daytime nap

Kasım 2012 - 359 Entry - 8 Follower - 0 Following
Last Entrys:
bir süredir başlık arıyorum son yazıyı yazmak için. malum, ekşi çok bozdu diyorlar. bir sürü saçma sapan başlık açılıyor, kalkıp '17 ocak 2017 bana bir anda gelmesi' diye başlık açılmaz, kısmet burasıymış.

okuyacağını biliyorum, yazacağımı bildiği gibi.

aşk deyip geçmemek lazım. içi çok doluyor. "ben sana aşığım" derken insan, dünyanın hissini sığdırıyor o aralığa. ben öyle yapmıştım en azından. söyleselerdi inanmazdım. deselerdi ki eğer, bir adama aşık olacaksın ama o adam aynı zamanda sevdiğin, güvendiğin, öfkelendiğin, kırıldığın, inandığın ve daha acısı, inanmaktan vazgeçtiğin, savunduğun, huzur bulduğun, üzerine titrediğin, onur duyduğun, bile isteye ona doğru / ondan gittiğin... deselerdi ki ayağına taş değse olduğun yere bırakırsın kalbini ama gün gelecek sana ulaşamasın diye yoluna sen taş dizeceksin... aşkından ölüp yine de nazım'a dönmeyen piraye'nin haklı olma ihtimalini bir düşünün ya!

*
"beni kimse bu kadar güzel sevmedi"
kitlelere sesimi duyurabilme şansım olsaydı şu uyarıyı yapardım; biri size bunu söylediğinde allah aşkına uzaklaşın. büyük ihtimalle sevginiz denk değil. olması da gerekmiyor. ama sizin o kıyaslanan güzeller güzeli sevginiz var ya, lime lime oluyor. benim oldu. kalbinin yerini unutmuş birine elimle göğsüne dokunarak gösterdim yerini, "bak" dedim "burası, burada yaşanıyor." huzur ya huzur! uğruna okyanuslar aşılan, alternatif yöntemler aranan, kitaplara gömülüp 'az insan çok huzur' mottoları yaratılan huzur! hiç unutmuyorum dağ gibi gövdesiyle dizime yatıp uyuduğunu. yarısı kadarım. ne garip, yarım kadardı.

*
çok inançlı biri sayılmam. ama bir şey var, inkar etmemi engelliyor.
çok üzüldü. / birini üzüyor olmaktan. suçluluk duygusu mahvediyor insanı, ne yazık ki bu hayatta yaşayarak öğrenebildiğim şeylerden biri bu.
çok sevdi. / sevdiğiniz insanın buna eşdeğer olarak dostunuz olabilmesi inanılmaz kıymetli ve kaybettiğinizde inanılmaz yıkıcı bir taş. hem sevgili, hem dost olarak çok sevildim. kıymetlimdir. ve bu kıymetli oluşu, ne yazık ki ondan bağımsızdır.
çok özledi. / en az benim kadar. o kalbin yerini bir kez görünce, etrafından uzaklaşmak insana zor geliyor. güvenli, şefkatli, sıcak. ev gibi.

evimden ayrıldım. yıllardır yaşadığım şehirden. bir daha dönmemek için.

*
ne çok birikiyor.
"ne olursa olsun hep yaz." elbette yazarım. hiçbirinden haberin olmayacak. ve sen de yaz. hiçbirinden haberim olmayacak. olmadı da zaten. onu bile yapmamıştın, şimdi hatırladım. insan ne kadar kendi kendini yaralayan bir canlı.

*
elbette yazarım, çünkü çok malzeme birikti. elimde içinde şarap şişelerinin dolu olduğu bırakıp gidilen bir ev, senin çocukluğunun koşturduğu bir ada, o adaya karşı kıyıdan bakan fotoğrafım, 'bana ihtiyacı varmış' diyerek atlayıp yanıma gelen bir dost, en olması gereken zamanda yardıma koşan insanlar, iyi bir insan olmaları için çaba harcamam gereken çocuklar, yeni baştan kurmam gereken bir hayat ve baş etmem gereken bir kalp var. çok sevdiğim dostlar tutuklandı mesela. nasıl muamele görüyorlar, açlar mı, gece üşüyorlar mı diye düşünmekten tırnaklarımı yiyorum. kimi insanlar için hiç ummadığım derecede önemli olduğumu öğrendim. aynı oranda karşılık veremeyince yükü ağır, seni anlıyorum. bu önem konusunun tersi de geçerli. ölümler oldu. ölüm konuşmaları. annem mutlu oluyor ben yanındayken. bu iyi bir şey. berkin var daha yazacağım, aslan parçasına söz verdim. "ada" var, doğsun diye beklediğim. ülke var, yirmi altıya kadar olan zamanımı harcayan. ona çok yazacağım sanırım. ahmet şık hala, bak hala içeride. şahane insanlar biriktirmişim, dört bir yandan. insan böyle zamanlarda daha iyi farkına varıyor. ama hiçbiri birbirini tanımıyor, çok saçma.

ya çocuklar çocuklar. o kadar güzeller ki. delirdiğim oluyor laf anlatmaktan, ama geçen gün voleybol maçında takımı izlerken sayı kaybettiklerinde eda ağladı, tribünde gözlerim doldu. yedinci sınıflardan çok sevdiğim yaren gidiyor ikinci dönem, hastasıydım kendisinin. aa dur, seninle son konuştuğumuz gün n'oldu biliyo musun, duysan bu da çok saçma. ağlamıştım baya hatırlarsın (şu an koltukta karşında oturuyor gibiyim di mi, öyle heyecanla anlatıyorum. ama değilim işte, bir daha oturmayacağız. nasıl olsa son kez yazıyorum, tekrar hayatımı s*ktiğin için teşekkür ederim) sınıfa girdiğimde ağladığım belli oluyordu haliyle, çünkü insan gibi ağlamamıştım o gün. altıncı sınıflarda umut diye bir çocuk var, beni görünce "öğretmenim ağlamışsınız, biri mi üzdü sizi, üzdüyse ben dövebilirim lütfen ağlamayın" dedi. çocuğun adı umut. beni üzeni dövecekmiş. ben seninle telefonu kapadığımda çocuk parkındaydım.

hayat işte, ne gelirse yaşıyorsun. gözünün içine bakıyorlar. en fazla şehir değiştirebiliyorum ben de. zil sesini değiştirebiliyorum telefonun. sen aradığında çıkan fotoğrafını silebiliyorum ekrandan. dahası umarım gelecek zamanlara. gelecek de uzun sürüyor, bekliyorum öylece.

*
cesarete ve korkuya, söze ve sessizliğe, direnişe ve yenilgiye yazacağım. toprağa, kediye, suya, insana, ele avuca sığdıramadığım her duyguya. bak yıllar sonra karşıma çıkmaya kalkarsan diye söylüyorum, sanıyorum bu acıdan dolayı ölmem. en olası ihtimal patlamada, saldırıda falan giderim kısa vadede. ülke malum, pek müsait. aklım çıkıyor sana bir şey olursa diye. öfkem ve kırgınlığım baki, ama aldığın nefesin onlarla bir alakası yok. insan olarak, seni ve sağlığını hep merak edeceğim.

*
"emin misin?"
diye sorduğumda bilmediğini ileten sesin. hiçbirimiz kazık çakmıyoruz dünyaya, sesin kaydı olmalı. keşke.

*
kötü olan ne biliyo musun, kendini savunurken 'ben bunu isterken sen yoktun ki' diyebilmen. sana, ben girdikten sonra hayatında değişen bir şey olmadığını söylemek zordu hakikaten, bilmeni istiyorum. ve en can alıcı noktamız, yıllardır istediğin şey ben hayatına girdikten sonra gerçekleşiyor! bunca zamandır olmasın, benim aklımı yitirecek dönemimde hoop talih dönsün! kendime hayrım dokunmadı ama bence sana şans getirdim, teşekkür etseydin keşke vedalaşmadan. atlamazdın böyle incelikleri ama neyse artık.

*
içim parçalandı bayağı, ama kendini etrafındaki insanlar için ayakta kalmaya zorlamak ne demekmiş tam olarak anladım. zaten gündemdeki hiçbir şey de kişisel dertlenmeye izin vermiyor. dün bir arkadaşım "seni takip ederken meclis tv'yi izliyormuş gibi hissediyorum" dedi. ama şu destan gibi yazıyı yazarken bile elli kere utanıp pişman oldum. kum torbasıymış gibi düşüneceğim artık. bilmem kaç milyar yıllık insanlık tarihinde şu dönem mi allahım ya, gerçekten mi?

*
ekşi sözlük, çok yazmıyordum zaten ama seni takip etmemek de en akıllı iş bence şu an. özdemir bıraktı mesela, daha huzurlu içten içe. çok kirletiyorlar her şeyi. çocuk öldürülmesini savunan insanlar göğe çıkıyor. ben öylesiyle baş edebilecek biri olsaydım zaten ohoo.

*
yavaş yavaş delirdim kimse fark etmedi diyerek giden ipek ertürk'ü hatırlayın. hak verdiğinizi biliyorum. onur yaser can ve annesini götüren balkonu. ethem'i, berkin'i, ali ismail'i. yorum'un şarkılarını bırakmayın. kardeş türküler'i. bu ülkenin çaldığı çocukları. sümbül kokularını, bana bugün getirdi birisi. 15 yaşında tecavüze uğradığında "neden direnmedin?" diyen mahkemeye "beni aşağılayan mahkemenize gelmeyeceğim" deme cesaretini gösteren kızı. ve yine mahkeme heyetine "takdiri size bırakıyorum, tabii eğer takdir sizinse" golünü atan avukatları. yazamadığım daha nicesini. bu ülkeyi hatırlayın.

*
"acılarınıza iyi bakın, sevinçlerinize iyi bakın"

ve aşka, sevgiye, dostluğa, inanca.
yalana, atılamayan değil atılmayan adımlara, kalp kırıklıklarına, yangın yerlerine.
hepsine iyi bakın. hepsi tek tek yaşanıyor. dağıtıyor da.

*
umut; yitip gitti. şimdilik, bağışlayamıyorum.

aşk - 9 favorites -
internetten de izlenebilen belgesel.

tam bu entry'i girerken bitti. ama haftaya pazar 20:00'de yine var. bir abimizin hes'lerden bahsederken söylediği şu lafı da genele yaymak üzere cımbızlayıp alıyorum buradan:

"farkında olmak insanın üzerinde çok büyük bir yük"

iklim meselesi - 1 favorites -
doğum günü. 18'ine girecekti.

kutlu olsun aslan parçası...
seni çok seviyorum.

berkin elvan - 94 favorites -
her insanın yumuşak bir karnı olur ya, ahmet şık benim yumuşak karnımdı. beş sene önce tahliye olduğunda yaptığı konuşmayı dün gibi hatırlıyorum. iki sene önce istanbul'da bir restorantta yan masadan gelen sesin sahibi de oydu, o zaman ilk gördüğüm anı da yine dün gibi hatırlıyorum. "bu memlekette eşeği önce kaybettirip sonra bulduruyorlar, sevinmiş oluyorsun" demişti, karşılıklı acı acı gülümsemiştik. eşi yonca, şahane bir gülümsemesi vardı. dahası, gurur duyuyordu yanındaki adamla. dün gibi hatırlıyorum, çok hak vermiştim.

hapse girmeden önce, çıktıktan sonra ve yine girmeden önce hep aynı şeyleri söyledi bu adam. çok öfkeliyim, bir haftadır tuttuğum gözümden yaş indi inecek ama çok da onur duyuyorum, çünkü çıktıktan sonra da gram şaşmadan aynı şeyleri söyleyecek.

şu mesajı uzay boşluğuna bırakıyorum, rica ediyorum sahibine ulaşsın: öl artık amk evladı, öl de rahat edelim.

30 aralık 2016 ahmet şık'ın tutuklanması - 15 favorites -
öfke, direnç ya da yılgınlık hissedemiyorum. 26 yaşındayım ve son bir iki yılım herhangi bir toplu taşımada veya kalabalık bir meydanda canlı bombayı nasıl tanıyabileceğimi düşünmekle geçti. daha bu sabah alsancak'a giderken 'şu an otobüste patlama olsa ve şans eseri kurtulsam yaralılara nasıl yardım ederim'i planladım. sanıyorum hissedebildiğimiz şeyin bu yüzden pek doğru bir tanımı yok. çünkü kendi adıma, bu benim öğrenmeye alıştırıldığım bir çaresizlik ya da tam aksine, çare arayışı olmamalıydı. hiçbirimiz ayda bir farklı şehirdeki tanıdıklarımızı arayıp "iyi misin?" diye sormamalıydık. hiçbirimiz ölü/yaralı listelerinde tanıdık ismi aramamalıydık. hiçbirimiz tanımadığımız birçok annenin çığlığını hafızamıza kazımamalıydık. hiçbirimiz, hakikaten hiçbirimiz bu kadar ağır bir süreçle büyümemeli, yaşlanmamalı ve ölmemeliydik. tam da bu yüzden - çok - üzgünüm. ve yine tam da bu yüzden benimle aynı tasaya düşmüş ama düşman edildiğimle barışırım, bana bu 'üzüntüyü' periyodik olarak yaşatanla ve onca güvenlik toplantısından benim bu üzüntüden hızlı tren yapımıyla kurtulacağımı düşünerek çıkanla değil. özür dilerim.

17 aralık 2016 kayseri patlaması - 1 favorites -
bugün tekrar önüme düşen ve gerekliliğini hatırlatan kampanya.

son yıllarda olup biten her şey göz önüne alındığında bu ülkedeki her çocuğun nerede, kimlerin elinde, nasıl yetiştiği siz de farkındasınız ki 'hayati' önem taşıyor. belki sizin dokunup hayatını değiştirdiğiniz çocuk da bir başkasına karanlıkta yol gösterir, belli mi olur?

anadolu'da bir kızım var - 1 favorites -
kaç para aldığını hakikaten çok merak etmekle birlikte adı her geçtiğinde bana şu kutsal tiviti hatırlatan kişi.

şirin payzın - 1 favorites -
merhaba ablam. yine yazacağım demiştim, baktım uzun zaman olmuş, daha fazla beklemeyeyim dedim. senin de burayı okuyacağından değil gerçi, son zamanlarda fazla dağınık, fazla unutkan bir insan oldum, burada biriksin diye.

arada girip okuyorum hakkında yazılanları. kazara vurmuşlar ablam seni, hiç haberimiz olmadı. biz sanıyoruz ki yüce devletin sizin mahalleye özel ilgisi var, o yüzden oradaki her şeyi meşrulaştırabileceği için kasten yaptı, niye söylemedin asla öyle bir niyetleri olmadığını? bir de polise taş atarken vurmuşlar, bunu da es geçmişsin. katlin geçersiz sayıldı bak görüyo musun. hayır bilseydik öfkelenmezdik o kadar polislere. neyse uyuyordun, ona veriyoruz.

ya berkin, zaten gidişin yeterince zor değilmiş gibi bir de ardından bu insanlık yoksunları üstüne çullandı, onlara tahammül etmek zorunda kaldık. bizim işimiz de zor ha, vallahi. asıl şeyi anlatacaktım ben sana, gittiğinden beri olanları. uyanıp bunları görmediğin için şanslı sayılabilirsin, çünkü işler tek kelimeyle boka sardı. bu kelimeyi de sevmiyorum ama düşününce daha iyi bir tanımı yok özür dilerim. baştan söyleyeyim, hesabını soramadık. şimdilik. (bu 'şimdilik' bana bir abinden kaldı, tanısan sen de çok severdin. bazı durumlarda umut veriyor.) ama soracağız diye düşünüyoruz. çünkü her şeyden öte, senin yükün çok ağır. senin uyanamayışın, benim için hala birçok siyasi hesaplaşmanın, büyük büyük konuşmaların üzerinde. bunu bir kez daha ne zaman fark ettiğimi birazdan anlatacağım.

senden sonra en önemli şey şu oldu, seni vuranların eski dostları tankla geldi memlekete. yediği içtiği ayrı gitmeyen, ne istese birbirlerine gümüş tepside sunan koca koca adamlar "dur biraz da şu darbeyi vurayım" dediler. o onu ordan vurdu, o onu ordan aldı derken tepişmenin ortasında bir baktık ki çimlerde seni sokakta uğurlayanlar ezilmiş. elbette şaşırmadık da, ne bileyim insan bir "öf hadi ama" bıkkınlığıyla kalıyor. ülkenin yarısı hapse girdi (çünkü ülkenin yarısını onlar, yarısını bunlar almış ablacım, biz böyle ceviz içi kadar kalmışız), diğer yarısı da düne kadar demokrasiyi araç olarak görürken yurdunu çok seven demokrasi aşıkları oldu. biz bu esnada, birçok hareket, örgüt, parti vs ile milyon tane forum, toplantı, yine forum, yine toplantı yaptık. niye biliyor musun? hesap sormak için. bizi öldürdükleri için hesap sorabilelim diye. bunun için o ağzına sıçtığım forumlarda bitmek bilmeyen fikirler döndü. bakma böyle anlatıyorum da ben de bayağı suçluyorum kendimi. sana yazmakla olmuyor biliyorum. ama üzücü olan başka bir şey de ne biliyo musun, en 'bir şeyler yapabiliriz' hissini veren hareket, en azından benim yaşadığım şehirde, kendi egolarından sıyrılamayan adamlara kurban gitti. bir şeyler yapılabileceğine inanan ve bunu bir siyasi partinin rantı uğruna değil de, salt vicdani bir dürtüyle yapmayı isteyen birkaç kişi, hayal kırıklığı ve haksızlıkla karşı karşıya kaldık. çünkü kendi adıma, hakikaten gelen bir saldırı karşısında "dur ben önde durayım" deme lüksümüz yoktu. sen gittiğinde de yoktu. olmayacak da. senin çocukluğunu bir adam harcadı, o adamın karşısında durmak isterken de bizim gençliğimizi harcadılar. şimdi benim çocuğum olduğunda ve senin uyanamadığın günleri hatırladığımda onu biraz daha özenli büyüteceğim. annenin hatrına.

geçen hafta, kartal'da bir miting düzenlendi. birçok fraksiyon bir aradaydı. baktığında iyi bir şey mi, evet. ama sonrasına baktığında, tek bir hareketin öncülüğündeymiş gibi yansıdı mı, kesinlikle evet. bu kötü bir şey. çünkü 'artık' hakikaten birlik olunması gerekiyordu. bunu göremediğim anda az olan inancım da yerle bir oldu ve orada sadece öylece dikilip neler olup bittiğini gözlemlemeye başladım. kimseyi alkışlamadan, kimseyi kulak kesilip dinlemeden. büyük bir uğultunun içinde, arada bir sevdiğim bir iki insanla göz göze gelip durdum yalnızca. tam o gürültü esnasında, sahneden bir ses geldi. ses, "berkin'imizin annesi, gülsüm elvan burada, bizimle" dedi. bunu duyduğum an ellerim acıyana kadar alkışladım. ve biliyor musun, o bahsettiğim abin de aynı şeyi yaptı. birbirimizden habersiz. ikimiz de aynı anda, aynı uğultunun içinde, aynı şeye kulak kabartıp alkışladık. arkamdaydı ve biliyordum, benimle neredeyse aynı şeyleri hissediyordu o kalabalığın içinde. sadece annenin adına döndük. bir de mehmet abinin babasının orada olduğunu söylediler, ona da aynı şekilde... bilsen ne kadar hızla attı kalbim, ah bi' bilsen.

çok uzun yazdım dimi, başlayınca duramıyorum. günlük tutsam da böyle uzun yazardım kesin. bakma işte, konuşuyoruz hep. bıktığımızı söylesek de her gün gazete okuyoruz be berkin, her gün tartışma programları izliyoruz. unutamıyoruz memleketi. ama hala çiçek yetiştirmeyi de düşlüyoruz. belki bugün değil, fakat bir gün mutlaka. sen yukarıdan baktığında sana betonları göstermek istemeyiz açıkçası. çok çirkinler çünkü, televizyondakilerin yüzleri kadar en az.

yine yazarım.
seni çok seviyorum aslan parçası.

berkin elvan - 1 favorites -
geçtiğimiz yaz bozcaada kitap fuarı'na bavul dergisi yazarı olarak geldiğinde şöyle bir şey söylemişti, aklıma gelmişken yazmadan geçmek istemedim:

“bazen bize çok sertsiniz, çok muhalifsiniz diyorlar. biz muhalif değiliz, onlar bize muhalif. alt tarafı ‘şuraları betonlaştırma, ülkenin kıyılarını pazarlama, çocuklara tecavüz etme’ diyoruz. bunu söylemek muhaliflik değil. asıl ağaca, çocuğa, gence, kadına düşman olarak onlar muhalif.”

barış ince - 1 favorites -
cümleyi geçti fakat n'apalım.

"ellerin kalmış aklımda
şefkatin ve zamansızlığın kalmış.
seni göğsünde uyutan o dağ gibi
üzgünüm.

başını uzatırken sen
geride kalmış bir yurdun
boyun ağrısıyla
yarım her şey.
şimdi sen
seslerini kavakların
dinlemedesin
ve acı çekmede." *

sevilen şiirin en vurucu cümlesi - 0 favorites -