gerçekten de bu doğruydu. bereketsiz bir yıl boyunca ekmeksiz kalan insanların sayısı gittikçe yükselmekteydi. kıtlık bölgelerinde yaşayan köylüler yirmişer kişilik ya da daha kalabalık gruplar halinde köylerinden kaçıyorlardı. kimileri çocuklarını kucaklarında taşıyor, kimileri ise ellerinden tutmuş onları arkalarından sürüklüyorlardı. mavimsi derilerinin altındaki damarlarında kan yerine koyu ve pis bir sıvı akan çocuklar, neredeyse saydamlaşmışlardı. küçük, sivri kemikleri, durumlarını sözcüklerden çok daha iyi anlatıyordu. görünüşleri yürek parçalıyor, dayanılmaz bir acı sanki insanın ruhunu eritip bitiriyordu.
oradaki çocuklar çıplak, hastalıklı fakat ağlamıyorlardı, ne zaman biçilmemiş bir bahçe ya da tarla görseler, hırsla parlayan gözlerle bakıyorlardı. sonra üzgün bakışlarını büyüklerine çeviriyor ve sanki şöyle soruyorlardı:
"neden getirdiniz beni bu dünyaya?"
maksim gorki-arkadaş