wa

ağır abi (462)

Aralık 2005 - 1125 Entry - 126 Follower - 0 Following
Last Entrys:
adam yüzyüze sormaya cesaret edememişti. cep telefonuyla mesaj atmaya karar verdi sonunda. kısa ve özdü sorusu:
''benimle çıkar mısın?''
kadın cevap vermekte gecikmedi. aynen şöyle yazdı: ''(bkz: benimle çıkar mısın sorusuna alternatif cevaplar)''
adam sözlüğe girdi, cevapları okudu. o günden sonra hiçbir kadına bu şekilde yaklaşamadı. kadın korkusu benliğini tümüyle sarmıştı...

dünyanın en kısa korku hikayesi - 11 favorites -
(bkz: panpsychism)

pan psişizm - 0 favorites -
(yunanca pan: 'bütün' ve psykhe: 'ruh')
felsefede, gerçekliğin birbirinden ayrı ve farklı ruhsal varlık ya da zihinlerce olşturulduğu görüşü. maddenin canlı olduğunu kabul eden hilozoizm ile doğadaki her şeyi tanrı'yla özdeşleştiren panteizmden ve tanrı'nın varlığının tümüyle değil ancak bir bölümüyle evreni içerdiği görüşünü savunan panenteizmden farklıdır. panpsişizmin tipik bir temsilcisi olan gottfried wilhelm leibnez'e göre dünya ruhsal enerji atomlarından oluşur. monad adını verdiği bu atomların her biri değişik bilinç düzeyine sahiptir. cansız evreni oluşturan varlıklardaki monadlar uyur, hayvanlardaki monadlar düş görür, insanlardakilerse uyanıktır. tanrı bütünüyle bilinç olan monaddır. schopenhauer'in tüm varlıkların içsel doğalarının iradeden oluştuğunu ileri sürmesi panpsişizm görüşüne uygundu. bu görşün ateşli bir yandaşı da deneysel psikolojinin kurucusu gustav theodor fechner'di; ona göre ağaçlar bile duygu ve bilinç gibi ruhsal etkinliklere sahipti. mutlak idealist düşünürlerden josiah royce, göksel cisimlerin ruhu olduğunu öne sürerek yalnızca fechner'in izleyicisi olmakla kalmadı; aynı zamanda her hayvan türünün bireysel özellikte tekil bir bilince sahip olduğu ve bu bilincin o türün tüm bireylerine yansıdığı biçimindeki ilginç kuramın da svunuculuğunu yaptı. felsefesinde her gerçek varlığın duygu, coşku, bilinç gibi ruhsal etkikler gösterdiğini ileri süren alfred north whitehead de panpsişist düşünürler arasında sayılabilir.
(kaynak: anabritannica)

panpsychism - 21 favorites -
bir örnekle açıklayalım:
sizi hiçbir biçimde incitmek istemediğimi bilmenizi isterim. söylediklerim aşağılama değil; tersine sizin sıradan, anlamsız varlığınız için söylenmesi gereken şeylerdir. bunları söylüyorum çünkü davranışlarınız, sizin kişiliğinizi aydınlatmam için zorluyorlar beni. çünkü benim bu dünyadaki kaçınılmaz işim, yapılanları isimlendirmek, anlatmak, bilinmeyeni ışığa tutup aydınlatmaktır. dünya benim bilinmeyen tip dediklerimle doludur. ben bu bilinmeyen tiplere dayanamıyorum! çevremi saran uyuşuk, duygusuz, bilgiden, inanıştan uzak davranışlara, insanı deli eden orta karar uyumluluk görünümünün ardındaki o dehşet uyumsuzluğa dayanamıyorum. çevremdeki her şeyi gücüm yettiğince uyarmak, uyandırmak zorunda kalıyorum.

bir insanı aşağılayarak ego tatmin etmek - 5 favorites -
hakkında edebiyat parçalanası bir tema. al sana küçük bir parça:

*koltuğun bir ucuna tortop oturmuştu kadın, boynunu uzatmış, pırtlak gözleriyle, kıvrım kıvrım çörekleniyordu: 'evet, evet, evet, evet' diyerek, her sözcüğü kafa sallayarak onaylıyordu. korkunçtu, yumuşak ve dümdüz, kaygan mı kaygan, yalnızca gözleri pırtlak. sıkıntı veren, korkulu bir şey vardı halinde, yumuşaklığı tehdit yüklüydü.

ne pahasına olursa olsun, onu yola getirmeli, yatıştırmalıydı erkek, bunu seziyordu, ne var ki, ancak insanüstü gücü olan biri yapabilirdi bunu, karşısında durmayı göze alabilecek, bir başka koltuğa şöyle gömülerek oturup sakin sakin gözlerinin içine bakabilecek, bakışını bakışından ve onun kıvrım kıvrım oluşundan kaçırmayacak biri. 'pekala! nasılsın bakalım?' işte bunu diyebilmeliydi o kişi. 'pekala! nasılsın, iyi misin?' böyle diyebilmeliydi ona. ve sonra beklemeliydi ki kadın konuşsun, harekete geçsin, ne varsa dökülsün ortaya, sonunda ne olacaksa olsun. bundan korkmayan biri.

ama o, asla bunu yapabilecek biri değildi. işte bu yüzden, ne denli uzun süre tutabilirse, kapalı tutmalıydı onu, kadının içinden boşanmasına, patlak vermesine izin vermemeliydi. nasıl ve ne pahasına olursa olsun, kadının benliğine hapsetmeliydi bunu.

bu da nesi? ne oluyordu? işte korkuya kapılmıştı adam, çıldıracaktı. düşünerek, fikir yürüterek yitirilecek bir dakikası bile yoktu. ve her zamanki gibi, kadını görür görmez, baskıyla ya da tehditle, o role itiliyordu sanki. ve başlıyordu konuşmaya, durmadan konuşmaya, aklına ne gelirse, kim gelirse anlatıyordu ve çırpınıp duruyordu.

konuşmalıydı ama neden söz edebilirdi ki? ya da kimden? kendinden mi? elbette kendinden, yakınlarından, dostlarından, ailesinden söz edebilir, onların özel yaşamlarını, sırlarını, tasalarını, söylenmemesi çok daha uygun olan ne var ne yoksa, her şeyi anlatabilirdi. anlatmalıydı, o orada, koltuğun bir ucunda tortop oturmuş, yumuşacık, kaygan mı kaygan, kıvrılıp bükülürken, ne varsa ona anlatmalı, nesi var nesi yoksa ona vermeli, tümüyle vermeliydi.

kısır döngü gibi hep aynı yerde dönüp duran düşünceler; başları dönmüş de duramıyorlarmış gibi, mideleri bulanmış da kendilerini alamıyorlarmış gibi, tırnak kemirirken ya da deri dökerken duyulan o parça parça kopartmak isteği gibi, kurdeşen olunca nasıl kaşınılırsa ya da uyku tutmadığında nasıl yatakta dönülüp durulursa öyle. zevk ala ala, acı duya duya, tükenircesine, boğulurcasına.*

kadın erkek ilişkileri - 3 favorites -
bir öykü...
***
sonrasını bilmiyorum. yeni yıla kadar, önümdeki günlerde ne yapacağım? zaten sonrası, olmayabilir de. iyi de neden yeni yıla kadar bekleyeceğim? açıkçası sebebini bilmiyorum. sadece biraz daha süre tanıyacağım kendime. ve yılbaşı şık bir dönüm noktası gibi görünüyor. elbette klişe. ama yine de şık.

öncesini biliyor muyum? bugüne kadar, geride kalan onbinden fazla günde ne yaptım ki? kanıtlara bir bakmak lazım. önce bedenim. sağlıklı sayılırım. dişlerim biraz problemli ama herkesinkinden çok da farklı değil. içkiden kaynaklı göbek de mevcut. karaciğeri biraz zorladım galiba. neyse ki o beni zorlamıyor. saçlar gitti gidicek. ama dert değil. kısa kestiriyorum artık. fazla göze batmıyor. ve tabii akıl sağlığı. bir takım badireler atlattım ama hala ayaktayım. kanıtlara bakmaya devam. insanlar? kan bağım olmayan hiç kimse yok şu an etrafımda. onların sayısı da iki elin parmaklarını geçmiyordur. belki de geçiyordur. saymaya üşendim şu anda. kısacası tek başıma, kendi başıma kurduğum bir bağ yok kimseyle aramda. arkadaş bayağıdır yok. ve asıl önemlisi kadın da yok. kadınsız olma durumu... kısa bir süredir böyle bu. toparlarsam, o kadar da acınası bir durumda değilim: nihayetinde hiç arkadaşım yok, kadınım da yok. acınası mı? eminim ki benden daha kötü durumda olanlar da vardır. mesela hem arkadaşı hem de kadını olan ama ikisini birarada çığlıklar atarken yatakta yakalayan biri! böyle biri mutlaka vardır di mi? yakınmaya gerek yok kısacası. zaman zaman sıkıldığım oluyor elbette. insan aradığım, bulamadığım. her şeye rağmen koparttığım bağlardan pişman değilim. en azından başımı ağrıtacak kimse de yok. zaten kendi kendine ağrıdığı oluyor, bu da bana yeter. kanıtlar, kanıtlar... tüzel kişilerle ilişkilerim ne alemde? üniversite... sonuna koyduğum üç noktadan anladın umarım. bir kaç nokta da sen ekle. sakız gibi, demeye getiriyorum. çekiyorum, çekiyorum ve uzamaya devam ediyor. bir yerde kopucak ama dur bakalım. ya devlet! beni fazla sevdiğini sanmam. ne de olsa sistemin bir parçası olamadım henüz. ama para kazansam vergilerimi öderdim, emin ol. daha fazla ayrıntıya girmeyelim. devlet babayı kızdırmayı hiç istemem. başka ne var. aha! telefon operatörüm var tabii. uzun zamandır kontör almam gerektiğine dair mesajlar yolluyorlar. 'sayın abonemiz' diye başlıyorlar, 'bak kontör hayatın anlamıdır aman ha' diye devam ediyor. bir süre daha almayıp ne tür mesajlar atacaklarını görmek istiyorum. düşündüm de bu kanıt mevzusu sıkıcı olmaya başladı. topluca halletmek lazım bu işi. bir yandan hayata tutunmaya çalışıp bir yandan kendi yolumu çizmeye çabaladım kısacası. dinledim, izledim, okudum, seviştim, konuştum, gezdim, bazen oturdum bazen kalktım, bazen koştum bazen duruldum, hayatın anlamını buldum, ve ne bulduğumu unuttum, hayatın anlamını buldum, ve sonra kaybettim. yoruldum. biraz dinlenip tekrar yola koyuldum. bir süre sonra trafiğe takıldım. boğaziçi köprüsü yolunda. o köprü sanki kendi kişiliğimi bulmak için geçmem gereken yermiş gibi geldiği için inatla dura kalka ilerledim. köprüden önce son çıkıştan sapmadım. ve sonunda köprünün tam üstünde trafik kilitlendi. biraz beklemenin ardından motoru susturup, kapıyı açtım ve yürümeye başladım. anahtarı aracın üzerinde bırakmıştım. artık ihtiyacım olmadığını farketmiştim. ve köprünün sonuna doğru trafik birden açıldı. arabalar hareket etmeye başlayınca can havliyle kendimi kenara attım. biraz dinlenmenin iyi geleceğini düşünerek manzaraya karşı bir sigara tüttürmeye karar verdim. paketten bir dal alıp dudağıma kondurdum. cebimden çakmağımı çıkardım. tam çakmak üzereyken sert bir rüzgar esti. dengemi sağlamaya çalışırken çakmak elimden kaydı ve köprüden aşağı düştü. etrafta kimse yoktu. bir sürü sigara ve ben. muhteşem bir hayat...

o an ihtiyacım olan tek şey lanet bir çakmaktı. kibrit de işimi görürdü. ama ne kibritim vardı, ne de çakmağım. ben de yapmam gerekeni yaptım. çakmağımı bulmak için aşağı atladım.***

boğaziçi köprüsü - 13 favorites -
hermann broch, 'bir olguyu anlamanın en iyi yolu, onu karşılaştırmaktır', der. broch asiyi suçluyla karşılaştırır. suçlu kimdir? kurulu düzene bel bağlayan, hırsızlıklarını, sahtekarlıklarını kendisinin de herkes gibi bir yurttaş olmasını sağlayan bir meslek olarak görerek bu düzen içinde yer almak isteyen tutucu biridir. asi ise, kendi egemenliği altına almak için kurulu düzenle savaşandır. joker bir suçlu değildir. joker, bir asidir.

the joker - 11 favorites -
kafka'nın üç romanı aynı durumun üç veçhesidir: insanın başka bir insanla değil, uçsuz bucaksız bir yönetime dönüşmüş bir dünyayla çatışmasıdır. birinci romanda adamın adı karl rossmann'dır ve dünya amerika'dır*. ikincide adamın adı joseph k.'dır ve dünya onu suçlayan muazzam bir mahkemedir*. üçüncüde adamın adı k.dır ve dünya bir şatonun hükmettiği bir köydür*.

kafka'nın psikolojiden uzaklaşarak bir durumu incelemede yoğunlaşmış olması, karakterlerinin psikolojik açıdan inandırıcı olmadığı anlamına değil, psikolojik sorunsalın ikinci plana atıldığı anlamına gelir: k.'nın mutlu ya da musuz bir çocukluk geçirmiş olması, anneciğinin bir tanesi olması ya da bir yetimhanede yetişmesi, geride bıraktığı büyük bir aşk yaşaması ya da yaşamaması onun ne kaderini ne de tavrını değiştirirdi. kafka, işte bu sorunsalın tersine çevrilmesiyle, insan hayatını böyle farklı bir biçimde sorgulamasıyla, bir bireyin kimliğini farklı bir biçimde algılamasıyla, sadece geçmişteki edebiyattan değil, büyük çağdaşları proust ve joyce'tan da ayrılır.

franz kafka - 11 favorites -
tıpkı ilk randevusuna yetişmeden önce makyaj yapan bir kadın gibi, dünya da doğduğumuz anda bize doğru gelirken makyajını çoktan yapmış, maskesini takmıştır. üstelik ona aldananlar da yalnızca konformistler olmayacaktır; her şeye ve herkese karşı çıkmaya doyamayan asi varlıklar kendilerin de ne kadar itaatkar olduğunun farkında değildirler. onlar ancak, daha önceden başkaldırmaya değer oldukları şeklinde yorumlanmış şeylere karşı başkaldıracaklardır.

başkaldırı - 4 favorites -

sözlükte öykü yayınlamak - 0 favorites -