncel sanat kavramı artık türkiye'de de iki başlı birşey haline geldi. ya
istanbul modern ve
vasıf kortun tayfası ya da isyan bayrağını açan oluşumlar. seçimi yapmak da, açıkçası, sanatçıya kaldı.
böylesine bir yaklaşımın, yapıt üretenler açısından nasıl bir şey olabileceğini görmek için, şu mektubu okumak da faydalı olabilir.
(bkz:
#9466697)