selfishgene

şamda kayısı (710)

Şubat 2008 - 527 Entry - 287 Follower - 0 Following
Last Entrys:
önce istanbul'dan taşınmaya karar verdim, ardından taşınacağım yere. yani taşınmaktaki temel amacım istanbul'dan gitmekti. ha çok mu mutluyum? galiba mutluyum ya. ama çok özleyeceğimi de biliyorum. 25 senemin geçtiği bir şehir. arkadaşlarım burada, sevdiğim cafeler, yürüdüğüm yollar, baktığım manzaralar vs. yani elbette özlerim. ancak geldiğim noktada istanbul'da çocuk büyütemiyorum. büyütüyorum da nasıl büyütüyorum?

kendimi geçtim, ki kendimi hep geçiyorum, böyle bir çocukluk vermek istemiyorum oğluma. benim çocukluğum serbest oyunlarla, bolca arkadaşımla, geniş alanlarda koşarak geçti. çocukluğumu düşününce aklıma ne okulda ne de evde geçirdiğim zamanlar geliyor. aklıma gelen dışarıda arkadaşlarımla oynadığımız oyunlar. kuş gibi özgür hissediyorum bunları hatırlayınca. çocuk parkında oynamaktan da bahsetmiyorum. salıncak, kaydırak vs. bunlar değil. boş alan ya, oyunlarımızı uydurduğumuz boş alanlar. susayınca koşup eve gidip su içip kaldığımız yerden devam etmek. hava serinleyince balkondan aşağı atılan hırkalar. canım elma çekince komşudan istenen elmalar. bir evden çıkıp diğerine girmek, bisiklet yarışları, çamurdan yapılan tabak çanak, 30 çocuk oynadığımız kuka, çelik çömlek patlatmak, ip atlamak, yakantop, yazın şapkalarımızı ıslatıp maceraya çıkmak, ağaçlardan kayısı toplayıp karnımıza doldurmak, ailece piknik yapmak... çok güzel bir çocukluk geçirdim gerçekten, ve bunun yakınından geçebilecek bir hayatı burada, istanbul'da oğluma veremiyorum, veremem de.

çocuk evde büyütülmez, ben buna ikna oldum. ancak taşınma nedenim elbette yalnızca bu da değil. dün mesela oğlumu okuldan aldım gidiyoruz. yanımdaki ve önümdeki araç bir anda durdu, içinden iki adam çıktı ve tam önümüzde kavgaya tutuştular. silahlar çıksa nereye kaçabilirim? çocuğuma göstermek istediğim manzara bu mu ayrıca? insanlar gergin, mutsuz, aceleci, öfkeli. bu şehir bunu yaratıyor. oğlum diyor ki onlar asker mi neden kavga ettiler? önce dedim çünkü kafaları gidik, sonra anlattım, işte bunlar yüzünden gidiyoruz.

çok güzel parklar, ormanlar, yürüyüş alanları var istanbul'da. etrafımız bunlarla çevrili hatta. atatürk arboretumu, belgrad ormanı, emirgan korusu, yeniköy sahili, kireçburnu, atatürk kent ormanı, dolu yani. hiçbir yerde bulamayacağım güzellikteki alanlar. ancak ne kadar kullanabiliyoruz? hepsi bir planlama gerektiriyor. doğal akışta hadi şuraya gidelim deyip zart diye gidemiyorsun. kalabalık mı, park yeri var mı, vaktimiz var mı, dönüş trafiği nasıl olur? vs. vs. ve belki de en önemlisi, yoruluyoruz. şehrin kendisi insanı durduk yere bile yoruyor.

biz burada şehrin gürültüsünden uzak, yeşillikler içinde ve kocaman bahçeli bir evde yaşıyoruz. komşumuzun tavukları var, en fazla ses onların çıkardığı ses. bazen de köpekler havlıyor, kediler kavga ediyor. bostanımız var. yazın uyanınca gidip bostandan domates salatalığımızı alıp bahçede kahvaltı ediyoruz. incirler olmaya başlayınca onları ufakken toplayıp incir reçeli yapıyoruz. hele bir dut ağacımız var, kocaman ve nefis. doya doya dut yiyoruz. yazın bahçeye büyük bir şişme havuz atıyoruz, çocuk istediği zaman giriyor. bahçede kedilerimiz var çok sayıda. evde kedimiz var. çok güzel iki köpeğim vardı. yani anlayacağınız şanslı azınlıktayız bu şehirde. gerçekten de şükrediyorum ve kıymetini biliyorum.

ancak tüm bunlara rağmen ben neden sürekli yaşam mücadelesi veriyor gibiyim? şu kapıdan çıktığım anda mücadele başlıyor ve o kapıdan çıkmak zorundayım da. işe gitmek bir dert, park yeri bulmak başka bir dert. çocuğu arkadaşıyla buluşturup 2 saat oynatacağım diye tüm gün gidiyor. 45 dklık spor dersi için 3 saat harcıyorum. acil durumda çocuğu bırakabileceğim bir komşum yok. her şey inanılmaz pahalı ve bazı masraflardan çocuk söz konusu olunca kaçma şansın da yok. o para harcanacak. sonra bir bakıyorsun tek yaptığın çalışmak ve çocuğunla ilgilenmek. etrafındaki herkes, ama herkes stresli, mutsuz, endişeli, herkesin acelesi var, kimsenin bir şeye vakti yok. kiralar, okul ücretleri, dışarıda bir yemek yemenin maliyeti, otopark ücretleri vs. yani daha bunlardan bahsetmedim bile.

istanbul'da yaşamanın tek mantıklı nedeni istanbul'dan başka bir yerde çalışamayacak olmaktır bana göre. yoksa gerçekten akıl işi değil. yorulduk la, ölüp gideceğiz, yeter yav bence.

buraya kadar okuyan nereye taşınacağımı merak etmiştir. orası da ayrı hikaye, onu seçmek de hiç kolay olmadı. söylemiyorum merak edin.

istanbul'dan taşınmak - 4 favorites -
radyoda metal müzik çalıyor (4 yaş):
- anne müziği yapan adam var ya, hani şarkıyı söyleyen, birazdan ağzı kırılacak.

çok sevdiğini düşündüğüm bakıcısı işten ayrılacak, ben nasıl söylesem diye kıvranıyorum (4).
- oğlum ablanın ülkesine gitmesi gerekiyormuş, artık bizim eve gelemeyecek.
- yuppiii, seninle çok eğlenicez anne.

akşam yatakta uyumaya çalışırken (4):
- uyumak beni rahatsız ediyor, uyumak çok yorucu.

gece uyanıp hafif ağlayarak (2.5):
- neredesin anne?
- buradayım sen neredesin?
- ben de şuradayım.

1 seneden uzun süredir bizde yaşayan bakıcımız ayrıldıktan 1 hafta sonra (3.5):
- anne hani bize gelen bir abla vardı ben küçükken, ama çok küçük değilken.
- ayşe mi?
- evet (insan silmekte oğlum gibi ol)

gece bininci kez uyutmaya çalışıyorum (1.5):
- seni daha kaç kez uyutacağım?
- beş

evdeyiz, ben çalışmaya çalışıyorum. oğlum (4.5) da sağ olsun asla rahat bırakmıyor. en son odamın kapısını kapatıp arkasına da dolap koydum. kapıdan çeşitli bahanelerle sesleniyor:
- anne açar mısın bir şey söyleyeceğim.
- anneee bir şey göstereceğim.
- anne elimde cips var (koşarak çıkıp almamı bekliyor çakal).

başka bir gün, hem arkasına hem önüne sırt çantası takmış (4).
- anne böyle düşersem hiçbir şey olmaz (kendini yere atıyor).
- olmadı.

puzzle gibi şeyleri asla yapmıyor. abur cubur da çok nadir verdiğim için çok kıymetli (4):
- anne şeker istiyorum.
- puzzle yaptıktan sonra verebilirim.
- yok ben zaten hastayım, şeker yemiyim.

4 yaş:
- saçlarımı bastı bacak istiyorum (yani kısa).

bol karpuz yiyip yattığı bir gün yatağıma çiş kaçırmış (4 yaş):
- iyi oldu çiş yapmam, kalktın böylece.

insanları tehdit ediyor (3):
- bıçakla donunu kesicem senin, donlarını alıcam (korsanlar don sever, favori kitabımız).

çocuklarla girilen komik diyaloglar - 39 favorites -
ne yazık ki öğretmenlerimizin büyük çoğunluğu cahil. özel okul düşünürken herkes akademik kaygıdan zannediyor. alakası yok. ben sadece çocuğa düzgün davranmalarını istiyorum. çocuğa düzgün davranmak ise ileri seviye bir bilinç gerektiriyor. şahsen bu bilinci devlet okullarında ve ortalama özel okullarda görmedim. ha belki tek tük vardır, o da bana denk gelmedi. bahsettiğim iyi özel okullara ise bütçe yetmiyor. rezalet yani eğitim sistemi.

çocuğun sosyal medyada paylaşılmasına ise katlanamıyorum. gerçekten buna sağlam bir yasak ve ceza getirilmeli artık. veli izin veriyorsa paylaşılır kısmı da kaldırılmalı. hayır hiçbir çocuğu paylaşmayın arkadaşım ya. sınıfta çocukların burnuna sürekli kamera sokmak nedir? hele de öğretmenin kendi telefonu ile sürekli kayıt alması. dertlendim yine. hayırlısıyla delirmeden şu çocukları büyütseydik.

çocukların beslenmesini yayınlayan öğretmen - 1 favorites -
ikisi de gerizekalı. birinin öfkesinin sonucu ayna kırmak diğerininki adam yaralamak olmuş. bana göre farkı yok. ikisi de altlarındaki araçla yapabilecekleri maksimum şeyi yapmış. iyi olmuş bizler için. şunu izleyen manyaklar kendilerine bir çekidüzen verir de trafikte biraz rahat ederiz belki.

aynasını kıran motorcuyu ezen sürücü - 2 favorites -
benimki şimdiden parasının karşılığını verdi. 1 ay önce oğlum için almıştım. çocuk takibi için önerilmese de en ideali bu gibi geldi.
geçenlerce ucu açık büyük bir parka gittik. normalde kalabalık yerlere götürme alışkanlığım yok. stres tamamen. ancak gitmiş bulunduk 3 erkek çocukla. bu üçü bastı gitti. ben de peşlerinde takip ediyorum nereye kadar gidecekler diye. dünya umurlarında değil. en son durdurdum. üçünü alıp dönüyorum. baktım benimki yine gitmiş ve göremiyorum. tam kalp krizi geçirecektim ki aklıma airtag geldi. açtım ve bul dedim. bir yandan da gezerek arıyorum ama öyle kalabalık ki. uygulama yerini tespit etti ve beni yönlendirmeye başladı. tam o sırada uzakta oğlumu gördüm. airtag olmasaydı da görecektim muhtemelen ancak varlığı kalp krizi geçirmemi engelledi.
neyse gittim yanına. beni göremeyince çok korktun mu dedim (kendim korktum ya) "yooo" dedi sağ olsun. öyle takılıyor top peşinde. pes yani. daha da gitmem kalabalık yerlere. ama airtag kalp ben. konumu da doğru tespit etmişti bu arada, yürüdüğü halde.

airtag - 27 favorites -
erkek çocuk sahibi olana kadar çocukları cinsiyetine göre ayıranlara uyuz olurdum. çünkü kendim de kız çocuk olarak çekilir dert değildim. fakat gördüm ki bir erkek çocuk gerçeği var. en yaramaz kız bile bir şekilde akıllı oluyor. hareketlilikten bahsetmiyorum. kız çocuğu da çok hareketli olabilir. insanlar bazen takla atan kız çocuklarını paylaşıp hani kızlar uslu olurdu filan diyor. ya uslu zaten. mis gibi taklasını atıyor. benim oğlum o taklayı atarken bir ayağıyla telefona geçirip ekranı tuz buz ediyor, diğer ayağıyla bardak deviriyor. oğlan çocuk bir tuhaf ya, değişik. bir dağınıklık var sanki zihinlerinde. şu an süper seviye genelliyorum ama çevremdeki erkek çocukların hemen hepsi böyle.

bana öyle geliyor ki kız çocuk ebeveyni olmakla erkek çocuk ebeveyni olmak arasında dağlar kadar fark var. ben kendimi bir kız çocukla hayal edemiyorum. hayatım bambaşka olurdu. iyi veya kötü anlamda değil, farklı olurdu. bizim hayatımızın merkezinde şu an bisiklet, motor, korsan gemisi, futbol topu ve yarış yapan her şey var. bir kere bu yarış, güç, hız aşkı kız çocuklarda pek yok. bu da bir ebeveyn olarak günlerini nasıl geçirdiğini etkiliyor. gideceğin yerleri ona göre seçiyorsun filan. mesela ben müze, sergi gezmeye bayılıyorum. tipik bir erkek çocukla bunu yapamıyorsun (ya illa ki yapan vardır bana bunlarla gelmeyin). bir restorana, kafeye gittiğinde (yani o gün eğer yürek yemişsen) erkek çocuğu oyalamak bir mesele. ben boyama yapan, resim çizen kızlar görüyorum masada. bir umut ben de taşıyorum yanımda aktivite kitapları kalemler filan. en iyi ihtimalle 5 dk yapıyoruz. sonrasında hadi gidelimler başlıyor.

diğer yandan erkek çocuklarda bir saflık var kıyamam. ve çok eğlenceliler, çok komikler. o kadar saçma davranıyorlar ki insan gülmek zorunda kalıyor. hiçbir şeye değişmem. düşünüyorum tekrar bir saniye. evet değişmem. ama korsancılık oynamaktan gerçekten fenalık geldi bana.

erkek çocuk sahibi olmak - 95 favorites -
o kadar güzel ki, aldığım tek oyuncak. lego ile kıyaslanıyor ama ikisinin alakası yok. lego ile oyun oynanmıyor bir kere, legoyu yapıp bırakıyorsun. oluşan objeyle oynamak istersen dağılıyor. ha oğlum onu sevseydi onu alırdım elbet, problem çözme becerisi konusunda eminim çok katkısı olur. ancak playmobil'le çok güzel oyun kuruluyor. gerçek hayatı yansıtan her şey var. arıcı ve çoban bile var yani. ayrıca korsanlar, dinozorlar, şövalyeler filan. playmobil olmasa ne yapardık bilmiyorum. çoğu oyuncak faydasız, çöp.

playmobil - 3 favorites -
gpt-4o kullanıyorum. başka bir versiyonunu da neredeyse hiç kullanmadım. o nedenle yorumlarım 4o için.
genelde iş için kullanıyorum ve çok memnunum. bazen sinir ediyor tabii, kendisine de söylüyorum zaten bugün neden böylesin diye, o da kafam karışmış filan diyor değişik.

her farklı konu için yeni bir sohbet açıyorum. çünkü her bir sohbetin belli bir kapasitesi var, bu kapasite dolunca yeni bir sohbet açmanı istiyor. yeni sohbet demek önceki sohbette verdiğin bilgileri unutması demek. ayrıca sohbet uzadıkça ve bilgi biriktikçe cevap vermesi epey yavaşlıyor. öyle de bir dezavantajı var.

bir konuyu analiz etmesini isteyeceksem önce genel bilgiler sağlıyorum. bu iş şu şekilde yapılır, al bu da sana birkaç doküman, oku öğren şeklinde. sonra analizi istiyorum. analiz istediğim gibi değilse veya hatalıysa yönlendirme yapıyorum. bu şekilde bakmalıydın olaya, şunu gözden kaçırdın, böyle yazsaydın daha iyiydi vs gibi. ideale yakın bir sonuç alınca aynı kapsamda yeni işini veriyorum. gittikçe daha düzgün yapıyor. en son aldığım sonuç kusursuza yakın oluyor. ancak sohbetin kapasitesi dolduğu için sonsuza kadar devam edemiyorum. her profilde limitsiz bir kapasite olsaydı veya yüksek limitli, tabii süper olurdu.

analiz karmaşık bir konu. daha basit işleri uğraştırmadan güzelce yapıyor. örneğin uzun bir metin yazmışım, bunu okunmasını kolaylaştıracak şekilde düzenler misin diyorum, gayet iyi yapıyor. tam olarak beğenmediysem şurasını şöyle böyle yap diyorum, değiştiriyor.

dil düzeltmelerini zaten bolca yaptırıyorum. o kadar ki düzgün yazmayı unutmazsam iyi yani. cidden bu konuda endişem var. normalde özellikle resmi yazılarda düzgün ifade etmeye çalışırsın, kafanı biraz olsun çalıştırırsın ya, şimdi dandikçe yazıp, bu yazı şuna yönelik yazıldı, ona göre dilini düzeltir misin diyorsun, mis gibi yapıyor.

ingilizce ve türkçe olarak kullanıyorum. bu iki dilde epey iyi.

çevirisini de beğeniyorum ben, ancak hatalı yapabiliyor veya metin uzun olursa bazı yerleri atlayabiliyor. nasıl atladın bunu diyorum, hani resmen kabak gibi cümleyi atlamışsın, uzundu ya dikkatim dağılmış diyor. başka atladığın yer var mı baştan kontrol et hele diyorum, yapıyor ama burası da hatalıymış dediğini duymadım. o açıdan dikkatli olmak lazım.

bazı pdflerde metni tanı yapsan bile karakterleri doğru tanımıyor, dolayısıyla alıntı yapmak istediğimde copy paste yapamıyorum. direkt ekran görüntüsü alıp gpt'ye burada gördüğünü yaz, sonra da çevir diyorum mesela, çok iyi yapıyor. ben bunu çok kullanıyorum işim gereği. öncesinde elle yazmam gerekiyordu.

şu konuda da dikkatli olmak lazım. bir analiz yapmasını istedim diyelim ki, yaptı ancak doğru mu emin değilim. o noktada kendisi ile tartışmaya başlıyorum, şöyle olur mu acaba ne dersin gibi. onu iyi yapamıyor. çünkü insan olduğun için senin dediğin doğrudur diye düşünüyor. çok net bir şekilde kendisinin fikrini sorduğunuzu belirtmeniz lazım.

resim çizdirmeyi denedim. yapamadı. elbette çiziyor bir şeyler de, olmuyor. teknik ancak çok basit bir şey çizdirmeyi denedim, yapabilecek mi diye merak ettiğim için de epey üstüne gittim. yok olmadı.

bir konu verip masal yazmasını istedim. çok güzel yazdı. bunu nasıl yazdın yahu dedim, ben yazarım dedi.

iş dışında da aklıma ne gelirse soruyorum. google'dan arayıp bulacağıma gpt'ye soruyorum.

gpt'yi kullanmayı bilmek lazım. öyle tek seferde istediğinizi almanız güç. doğru sorularla yönlendirmek ve öncesinde bilgilendirmek lazım. ben çok memnunum ya, iyi ki yapmışlar bunu. gpt kalp ben.

chatgpt - 0 favorites -
amazon'da aradığın ürünü bulmanın en kolay yolu google'a yazmak. aranacak ürün ve amazon kombinasyonu ile. amazon'un kendi search kısmına yazsan bu kadar iyi sonuç çıkmıyor enteresan.

amazon.com.tr - 40 favorites -
bir annenin cocuk yaptigina pisman oldugunu soyleyebilecegi kadar cok pisman olmasi epey uzucu gercekten de. yani o kadar net pisman ki bunu hem kendisine hem baskalarina itiraf edebiliyor. bu durumdaki tum ebeveynler umarim ihtiyaci olan sosyal destege kavusup bir an once iyi ki cocugum olmus der. cunku olan olmus artik. geri alinabilecek bir sey degil bu.
aslinda ben bu olaya cok pis kizabilecek konumdayim ama anlamaya da calisiyorum bir yandan. duygu bu sonucta. pismanlik hissi varsa ne yapsin kadin. cocuk bakmak hic kolay degil. kolay diyen iyi bir ebeveyn degildir bundan emin gibi bir seyim. ekran karsisinda cocuk buyutuyordur filan. ancak hali hazirda dogmus, size muhtac, sizi karsiliksiz seven ve tamamen sizin karariniz sonucu dunyaya gelmis bir cocuktan pisman olmak asiri sinirlendirici bir durum. yani tam anlayayim diyorum anlayamama hissi geliyor.
ben oglumun once koruyucu ailesi oldum sonra evlat edindim. bu konularda her zaman cocuklardan yana oldugum icin yetiskinlerle empati kurmakta zorlaniyorum. bebegin anneye muhtaclik seviyesini, ona nasil taptigini cok iyi bildigim icin bu konu beni asiri rahatsiz ediyor. dusunsenize sizin varliginizdan pisman olan birine bagli hayatiniz. o kisi sizi besliyor, yikiyor, giydiriyor, sizinle oynuyor, sariliyor ancak pisman. ya arkadaslar allah askina cocuk yapmayin ne diyeyim.

çocuk yaptığına pişman mısın - 1 favorites -