iflah olmaz bir kesinlik bağımlısı olmak.
evet. netleştirmeden duramıyorum. havada asılı hiçbir şeye tahammülüm yok, yarım kalacak gibi olan her şeyi hemen olumlu ya da olumsuz sonuna erdiriyorum, anlaşılmamış gibi görünen her şeyin altını çiziyorum, iki arada bir derede ne varsa canına okuyorum. köprünün bir ayağında tamir edilemez bir sorun varsa ama yine de geçmeme izin veriyorsa, yok hayır ya bir gün yıkılır ya bir gün düzelir öyle mi böyle mi derken, köprüyü yıkıyorum.
yurt dışına taşındığımdan beri en yakın arkadaşım olan biri vardı.
o da tesadüfen benimle aynı tarihlerde taşındığı için ikimizin de başka kimseyi iyi tanımadığı bu yerde birbirimizin en iyi arkadaşı olmuştuk. hani her hafta sonu ee ne yapalım diye birinin diğerine mutlaka sorduğu ve boş zamanların birlikte geçirildiği.
bu sırada o geldiğinden beri birer ikişer iş değiştirir ve bu iş aralarında ihtiyacı olduğunda benim evimde kalırken benim iş yoğunluğum geldiğim günden itibaren hiç değişmedi ve hep gece gündüzlüydü.
bu, görüşmek için zaman ayırmama da engel değildi.
sonra bu kişi görece iyi kazandığı daha stabil bir işi sonunda buldu ve sabancı gibi bir ajandaya sahip oluverdi.
“aramşsn ama mşglm yhaa şekerim” tadında bir karakter.
meşgulüm dediği iş de şey emlakçılık
* neyse emek verilen hiçbir iş diğerinden değersiz değil ama stres seviyesi benimkinden hayli düşük, yani ekipçe tek gündemleri başarılı olduklarını göstermek için mutlaka hermes bir çanta takıyor olmak. dubai ve ilginç dinamikleri.
neticede ben hafta sonları ya da hafta araları fark ettim ki o kendini birdenbire benden daha meşgul ve önemli bir pozisyona konumlandırdığı ve bana böyle davrandığı için sürekli ben stand by'da onu bekliyorum, hanımefendi buyurursa plan yapalım diye.
nihayet bunun ben olmadığıma karar verdim ve bu ilişkiyi kafamda sonlandırdım.
bu noktada aslında zaten artık seyrek görüştüğüm bu kişi hayatımda olmaya arada bir görüştüğüm o arkadaş pozisyonunda devam edebilirdi. ya da o ararsa ve görüşmek isterse canım istemiyor deyip bir dahaki sefere kadar kesip atabilirdim.
ama benim kesinliğe ihtiyacım vardı. arada bir'e değil, ya hep ya hiç'e ihtiyacım.
ve kendisine artık hiçbir şekilde onu görmek istemediğimi dosdoğru söyledim gitti.
bıçak gibi.
kesinlikler, keskinlikler, bıçaklar, köprüler.
kabul, en sevmediğim değil, en sevmek istemedim huyum bu.
ama seviyorum.
kendimle kendimin toksik ilişkisi diyebilir miyiz?
havada kalan soruları sevmem.
diyelim gitsin.