veda ederken 2022'ye bir not bırakmak - Şükela: Nice | All

benim canımı her açıdan çok yakan bir yıla, hayatımın en zor yılına not bırakma çabasıdır...

çabası, diyorum; zira yaşanılanları hatırlamak bile beni geriyor...

ilk 3-4 ayı güzel geçen 2022, mayıs ayı itibariyle benim açımdan trajediler silsilesine dönüştü. aynı zamanda bana pek çok şeyi de öğretti...

önce, mayıs ayının başında annemi odasında, yerde yatarken buldum. kim bilir kaç saattir oradaydı. aynı gün hastaneye yatırdık. idrar yolları geçiren annemi az daha kaybediyorduk. doktorların bile ümidi yoktu. kendinizi en kötüye hazırlayın, diyorlardı devamlı olarak.

neyse ki, güçlü bir kadın olan annem hayatta kaldı. bir ay sonra taburcu oldu. ilk günlerimiz çok zordu. ablam ve ben anneme bakıyorduk. kadıncağız yataktan kalkamıyordu. yatağını düzelt, genel temizliğini yap, vs. çok zordu.

bakıcı kadın tutmak zorunda kaldık. bize gelen kişi, ilk başlarda şirin gözükse de, gerçek yüzünü sonradan gösterdi. sinirli, haftalığını biraz geç alınca gözü dönen, yalancı ve son derece şirret bir insandı. bu arada, haftalığını geç alınca, dememden bir iki günlük gecikmeyi değil, saatleri anlayın. perşembe günü 10:00'a kadar haftalığının ödenmesini ister, on kere sorardı. çok anlayış gösterdik. o gitti, yerine gelen gideni de arattı...

öncesinde, iki şirkete destek veriyordum. mali durumum iyiydi. önce, annemin hastalığından dolayı "focus olamamı" bahane eden firma sözleşmesini fes etti, ardından da diğer firma ile sorunlar yaşamaya başladım. bir yandan annemin hastalığı, diğer yandan bitip tükenmeyen mobbing, her saat başı yönetici tarafından darlanmak falan derken çok bunaldım...

tabii ki, işlerden birini kaybetmem, benim finansal anlamda da zorlanmam anlamına geldi. annemin özel hastaneye yatırılması, bakıcı kadın, ilaçlar vs. derken tüm kaynaklarımı tüketmiştim. kredi çektim. kredi kartlarımın limitlerini zorladım...

tam her şey iyi giderken, annemi yeniden hastaneye yatırmak zorunda kaldık. bu sefer de deri altı enfeksiyonu olmuştu. tam o dönemde eniştem açık kalp ameliyatı olduğu için ablam da bana destek veremiyordu. tek başıma kaldım. bir de, küçük kızımın sorumluluğu eklenmişti üzerime...

annemin ikinci kez özel hastaneye yatması, beni finansal açıdan iyice bitirdi. yine kredi çektim. yine kartlarıma yüklendim.

... derken ağustos ayının başında, rusya'da, büyük kızımın da içinde olduğu araç kaza yaptı. sarhoş bir sürücü çarpmış. kazada, büyük kızımın dedesine bir şey olmazken, yaralanan anneannesi komaya girdi. bir hafta sonra da vefat etti -- ışıklar içerisinde yatsın. kızım için gerçekten çok büyük kayıptı. üzülmesin, diye anneme söylemedim. çok üzüldüm. gerçekten çok üzüldüm. vize çıkmasına rağmen annemi bırakıp da rusya'ya gidemediğim için kızım tek başına anneannesinin her şeyi ile uğraştı. dedesine destek verdi... anneannesinin cenazesini kaldırdı. türkiye'den rusya'ya para göndermek, şu ambargodan dolayı, imkansız. hiçbir şeyide mümkün değil. yanımda olan miktarı dolar'a çevirip rusya'ya giden bir arkadaşımız aracılığı ile kızıma ilettim.

ağustos ve eylül ayları böyle geçti. aynı evin içinde, aynı odada, dört kişi... annem iyi olsun da her şey geçerdi... öyle düşünüyordum. eniştem daha iyi olunca ablam da destek vermeye başlamıştı hem...

ve tüm bunlar olurken eşimden ayrıydım. sağ olsun o da çok destek verdi bana. benimle beraber çok üzüldü, gayret etti. hakkını ödeyemem onun.

annem için fizyoterapi seansları başladı. annem, iyileşiyordu. yavaş yürümeye, mutfakta, bizimle birlikte yiyip içmeye başladı. hatta bize yemek bile yaptı. kasım ayında, doktorunun tavsiyesi ile annemin dizine operasyon yapılması gündeme geldi. tüm finansal imkanlarımı zorlayarak ve kalan son kredimi çekerek annemi hastaneye yatırdık. ameliyatı güzel geçti. doktor, bir ay sonra hanımefendi rahatça yürümeye başlar. haydi gözünüz aydın! dedi.

ayağındaki ağrı dışında annem gerçekten de iyiydi. fizik tedavisi çok güzel gidiyordu. hazır annem iyiyken ben de izmir'e, eşimin yanına geldim. tam her şey güzel gidiyor, derken annem vefat etti. (şimdi düşünüyorum da; izmir'e doğru yola çıkmadan önce annemin ellerimi öpmesi ve bana sarılması, bir tür vedalaşma gibiydi... canım benim).

dünyalar başıma yıkıldı. yaşasın, diye gözünün içine baktığım canım annemi kaybetmiştim...

kelimelere sığdırılamayacak bir acı. tarifi yok. eşimin, minik kızımın ve diğer insanların yanında mutlu gözüksem de, içim yanıyor. uyuyamıyorum. sözde bu yıla annemle girecektik. baston ile de olsa yürüyecekti. izmir'e gelip, yılbaşını orada, hep beraber kutlayacaktık... olmadı.

annemim işleri ile uğraşıyorum. veraset ilamını aldım. içimden mal mülk ile ilgili hiçbir şeyi yapmak gelmiyor ama ablam --sanırım çocuklar ve eniştemin bastırması ile--- "annemin terekesini nasıl paylaşalım?" diye tutturmaya başladı. o canımı sıkıyor. bana kalsa hiçbir şeyi satmam. dokunmam, aynen öyle durur. ama insanların gözü paradan başka bir şey görmüyor...

annemin tek derdi, izmir'e, evine dönmekti. cenazesi geldi. defnettik. annemin karşıyaka'daki evinde kalmaya başladım. evde hiçbir şeye dokunmadım. daha doğrusu, ev, iki yıl önce annemin bıraktığı gibiydi. her yerde fotoğraflar, annemin küçük notları, eski okuma gözlüğü, kartvizitler, ilaçları vs. var... annem orada yaşıyormuş, salonun köşesindeki o koltukta oturuyormuş gibi hissettim hep. içim huzur ile doldu. eve gelmedim, annemde kaldım... ablamlar o evi satıncaya kadar orada, anılar ile birlikte olmaya devam edeceğim...

eşim zorlamasa evden bile adım atmak içimden gelmiyordu. öyle bir his vardı ki, evden dışarıya adım attığım anda nefesim kesiliyordu, yürüyemiyordum... tamamen psikolojik (istanbul ve ankara'da öyle bir durum olmadı. her yere de gidiyorum). hemen eve dönmek istiyordum... sanki, annem beni orada bekliyormuş gibi...

yine gideceğim. yine, o evde, annem ile birlikte, baş başa olacağım. tabii ki, fiziksel olarak orada değil; ama o kadar çok anımız var ki... her yere, her köşeye sinmiş durumda... oradan kopmak istemiyorum. annemin koyu yeşil hırkasını buldum. çıkarken aceleyle divanın üzerine koymuş. üzerinde annemin kokusu vardı. hırkayı aldım, o kokuyu içime çeke çeke tek başıma oturdum...

böyle işte... giden para geliyor ama... giden sevdikleriniz bir daha geri dönmüyorlar.

2022 yılı, bana pek çok şeyi öğretti. hayata bakışımı değiştirdi. 51 yaşındayım. babam 56, ağabeyim de 54 yaşında vefat ettiler. genetik açıdan benim de zamanım çok kısıtlıymış gibi hissediyorum. küba'daki doktor, sen genlerini annenden almışsın daha çok. uzun bir ömrünün olması ihtimali yüksek, demişti. umarım haklıdır. ama, ne olursa olsun, isterseniz 100 küsür yıl yaşayın, hayat yine de kısa ve... çok güzel. benim derdim; sağlıklı bir şekilde, kimselere muhtaç kalmadan, yatalak olmadan, altımı kimselere temizletmeden ve evlatlarımı da zor sokmadan şu dünyadaki ömrümü tamamlamak. bu süre içinde güzel şeyler yapmak, çocuklarıma, eşime ve dostlarıma binlerce güzel anı bırakmak ve paylaşmak... para pul derdinde değilim. hayatımı bir yere bağlı geçirmek, posam çıktıktan sonra da yatakta ölmek istemiyorum. inandığı şeyler için mücadele eden ve hayatını kaybeden metin ağabey geliyor aklıma. hayallerimi kaybetmek değil, onları zenginleştirmek istiyorum. dediğim gibi; 80-90 yaşlarını değil, kısa da olsa yaşamaktan zevk alacağım ve üretken olacağım bir dönemi hedefliyorum...

yaşamak, ama bildiğin gibi, özgürce, kendi doğruların ile yaşamak her şeye rağmen güzel. şu son nefesimi vermeden önce, doğruda durup doğru olanı yapmaya devam etmek, elimden geliyorsa dünyayı biraz daha güzel bir yer haline getirmek istiyorum. iki çocuğumun da geleceği önemli. şu kısa zaman içinde onlara da sağlam bir gelecek verebilmeliyim...

çok konuştum... çok mızmızlandım...

özet geçecek olursak...

2022; siktir git! bir daha da gelme, yavşak!
15 favorites - -