18 nisan'dan itibaren ihracat yapan bireyler veya kurumlar artık döviz gelirlerinin yüzde 40'ını tcmb tarafına satmak zorunda.
önceden yüzde 25 olan oranın bu derece yukarı çıkartılmış olması bana tcmb'nin kasasının içerisindeki örümcek ağlarını merak ettirtti.
madem bu kadar korkmuyorsunuz ve faizleri yukarı çıkartmıyorsunuz, niçin olabildiğince döviz arıyorsunuz?
haber linki
serbest piyasa ekonomisi ilkelerinden söylendiği gibi asla ayrılmadığımızı gösteren karar.
yok ya bu böyle olmayacak. devlet direk iban versin ihracat bedellerimiz o ibana gelsin.
bu uygulamalarla ülkeye yabancı yatırımcı çekersiniz. ama nasıl yatırımcı?
neyse, küfretmeden bu giriyi bitireyim.
kendi yandaş şirketleri zaten yolunu çoktan bulmuştur. işi layıkıyla yapanlar da dolar kaçırsın istiyorlar herhalde. kendi kötü politikalarının sonucunu zorla para alarak kapatacağını sanan yanlış yönetim işi iyice bok etmeden bırakmayacak anlaşılan.
(bkz:
casa da no papel) diyorlar, anlıyor musunuz?
anladığım şu:
türk liran var, bununla dolar alıyorsun, bu dolarla da yurtdışından malzeme, makina hammadde alıyorsun. bu girdilerle üretim yapıp, malını yurtdışına satıp, euro alıyorsun geri.
yalnız burada devlet diyor ki türkiye'ye getirdiğinin paranın yüzde 40'ını tl'ye çevireceksin. şimdi ne olacak? adam elinde euro, dolar tutamadığı için tekrar malzeme alacağı zaman yine piyasadan dolar, euro alacak. alış-satış paritesinden iki kere darbe yiyorsun, üzerine kur farkını da ekle...
neden yapıyorsun ki bu işi? her ay maaş ödeyeceğim, elektrik, doğalgaz ödeyeceğim, çeklerimi ödeyeceğim diye neden kasıyorsun? kur korumalı mevduata yatır paranı, oturduğun yerden kazan.
görüldüğü üzere uluslararası standartlar artık tamamen terkedilmiş durumda ve nereye, hangi kuruma işe baksak hile hurda, ketenpere, dalga dümen, katekulle, alavere dalavere, dalga dubara, hülle gibi sokak jargonuyla açıklayabileceğimiz gelişmeler oluyor.
oysa devleti devlet yapan işleyişindeki standartlardır. işleyiş süreçlerini değerli kılan şeyse kurumların uluslararası kurumlarla ortak, benzer ya da paralel perspektiflere sahip olmasıdır. hükümet manevra alanı daraldıkça onlarca yüzlerce yıl içinde oluşmuş teamülleri ve işleyiş biçimlerini tek tek yıkarak hiçbir tutarlılığı olmayan, hiçbir gelecek vizyonu bulunmayan ve sürdürülebilirlikten nasibini almamış uygulamalarla karşımıza çıkıyor.
devlet gerçekten sanayicinin, üreticinin aslında kısaca halkın üstündeki bir yük oldu artık.
devlet dediğimiz şey aslında halkın refah ve huzurunu, güvenliğini, özgürlüklerini güvence altına alması gereken ve bunu sağlamak için kazancımızdan, tüm harcamalarımızdan vergi alan bir yapıydı. bulunduğumuz ortamda ise bunların hepsini tehdit edip, kazanımlarımızı, haklarımızı elimizden zorla almaya çalışan bir şey haline geldi.