hakkında edebiyat parçalanası bir tema. al sana küçük bir parça:
*koltuğun bir ucuna tortop oturmuştu kadın, boynunu uzatmış, pırtlak gözleriyle, kıvrım kıvrım çörekleniyordu: 'evet, evet, evet, evet' diyerek, her sözcüğü kafa sallayarak onaylıyordu. korkunçtu, yumuşak ve dümdüz, kaygan mı kaygan, yalnızca gözleri pırtlak. sıkıntı veren, korkulu bir şey vardı halinde, yumuşaklığı tehdit yüklüydü.
ne pahasına olursa olsun, onu yola getirmeli, yatıştırmalıydı erkek, bunu seziyordu, ne var ki, ancak insanüstü gücü olan biri yapabilirdi bunu, karşısında durmayı göze alabilecek, bir başka koltuğa şöyle gömülerek oturup sakin sakin gözlerinin içine bakabilecek, bakışını bakışından ve onun kıvrım kıvrım oluşundan kaçırmayacak biri. 'pekala! nasılsın bakalım?' işte bunu diyebilmeliydi o kişi. 'pekala! nasılsın, iyi misin?' böyle diyebilmeliydi ona. ve sonra beklemeliydi ki kadın konuşsun, harekete geçsin, ne varsa dökülsün ortaya, sonunda ne olacaksa olsun. bundan korkmayan biri.
ama o, asla bunu yapabilecek biri değildi. işte bu yüzden, ne denli uzun süre tutabilirse, kapalı tutmalıydı onu, kadının içinden boşanmasına, patlak vermesine izin vermemeliydi. nasıl ve ne pahasına olursa olsun, kadının benliğine hapsetmeliydi bunu.
bu da nesi? ne oluyordu? işte korkuya kapılmıştı adam, çıldıracaktı. düşünerek, fikir yürüterek yitirilecek bir dakikası bile yoktu. ve her zamanki gibi, kadını görür görmez, baskıyla ya da tehditle, o role itiliyordu sanki. ve başlıyordu konuşmaya, durmadan konuşmaya, aklına ne gelirse, kim gelirse anlatıyordu ve çırpınıp duruyordu.
konuşmalıydı ama neden söz edebilirdi ki? ya da kimden? kendinden mi? elbette kendinden, yakınlarından, dostlarından, ailesinden söz edebilir, onların özel yaşamlarını, sırlarını, tasalarını, söylenmemesi çok daha uygun olan ne var ne yoksa, her şeyi anlatabilirdi. anlatmalıydı, o orada, koltuğun bir ucunda tortop oturmuş, yumuşacık, kaygan mı kaygan, kıvrılıp bükülürken, ne varsa ona anlatmalı, nesi var nesi yoksa ona vermeli, tümüyle vermeliydi.
kısır döngü gibi hep aynı yerde dönüp duran düşünceler; başları dönmüş de duramıyorlarmış gibi, mideleri bulanmış da kendilerini alamıyorlarmış gibi, tırnak kemirirken ya da deri dökerken duyulan o parça parça kopartmak isteği gibi, kurdeşen olunca nasıl kaşınılırsa ya da uyku tutmadığında nasıl yatakta dönülüp durulursa öyle. zevk ala ala, acı duya duya, tükenircesine, boğulurcasına.*