yazarların para kazandığı ilk iş
Next (2) - Last Page (77)

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

yıl 1973

izmir milli kütüphane'de gönüllü kütüphaneciyim… kütüphane müdürü ve lise tarih öğretmenim ferruh senan aracılığıyla.

milli kütüphane derneği'nin (şimdilerde vakıf) başkanı avukat (o da şimdiki de mason, oraya başkanlık masonluktan geçiyor sanırım) necdet öklem'in inkılap tarihi teksirlerini yaptım, sonra harman çektim…

benim için inanılmaz bir para verdi…

hemen ikinci ya da üçüncü beyler sokaklarının karşısındaki sokakta bulunan (şimdi yok) kitapçıya gittim ve raftaki, bilgi yayınlarının ilk 54 kitabını (sıralı hepsini bulmam bir mucizeydi) satın aldım. ilki bergman yaban çilekleri… 54. kemal tahir devlet ana.

taş kütüphane böyle başladı.

bereketli bir paraymış.
24 favorites - -
6 yaşımda kaz çobanlığı ile başladım iş hayatıma , 8 yaşımda buzağı çobanlığı ile devam ettim . bunlar aile bütçesine katkı idi para almadım .
17 yaşımda amcamın çayırında ırgat olarak çalıştım , tırpanla ot biçtim . kazandığım ilk gerçek paraydı . amcam iyi bir işverendi benim için , yorulduğumu gördükçe pınara su almaya falan gönderirdi , ruhu şad olsun .
9 favorites - -
yıl 1969

ilkokula gidiyorum. tüplü radyoların olduğu yıllar. siyah beyaz televizyon tek tük zengin evlerinde... açık hava sinemalarına giriş 25 kuruş... internetin adını kimse duymamış. cep telefonu yok. bilgisayar yok. belediye otobüsüne biniş ücreti 25 kuruş. düşünüyorum da şimdi 100 lira ile belediye otobüsüne 4 kere binebiliyorsunuz. demek ki şimdiki 100 liranın değeri olmuş 1 lira... ölçeklersek; 15 bin lira emekli aylığı alanın reel alım gücü 1969 yılına kıyaslarsak 150 lira... bozdur bozdur harca...

1969 yılında bakkallarda 2,5 liraya satılan kader-kısmet seti satın aldım. mahaller arasında, "şans talih kader kısmet 5 kuruş!" diye müşteri aradım. müşteriler genellikle mahallenin çocukları ve tanıdığımız, amca - teyze diye hitap ettiğimiz komşularımız. kader-kısmet setinde 100 tane kazınacak yuvarlak alan var. iğne yardımıyla kazırsınız, içi ya boştur ya da bir numara vardır. numaraya karşılık gelen ödül müşteriye verilir. ödüller: büyük çikolata, küçük çikolata, lastik zıpzıp top, vs. şeyler. boş kazıyan müşteriye de fos verilir. fos dediğimiz şey de küçük dikdörtgen şeklinde gofret. her fosa bir küçük gofret verilir. şansın yaver gider, iyi müşteri tutarsanız yatırımınız 2,5 lirayı 5 lira yapabilirdiniz. 5 lira deyip geçmeyin iyi para. ilkokulun kantininde kek ve gazozun 25 kuruş olduğunu söylemeliyim. bahsettiğim kader-kısmet setini görsel olarak paylaşmak istedim ama internette yok. ben yaştakilerin dışında zaten bu seti bilen de yoktur. o yaz 55 lira para kazandım. bir ilkokul çocuğunda 55 lira olması sıradışı bir olay gözüyle bakılırdı. yani bayağı zengindim.

bunun dışında evimize yakın top sahasında su sattım, meşrubat sattım. kaynamış mısır sattım. akşamları açık hava sinemasının önünde ayçekirdeği sattım. bu söylediklerimin hepsini ilkokul yıllarında yaptım.
7 favorites - -
ben ilkokulda sanayide bir kaynakçıda çalışmıştım. her sabah ve akşam 2 saat kesintisiz dükkan süpürürdüm. öğle yemeğini eve gidip yerdim. devamlı bir şeyler getirir götürür demir profilleri boyardım. üstüm başım pislik içinde saçlarım keçe gibi olurdu. kaynaktan ve demir profilleri keserken çıkan kıvılcımlar kızgın olur kollarımı yüzümü saçlarımı yakardı hep. sanayide çırak olmayı bilenler bilir size orada tanrı bile acımaz. neyse haftam doldu 20 tl haftalık aldım. bu arada bu çok absürt bir rakamdı. hani eflansyon böyle değildi ama diğer çıraklar günlük bu kadar alıyordu. ulan kapıya yardım toplamaya gelseler çıkarıp vereceğin paraydı. çok şaşırıp üzüldüm hiçbir şey söylemedim tabii ama çok içerlendim. planlarım vardı. evdeki herkese bir şeyler almayı düşünmüştüm ufak çaplı. para azdı ama olsun içimde çok büyük bir heyecan vardı. önce pastaneye gittim 15 tl ye eve pasta aldım. ailesine gerekli özeni göstermeyen adam eksik bir adamdır çünkü geri kalan 5 tl ye ise o zamanın modası olan ama çakma casio dandik bi saat aldım. saat hemen bozuldu tabi. lakin evde aldığım pastayı yerlerken ne mutlu olmuştum bi bilseniz. sonra uzak bir odası vardır evin gece oraya giderdim normalde bazen yaramazlık yapınca en karanlık yer olduğu için orada tecrit edilirdim korkardım oradan. kendim gittiğim zamanlar ise korkmazdım. oraya gittim haftalık konusunda haksızlığa uğradığım için gizlice kimseye göstermeden ağladım. sabah 7 den akşam 8 e kadar çalışıyordum. şimdi bakıyorum da ulan patron sen ne orospu çocuğu merhametsiz sevgisiz bi herifmişsin. ahlaksız bir ustadan ölümsüzlük iksiri öğretse yine öğrenmeyi red ederim.
6 favorites - -
simit.
%100 kâr verir. tabi fırınlar hâlâ aynı oranla veriyor mu bilmiyorum. çocukluğumda 3 yaz satmıştım. evin bütün mutfak alışverişini yapıyordum.
hani şimdi sataşanlar olacaktır da işsizseniz ve acil para yapmak gerekiyorsa simit satmak iyi bir fikir.
1 favorites - -
dokuz çocuklu kalabalık bir ailede büyüdüm. babam memur emeklisiydi. iki abim istanbul'da üniversitede okuyordu. bir abim ve ben de çalışıyorduk. yediğim bir dayaktan sebep gurur yapmış ve ortaokul birinci sınıfta okulu bırakıp sanayide çıraklığa başlamıştım.

aldığım haftalığı, evin geçimine katkıda bulunmak için olduğu gibi babama veriyordum. bu yüzden neredeyse bir yıldır kazandığım(!) bu paraları saymak istemiyorum.

oturduğum evden yeni sanayi yaklaşık 8 kilometre. minibüs masraflı olduğu için yürüyerek gidip geliyoruz. bazen benden dokuz yaş büyük olan abim kıyamıyor, el arabasının içine minder koyup (kendisi daha fazla yorulma pahasına) beni sanayiye el arabasıyla götürüyor. ama çoğu zaman tek başıma, yürüyerek gidip geliyorum.

neyse, uzatmayayım.

bir cumartesi günü eve dönerken, eski sanayinin içinden geçiyordum. (bir üst caddede mezarlık var. korktuğum için akşamları eve dönerken mecburen yolu uzatıyorum ve 'eski sanayi'den dolaşıyordum. ne var ki geç saatlerde eski sanayi de korkutucu olabiliyordu.)

dükkanlar kapanmış, eski sanayi ıpıssız. uzakta bir dükkanın ışığının yandığını fark ettim. bir parça da olsa korkum hafifler diye ışığa ulaşmak için adımlarımı hızlandırdım. nefes nefese dükkanın önünden geçerken yerdeki demirlere kaynak yapan güleç yüzlü yaşlı adam bana seslendi.

- oğlum, nereye gidiyorsun bu saatte?
+ eve gidiyorum amca.
- neden üst caddeden gitmiyorsun?
+ hiiiiç.
- çalışıyor musun, okuyor musun?
+ yeni sanayide, mobilyacıda çalışıyorum.
- kaç para haftalık alıyorsun?
+ 20 bin lira.
- yarın çalışacak mısın peki?
+ yoo, neden sordun ki?
- benim çırak yarın gelmeyecek de. yetiştirmem gereken bir iş var, tek başıma zor oluyor. yarın bana yarım gün yardım edersen sana 10 bin lira veririm.
+ babama sormam lazım.
- tamam. baban izin verirse yarın sabah yedi buçukta gelirsin. gelemezsen de canın sağ olsun.

ne mezarlık korkusu kaldı o an, ne de eski sanayinin ıssız sokakları ürpertici geliyordu. yol boyunca hayal kurdum. kazanacağım 10 bin lirayla neler alabileceğimi hesapladım. babama haber vermemeyi düşünmüştüm çünkü haber verirsem kazanacağım parayı babama vermem gerekecekti. ama pazar sabahı erkenden evden çıkma sebebimi açıklayamayacağımı ve biraz da vicdan azabı çekeceğimi düşünerek babama söylemeye karar verdim.

babam ilkin izin vermek istemedi. "hafta içi zaten yoruluyorsun, yarın dinlen" dedi. adamın zor durumda olduğunu söyleyip ikna ettim.

ertesi sabah, sözleştiğimiz saatte yaşlı adamın dükkanına gittim. öğleye kadar çalıştık ama iş bitmedi. yaşlı adam çekinerek "oğlum, iki saat daha bana yardım eder misin?" diye sordu. "zaten iş bitmedi ki amca, tabii yardım ederim" dedim.

adam, dükkanın üstündeki evine çıktı ve elinden bir tepsiyle indi. tepside bir tane somun ekmeği, bir kase çizik zeytin ve bir su bardağı çay vardı. "evde pek hazırlık yoktu. karnını bununla doyur" diyerek tepsiyi uzattı.

itiraf etmeliyim, başlarda pek hoşlanmamıştım menüden ama belki hayatım boyunca en iştahla yediğim yemekti.

yaklaşık iki saat sonra işi bitirdik ve yaşlı adam çıkardı, 20 bin lira para verdi. "10 bin lira verecektin amca" dedim. "yarım gün içindi o para" dedi gülümseyerek. işin daha da güzeli, eve geldiğimde babam o paraya dokunmadı.

üzerinden tam 35 yıl geçti. o çizik zeytinin tadını hiçbir sofrada bulamadım... ve o 20 bin lira harca harca bitmedi.
16 favorites - -
4-5 yaşında falanım, antalya'ya babamın müdürlük yaptığı otele gittim takılıyorum.
çok konuşan da bi çocuğum, sürekli soru soruyorum. babam da haklı olarak bezmiş tabi, 'sen sayit abine git o sana iş versin' dedi. * aa dedim süper, ben heyecanla koştur koştur gittim 'sayit abi babam gönderdi beni, bana iş verecekmişsin' diye :)

neyse sonra babam ofiste çalışırken resepsiyondan kızların kahkahalarını duyup 'nooluyor burada' diye dışarı fırlamış bi hışımla, kızların bazıları kaçışmış bazısı kızarmış. bakmış ben de ortada bön bön bakıyorum, anlamış tabi bir gariplik olduğunu almış beni hemen. soruyor 'ne oldu orada' diye?
ben de 'bir şey olmadı ben iş yapıyordum' dedim.
'ne iş yapıyordun peki' dedi.
'sayit amca bana resepsiyona git, kızların memelerini elle, hangisi sert hangisi yumuşak gel bana söyle dedi, ben de o işi yapıyordum' dedim. 'hatta benim boyum yetmiyordu kızların memesini ellemeye, onlara xx abla kulağına bir şey söylemem lazım diye kandırıp onlar eğilince elliyordum' diye de ekledim*, babam tabi mavi ekran verdi hahaha.

babam akşam yemekte sayit amcaya diyor 'nasıl iş vermişsin çocuğa' diye, o da diyor 'öğrensin işte ahahaha, ileride işine yarar .d' *

sonra da gidip kazandığım parayla babama gofretle kola almıştım:)
67 favorites - -
ilkokul kantininde çalıştım birkaç defa ilkokul öğrencisiyken. ücret günlük 1 simit ve 1 içecekti :)

matematiği iyi olan öğrencilere veriyorlardı bu pozisyonu. öyle arkamızda dayımız yoktu işe girebilmek için.
1 favorites - -
91 senesi
kumkapı da babamın mekânı ve yaz ayı...
rahmetli ciguli masalardaki turistlere akordeon çalmak için yanaştığında babam ve babam gibi mekân sahipleri tarafından uzaklaştırılmakta o zamanlar...
"abe ne kızarsın agacım" diyerek başka masalara doğru yol almakta...
masalar hep arnavut kaldırımı taşı yollarda serili..
o kadar hevesliyim ki bi komi ceketi bulup giymişim. ceket yerleri süpürüyo.. küllükleri sildim sildim. silerken de sayıyorum. gece iş bitimi yevmiyemi isteyeceğim çünkü babamdan..
kendi kendime dedim "ulan küllük başına kaç lira istesem acaba?"
bu hesap kitap kafamda dönüp dururken masalardaki kirli küllükleri de değiştiriyorum. yanından geçtiğim müşteriler "ya ne tatlı bir çocuk" deyip ceplerimi para ile dolduruyorlar.
sonunda küllük başına 1000 tl istemeye karar verdim.
100 küllük sildim. 100.000 tl isteyecektim babamdan.

babam gece bitimi kuytu bir masada adisyonları hesaplarken yanına yaklaştım. "baba, bugün 100 tane küllük sildim. tanesi 1000 tl den 100.000 tl eder. paramı alabilir miyim?" dedim.
adisyonlar elinde kafasını kaldırıp bana baktı, gülümsedi kendi kendine ve saydığı para demetleri arasından bir adet 100.000 tl lik banknotu sıyırıp bana uzattı.
sevinçle alıp cebime bahşişlerimin arasına koydum. hepsini tekrar saydım 131.500 tl param olmuştu.
gece 2-3 demeyip bizi bekleyen annem kapıyı açtığı gibi kazandığım parayı ona verdim.
"ooo benim oğlum büyümüş te eve para getirir olmuş" dedi rahmetli..
güzeldi o günler.
para kıymetliydi.
alnımızın teri ekmeğimizin tuzu vardı...
3 favorites - -
2014 yılında bir beleşçiye kütüphane uygulaması yapmıştım. iflah olmaz bir beleşçi olduğu için 150tl’sini zor almıştım. beleşçilerden nefret ediyorum.
2 favorites - -
Next (2) - Last Page (77)