sizin türkiyeye tekrar adapte olabilmenizi saglayan farkliliklar butunu. ben kendi acımdan bunu 4 etapta topladim. ilki freeshop'taki kasiyerlerin siz yokmussunuz gibi davranmasi. ne selam ne bisey size bakmadan pasaportunuzu ve euro'cuklarinizi alir karsiginda sigara icki parfum ne aldiysaniz artik verip sizle bagini koparir. ikinci sok dalgasi sizi havalimani cikisindaki yaya gecidinde vurur. artik avrupa'da değilsinizdir. türkiye'deki şöförler size yaya gecidinin bosu bosuna cizilmis cizgiler oldugunu hemen hatirlatir. ucuncu dalgaysa trafiktir tabiki. hele pazartesi ya da cuma aksamustu indiyse ucaginiz. dördüncü ve son darbe (benimde en sevdigim) turk yemekleri. iste o zaman anliyorsunuzki bu kadar abzurt bir ulkeye durmadan, usanmadan neden geri donuyorsunuz.
rusya gibi ülkeden geliyorsanız türk kızlarının çirkin olduğunu anlamak. (bkz:
turk kizlari tedavulden kalksin rus kizlar gelsin)
yavaş hareket eden kasiyere kuyruktaki herkesin istisnasız ayar vermesi. tabi en hızlı farkedilen; trafikte vazgeçilmez bir enstrüman olan sellektör ve korna.
karsidan karsiya gecmek icin bekleyen yayalara kesinlikle yol verilmemesi.
ispanya gibi bizimle akdeniz kültürünü paylaşan bir ülkeden geliyorsanız insanların dış görünüşleri falan değişmez, yaşayışları da çok değişmez. sadece türkiye'deki insanların ne kadar sabırsız olduğunu görürsünüz, bir de herkesin türkçe konuşması ilk başlarda garip gelir. ama 4-5 ay da kalmış olsanız türkiye'ye dönünce sanki 1 hafta önce gitmişsiniz gibi hissedersiniz çünkü şekil olarak bakınca gerçekten bambaşka bi dünya değil ispanya, insanları olsun, binaları, sokakları olsun.
şu şekilde sıralanabilecekler,
1)insanları hiç konsantre olmadan da anlayabilmek.
2)yolların ve binaların çirkinliği, daha doğrusu şehir planlamasının nerdeyse sıfıra yakınsaması ve güzelim şehrin her gelişinizde biraz daha (belirli yerleri dışında) yaşanmaz hale gelmiş olması.
3)insanların size dokunması, özellikle soğuk insanların yaşadığı bir yerden geliyorsanız, bu dokunma olayına alışmanız zaman alıyor.
4)yemeklerin süperliği, kim ne derse desin.
5)her gelişiniz de yeni bir alışveriş merkezi açılmış olması.
7)denizin ne kadar güzel olduğu.
8)otobüslerin balık istifi dolması ve her seferinden otobüste tartışma çıkması.(ben gitmeden önce de vardı bu ve değişmiyor)
9)insanların ne kadar çok çalıştığı ve buna karşılık ne kadar az kazandığı.
10) genç insanların çokluğu, özellikle kadıköy dershane çıkışına denk gelince.
11)pazarlık yapabilmenin güzelliği
12) ayakkabıların ve çantaların ucuzluğu ve kalitesi.
13) boyunuzun aslında o kadar da kısa olmadığı
14) hiç değişmeyen dehşet gazete haberleri ve saçma sapan politikacı lafları
15) her an ülke çok kötü yolda yorumları. her gelişimde hiç değişmeden tekrarlanıyor.
genellikle yaz aylarinda, hele ki istanbul a geliyorsaniz ilk farkedeceginiz kesinlikle hava sicakligidir. havaalanindan ciktiginiz gibi nem orani yuzunden bogulma hissi yasarsiniz.
kuzey ve orta avrupa ülkelerinden gelince, pörtlek basenler, tombul kalçalar, ortamdaki esmer insan yoğunluğu...
sokaktaki kalabalık, çoğu daracık olan kaldırımlar dolayısıyla düz yürüyebilmek gibi bir fırsatın olmayışı.
2 yildir yasadiginiz amerika'dan tatile gelirsiniz. 18 yasindan beri araba kullandiginiz yollarda trafik duzeni degismis, yillardir gidis gelis olan yol tek gidise cevrilmis ama belediye gerekli isaretlemeyi yapmaya tenezzul etmemistir.
soldan aldiginiz darbe ile ankara'nin gobeginde arabanizi dagitirsiniz. acilmis ve kanayan kasinizla arabadan indiginizde etrafinizi vatandaslar sarmistir.
polisin gelmesi saatler surecektir, ambulans biraz daha kisa surede gelse de gitmeniz gereken hastaneyi bulmakta zorlanacaginiz icin uzun bir ankara turu atmaniz gerekecektir. ustelik bu arada telefonla aradiginiz polis memurundan bir de laf yersiniz "bugun haftasonu, cok kaza var siranizi bekleyin seklinde". bir de sarili kafanizla ankara'nin bir ucundan digerine adli tibba gidip sag oldugunuzu ispatlarsiniz. insan ister istemez karsilastirir yasadigi yerde gordukleri ile, tersliklerin farkina varir, uzulursunuz.
ama bir de filmin diger yuzu vardir, farkina vardiginiz diger gercekler. belki kaza yerinde polis ya da ambulans yoktur ortada ama hic tanimadiginiz bir adam bir sise su ile bir baska cocuk bir deste pecete ile biter yaninizda. sonra bir baskasi ustunuzu toparlayip basinizdaki kani silerken "ailen gelmeden kani temizleyelim ki gorunce paniklemesinler" diye sizi teselli eder. sonra arkadaslariniz gelir yaniniza ve elbette aileniz.
dogrudur, insan yurtdisindan turkiye'ye gelince cok seyi fark eder, ama keske farklar sadece mimari ya da yemekler ile sinirli olsa.