aslında tam adı aşağıdaki gibi olan, kişisel izlenimlerime dayanan ve çocuklukta sahip olunan ilk bisikletin kişilik gelişimi üzerindeki etkilerini deneyimlerden yola çıkarak incelenmesinden başka birşey olmayan bir analizi kutsal bilgi kaynağısatırları arasında gün yüzüne çıkarmayı uygun görerek, bu konu hakkında dert ve tasa içinde olabilecek kişileri dertlerinden kurtarmayı amaç edindim. format dahili olup olmadığı tartışılabilecek bu analizi buraya ekleyerek sözlüğün sevgili ebesine yaptığım katkıdan dolayı üzüntü duysam da, paylaşma dürtüsüne yenik düştüğümü eklemek isterim.
buyrun okuyun:
**
"sari vitesli kontra bmx bisikletlerin, kirmizi chooper tipi arkalikli önden pedalli 3 tekerlekli yamuk beldesan bisikletlerin yarattiği duygusal bozunmalar üzerindeki tersindirici etkisi"
herşeyden önce, temmuzun 25 inde, guneşin adamakıllı göze girdiği akşam vaktinde, tan vaktinin son derece uzağında kaleme/klavyeye/notepad'in yalın ama aynı zamanda da sevimli ve asla bitmez sayfasına dökülen bu yazı, yazanın herhangi bir iddiası üzerine kurgulanmamış, tamamen sabahın erken saatlerinde duyulan minik geçmiş
öyküsünden çağrıştırılmıştır. konu içinde adı geçebilecek olan kişilerin hayal ürünü ya da gerçek olması önemli bir ayrıntı değildir, bununla birlikte gerçek olsa bile sadece yazanı ve okuyucuyu ilgilendirir. bu nedenle çıkarılan sonuçlar kaale alınmaz kriterlerdedir. duyrulur.
***
80'li yıllarda geçirilen çocukluğun altın çağını hatırlayan zihinler bilirler,zamanın en büyük harikalarının arasında lunaparklarda ışıl ışıl parlayan dönmedolaplar, belli bir yaş grubunun üzerindeki kişilerin asla binmeye yeltenemeyecekleri zincirli uçuşan salıncaklar, tv'lerde bolcana seyredilegelen türk yapımı filmlerin pavyon ve disko sahnelerinde parıldayan ve çok önemli ayna parçacıklarından oluşan beyaz top ve 8 yıldır body building yapan çam yarması abilerin, mahalle aralarına serpiştirilmiş boy boy karete salonlarının müdavimlerinin bile sahip olamayacağı "vatka dopingli" omuzlar, ceketler, gömlekler ve hatta tişörtler. ki bu tişört denen şeyin ayrı bir anısı ve çocukluğumda bile zihnimi karıştıran bir kargaşa yaratmışlığı da vardır. o yıllarda tişört kelimesi türkçemize henüz kazandırılmadığından ve türk dil kurumunun bunun yerine geçmesi için ürettiği bir kelime ya da "alttan giyişli üst örteceği" gibi bir tamlama yokken ve bu durum tamamen göz ardı edilirken, bu minik kumaş parçalarından yapılan her türlü giyeceğe bir kısım kişiler penye, bir kısım kişiler blüz ya da bulüz derken neden bahsettiklerini anlamaya çalışır ve giydiğim tişörtün kimliği konusunda derin şüphelere düşerdim. sonralarda insanların bu konuda sergiledikleri inatçı tavır, kafa karışıklığımın kalıcı hale gelmesini sağladı zihnimde. bundandır, bu kelimeler arasında sanki var hissi verilen farkı bilmemem hala.
her neyse, vatkaların ve beyaz topların gölgesinde geçen bir çocukluğun arasından sıyrılan bir grup tuhaf masalın, öykünün ve çocuk aklıyla şekillenen ve hala da doğruluklarını ve basitliklerini koruyan bir grup dünya görüşünün ardından bu güne kadar geldim. ve günün birinde, arkadaş toplaşması olarak bilinen bir aktivitenin ardından aynı koltuğu ve sohbeti paylaşmaya başladığım bir yetkin ve bilir kişi tarafından son derece açık bir şekilde soru yağmuruna tutuldum. neydi bu soru yağmuru? ve ben bu yağmurun altında bazı büyüklerimizin düşünebilecekleri şekilde "ne yapacaktım" sorusuyla başbaşa kaldım. evet sevgili okuyucu, aynen böyle.
***
her çocuğun arkasından sürüklediği bir grup anısı ve eşyası vardır. bilinen en eski iki oyuncağımın, şu an ben bu satırları yazarken bana bakıyor olması gibi sihirli bir durum her daim yaratılabilemezse de bu önemli değildir. o yaşlarda edinilen her türlü envanterin kişilik üzerinde derin izler bıraktığı gerçeği bilimsel olarak kanıtlanmamış olmasına karşın, bu konuda bir araştırma yapılmasına kanımca gerek de yoktur.
şimdi, yukarıda saydığımız bir grup 80li yıllar materyaline bir kaç ekleme yapalım ve en sonunda nihayet sadede gelelim. bmx bisikletlere. yaygın adıyla ve telaffuzuyla aynen "bemiks" bisiklet hatta.
çocukluğun ilk başlarında sahip olunduğu varsayılan beldesan ve pinokyo, hüdaverdi ve bisan isimli takdire şayan markaların sonrasında yurdumuza gelen ya da geldiği rivayet edilen bir bisiklet ya da tür adıydı bemiks. hatta yaşça daha büyük bir yakınımdan edindiğim bilgi sayesinde, bu bmx bisikletlerin bir kısmının beldesan markası altında çıkarılmış olduğunu ve her nedense "bemiks" olması gereken bir takım bisikletlerin de hayat bulduğunu söyleyebiliyorum.
bazı zihinlerin oluşumunda, tam olarak çocuklukta sahip olunan bisikletlerin renkleri ve tam olarak teknik özellikleri son derece önemliydi. işte tam burada hatırladığımız ve hatırlatılanların üzerine yoğunlaşarak, bisiklet üzerine karakter tahlili işlemine bir anlığına değinecek ve ardından da bu karaktere sahip bireylerin yaşamları üzerine eğer satırlar ve kişisel sabır izin verirse atıp tutacağız el birliğiyle. pardon tartışacağız demeliydim.
öncelikle, 80li yılların ilk başında tüm yurdu tıpkı demir ağlarla sarmış olan beldesan, bisan ve özellikle de pinokyo konusunda bildiklerimizi ve hatırladıklarımızı aktaralım. aktaramadığımızm bölümler ve ayrıntılar için dışarıdan yardım alalım.
beldesan: marka özelliklerini ve değerlerini net olarak hatırlamasam ve sahip olduğumda bisiklet markasını okuyamayacak kadar sefil ve cehaletin kalın ağlarıyla örülmüş, aklı duruma göre 5 ila 10 karış havada bir çocukken sahip olduğum bisikletin adıymış kendileri. bu nedenle, bu bisiklet hakkında kendi gözlemlerime dayanarak bir yorum yapabileceğim net olarak. ben bu güne kadar o bisikletin hakkında "kırmızı" ve arkadan eklenmiş 2 tekerlekten birinin çıkarılmış olduğunu anımsamak dışında pek bir şey hatırlamıyor idim fakat bu konudaki yardımlarını esirgemeyen ve sanki bu günü bekleyen ve cevabı aklında tutan sevgili ağabeyime buradan sevgilerimi gönderiyorum. evet sayın okuyucu. bir şekilde bildiğin üzere benim bir kırmızı beldesan bisikletim var idi. teorik olarak 3 tekerleğe sahip ama pratikte pek bir 2,25 tekerlekli, arkasında uzun chooper tipi yaslanma demiri olan bir bireysel taşıma aracı. toplu taşıma aracı da diyebiliriz buna, çünkü o vakitlerde en yakın arkadaşım olan ve cüsse olarak beni rahatlıkla ikiye katlayan pek sevgili bir çocukluk arkadaşımla beraber tepesine tünerdik. ben minik ve duruma göre tıfıl bir çocuk olduğumdan dolayı, ikimizi bir yerden bir yere götürmek üzere eyleme geçmesi gereken taraf oydu. bir nevi kas ve beyin gücü ortaklığı da denebilirdi arkadaşlık tipimize, özellikle de kırmızı bisiklet söz konusu olduğunda. şimdi, bu kırmızı bisikletin üzerimde bıraktığı etkilerden bahsetmek gereği duyar isek, ve yukarıda verdiğimiz bir grup bilginin ardından karakter analizine geçer isek diyebiliriz ki öncelikle ilk aklımıza gelenlerin üzerinden, çocukluğunda 2,25 tekerlikli bir adet kırmızı bisiklete sahip tıfıl çocuklar, kendilerini düşünme ve beyin gücüne yöneltmiş bireyler olarak toplumda bir kimlik belirlerler ve bu şekilde anılırlar. öte yandan, arkasında chooper tipi yaslanma yeri olan bir kırmızı bisiklet, diğer bisikletlerden farklı olarak, neredeyse yere düşürülmüş iki ucu sivriltilmiş kalemi almak üzere eğilmek tadında bir eylemi yapmanızı gerektirmez bir ergonomiye sahiptir. bu nedenle bu kişiler ileriki yaşamlarında rahatlarına düşkün olacakları gibi, sırtlarına batan demirler sayesinde, aynı zamanda da olmasını istedikleri rahatlık durumda da rahatsız olacaklardır. rahat batacaktır kısaca. özetle ifade etmek gerekirse, rahatsız tipler olacaklardır bunlar. her durumda çelişkiyi içlerinde barındıracaklardır bir nevi. sırta batarak rahatsız eden ama aynı zamanda da vücudun olabildiğince rahat bir pozisyonda durmasına neden olan bir konforsuz konforun gölgesinde geçirilmiş yıllar, kişilik gelişimini olumlu ve olumsuz etkileyecektir. fakat, diğer bisikletlerle kıyaslandığında belki de daha az önemli/zararlı bir durumdur bu.
gelelim, sahip olunan ilk bisikletin diğer aksamlarından olan fren kollarına. ilerleyen senelerde piyasaya sürülen ve 0km. kırmızı lamborghini etkisi yaratan vitesli bisikletlerin dokunmatik frenlerinden ve büyüklerin bisikletlerinde kullanılagelen çift fren sisteminden ayrı olarak, o vakitlerde piyasaya sürülmüş ve tüm yurtta satılmış 8 yaş altı beldesan bisikletlerde olan, demirden mandallı, gidonun sağ tarafına konumlandırılmış tek bir fren olarak gözümüze çarpar bu aksam. peki nedir bu fren sisteminin ya da basite indirgenmiş çalışma sisteminin şekli ve kişi üzerinde etkisi? öncelikle bu soruyu, bu fren sisteminin ne olduğunu anlatmaya başlayarak cevaplandırma yoluna gireyim yazar olarak.
geleneksel anlamda bahsedilen bisikletlerin iki tip çalışma prensibi vardır. birincisi, ilkokulu başarıyla bitirmiş, karne hediyesi olarak kazanılmış iki tekerlekli, zincirli, vitesli bisikletlerin pabuç tipi fren sistemidir. pabuçların, dönen tekerleğe sürtünerek yavaşlatması prensibiyle çalışır. ikincisi ise, ilkokulu yarılamamış ve genellikle de 4. ya da 5. sınıfı bitirmemiş ve bu önemli sınıfların ardından edinilmiş süper hiper teknik orta büyüklükteki bisikletleri kullanmaya hak kazanmamış bireyler olarak tabir edilebilecek hedef kitlenin kullanımı için tasarlanmış, daha az tehlikeye sahip, ön tekerleklekten idare edilen pedallı bisikletlerin sahip olduğu fren sistemidir. bu fren sistemi, diğer bisikletlerde bahsi geçen "pabuç" sistemi ile tekerleği durdurma aksiyonundan son derece farklıdır. sadece ön tekerleğin çarkının dönmemesi üzerine kurulmuş bir fren sistemidir. bu bisikletlerle yüksek hızlara çıkmak, hem bisiklet boyu hem de tıfıl bisiklet sürücüsü için mümkün olmadığından, olsa bile bu yüksek hızlara muhakkak sahip olunan anne bir dur diyeceğinden, fazla karmaşık bir fren sistemine ihtiyacı duyulmamıştır. gel gelelim bu fren sistemine sahip bireyler üzerindeki etkilerine. öncelikle, bu fren sistemini kullananlar ve yaşayanlar bilir, duruma göre 1 kişinin bile sıkmaya yetmediği bir demir mandaldır bu freni devreye sokan aksam. kullananı bezdirir ve alternaif yollar aramaya iter. her daim kullanılabilitesi olmayan bu alternatif yollara rağmen kullanımı gerekli olduğu için, bu fren sistemi kullanıcısı bireyin "inatçı" bir kişiliğe sahip olmasına ve aynı zamanda da "çözümsel" olmasına yol açmıştır. bu kişiler, zorda kaldıkları zaman beklenmedik güçlere sahip olmak üzere doğal yollardan eğitilmişlerdir bu sayede. fren kolunun kullanılabilinmesi için bir anlamda minik bir rambo olmak gerekmesine karşın, bu bireyler gerekirse rambo olabilecek kararlılığa sahiptirler. diğer taraftan, bu fren kolunun kullanım zorluğu kişiyi son derece sabırlı bir hale getirmek üzere uygulanan bir taktik olarak da yer alır. dayanıklı, yerine göre güçlü, kararlı ve kontrole sahip sakin bir ırk yaratılabilmesi için yeterlidir bu fren kolları.
öte taraftan bu inatçı kararlılığın yanı sıra geliveren bir öngörü ve düşünerek haraket etme özelliklerinin bu bisikletler tarafından nasıl kazandırıldığına. şöyle ki; yukarıdaki satırlarda, bu bisikletin fren sistemini anlatmıştım. ön tekerlekten iki pedal ve çarkı durduran bir manivelamsı bişiy. şimdi, bu bisikletin hız ve tekerlek sistemini inceleyeceğiz. 8 yaş altı bisikletlerin olması gerektiği üzere bu bisikletler minyatür bebek tipi bisikletlerin iki boy büyüğünden başka birşey değildir. dolayısıyla ön teker çapı ve arka teker çapı çok büyük değildir. bu nedenden dolayı, bu minik çaplı tekerleğin hızlı dönebilmesi için, tekere sabitlenmiş pedalları o hızda çevirmek lazım gelir. pedalın her 360 derecelik turuna karşılık tekerlek bir tur döndüğünden dolayı hız elde edilmek isteniyorsa, hız= yol/zaman denklemine dayanarak, "zaman"ın azaltılabilmesi gerekmektedir. bu da, ufaklığımızın bir formula yarışçıcı olma isteğinin ancak pedalların 360 derecelik dönüşü için harcanan zamanı 3/4 oranında düşürmesi durumunda gerçekleşebileceğini söyleyebiliriz rahatlıkla. fakat, 4-5 yaş grubu mensubu bir çocuğun sürekli kas gücünü hesaplayabildiğimizde bu durumun ne kadar "ihtimal dahili" olduğunu kendi gözlerimizle göreceğizdir ve bu durumda ortaya pek de michael schumacher, mika hakkinen profilinde çocukların çıkamayacağı gerektiğini anlamak zor olmaz. peki, bu durumun psikolojik etkileri ne olur?
kırmızı bir beldesan bisiklete sahip 4-5 yaş sınıfı küçük bireye edindirilmiş güzel özelliklerden biri olan, dış dünyaya özgürce çıkabilme ve dahil olma hakkı ve bir anlamda kendi sınırlarının üstüne çıkabilmesi için bir araç olan bisiklet'in neden olduğu şeylerden biri, "merak"tır. evet. küçük cocukların doğal olarak sahip oldukları bu "merak" kavramına bir de büyümüşlük hissi katılınca, ister istemez geliveren "öğrenme" hissinin ardından, bir grup insanın "haşarılık" olarak nitelendirdiği şeyleri yapmaya muktedir olacaktır konu çocuğumuz. nedir peki bu?
bir nevi uzakları keşfetme isteği, zincirli bisikletlere öykünme ve kanatlarını yeni kazanmış bir merak sepeti olarak büyüklerin arkasına takılma ya da yaşıtlarıyla birliktle, bulunulan mevkiinin uzakları olarak bilinen ve korkulan bazı noktalara seferler düzenleme isteğini de beraberinde getirir. kanatlarını yeni kazanmış küçük kuşlar, bulutların tepesine çıkabilecek kadar güçlü ve yetkin sanırlar kendilerini. yarı yolda geri dönmeyi sonradan öğrenirler. herneyse, bu keşfe duyulan açlık ve bireyin içine düştüğü "haşarma" durumu, eylemi de beraberinde getirir. ve ilk fırsatta, tehlikeli bir görev edinilip bu görevin yerine getirilmesi için canla başla çalışılır. görev mahaline grup olarak yapılan harekatlar, önden pedallı kırmızı chooper tipi arkalıklı beldesan bisikletin pedallarına abanmış bir tıfılın hayatı ve bundan sonra kendisine belirleyeceği karakter gelişimi açısından büyük rol oynar. bu tip çocuklar, yaşça büyük bireylerin peşinden sürüklenen, tekerlek çapı nedeniyle hiçbir zaman ulaşamayacağı ışık hızı sayesinde yokuşun en aşağısında kalan, ve acil kaçış anında yakalanmaya en müsait olan tiplerdendirler. ne olur da olur peki bu durumun sonunda? öncelikle, çok erken yaşlarda bilinçlenirler. atıldıkları birbirinden zırzop tehlikelerle bezeli görevlerin evelisinde, eğer eylemlere devam edeceklerse son derece ayrıntı manyağı olmaya başlayacaklar, aynı planı 50 değişik yerden görmeye çalışacak ve fiziksel yetersizlikten dolayı doğan yakalanma korkusunu "ayrıntı"ları didikleyek bulabildiği çıkış yollarıyla yeneceklerdir. öte yandan, bu zorlukların üstesinden gelme yetilerinin dur durak bilmeden gelişiyor olmasına karşın, çok kısa sürede bu tip hayati görevlerden bıkacaklar, kendi yaşından büyük bireylerin düşüverdiği sonsuz açlık dürtüsünü hissetmeyecekler, tutarlı, kararlı, konrtollü ve mantıklı bir yapıya sahip olmanın temellerini çoktan atmış olacaklardır. bu durum, ileriki yaşlarda belki bir tür "macera düşkünsüzlüğü" gibi görünen bir duruma yol açabilecek ama hiçbir zaman, keşfetmeye duydukları isteği gölgelemeyecektir. dolayısıyla bu bireyin, ileriki yaşlarda, ayrıntı delisi, zorluklarla baş edebilme yetisine sahip ve fren kollarından kaynaklanan inatçılığa sahip olacağı ve ikinci derecede ise, yaşanılan maceraların etkisiyle kısa sürede bilinçli, kontrollü, mantıklı ve dolayısıyla tedbirli ve ayrıca öngörü yeteneğine sahip olmuş olduğunu düşünmek yanlış olmayacaktır. çocuklukta sahip oldukları bir adet kırmızı beldesan bisiklet, karakterlerinin anahtarıdır aslında.
gelelim arka tekerleğe ve o tekerleğe eklenmiş 1 veya 2 adet olan minik tekerleklerin sürücü olarak da bilinen çocuğun karakterini nasıl etkilediğine.
arka tekerleklere eklenmiş çift tekerlek, konu çocuğun bisiklete binme süresince değişikliğe uğrayan ve bir süre sonra tek sayıya düşen, şamrel diye bilinen şişme lastiklerden değil, metal çarkın etrafına geçirilmiş sert lastikten meydana gelen bir tekerlek biçimidir. zamanla aşınır ve aşındıkça yere değmez olur. bu durum küçük çocuğun farkında olmadan üç tekerleğe sahip yamuk bir bisiklet kullanmasına neden olacaktır. bu durumu okumaya çalışalım psikolojik gelişim açısından. çok ilginç bazı dataları edinebileceğimiz çok önemli bir konudur tekerlek sayısı ve tipi. muhakkak ki atlanmaması gerekir. yaş grubu nedeniyle dahil olunan tehlike çemberi sayesinde büyüklerin dikkatini çeken bu havada 2 minik tekerlek durumu, genellikle büyük kişinin dengesiz hükmüyle çözülür. eklenmiş iki tekerlekten biri çıkarılır, bu eylemin ardında yatan sebep, çocuğun artık iki tekerlekli döneme hazırlanması gerektiğinin düşünülmesi ve bir anlamda o tıfıl çocuğun büyüdüğünü zannetmektir. üç tekerlek pratik olarak olmasa da, teorik olarak iki tekerleğe yakındır, dolayısıyla tekerleği söken birey açısından son derece heyecan ve duygu dolu bir durum yaratır. fakat, bu durumun bizim minik çocuk sürücümüz üzerindeki etkileri o kadar da masum değildir ve olmayacaktır. öncelikle, tam bu konuyu gözünüzde canlandırmanızı rica ediyorum sayın okuyucu. önden görünen bir “iki tekerlekli bisiklet” düşünün. arka tekerleğe, size göre solda kalan bir 12-15cm çaplı, erimiş bir lastiğe sahip olduğunu zihninidde canlandırın. dengede durmak için doğal olarak size göre sola yatık, sürücüye göre sağa yatık bir bisiklet elde etmiş olduk. nedir peki bu durumun etkileri? hemen yerinde inceleyelim:
hayatın zorluklarıyla küçük yaşlardan bu yana yüzleşmiş ve kaderin affetmeyen sillesiyle bir adet chooper tipi arkalıklı, önden pedallı, demir mandallı, hız yapılamayan bir beldesan bisiklete sahip olmak gafletinde bulunmuş küçük ve masum çocuğumuz, her durumda kendine bir çözüm yolu bulabilmiş ve bisikletin yaradılışından gelen durumlarla başetmeyi başarabilmiş, zor da olsa o bisikletle yaşamayı öğrenmiş. sınırlı mekanik bineğiyle arasında bir anlaşma, iletişim sağlamıştır. artık karada ölüm yok diye düşünmektedir. hayat ne kadar da kolaydır. işte, o güne kadar kurduğu gerçekliğin ve mantık zincirlerin kırıldığı bir nokta olan ve ergin kişi olarak da tanınan ebeveyni sayesinde yapay bir dengesizliğe maruz kalmıştır. yamuk bir bisiklete sahiptir artık. ne olur peki bu durumda?
yıllardan beri yürüttüğü mücadelenin tekrarlanması ve o güne kadar büyük bir dikkatle yapılmış hesapların hepsini sil baştan yapması gerekmektedir bir kere. artık bisikletle bir arada olduklarında sahip oldukları uyumun yerinden yeller esiyordur, ağırlık merkezleri başka bir noktaya taşınmıştır artıkın. ki bu durum, bir çocuğun yaşayabileceği en yoğun travmalardan biridir. ne olur sonunda ve nasıl etkilenilir? öncelikle değişen denge merkezleri, çocuğun yerleşik gelişimini altüst eder, hayattaki hiçbirşeyin onun inandığı şekilde olmadığını öğrenir. öte taraftan, gerçek denen şeyin de aslında öğretilen şekilde bir kalıba sahip olmadığına inanır ve hatta biraz daha ileri gidersek, duygusal açıdan en azından gerçek diye birşeyin bile olduğunu inkar edecek düzeye ulaşır. bir anlamda, içinde bulunduğu zaman ve mekana, kurallara, inançlara ve diğer bireylerin gerçek ve doğrularına karşı isyankar bir tavır içine girer. sağa yatmış bisikletin tepesinde düz durabilmek için sola yatar vaziyette durması ve yol almak istiyorsa deformik bir vaziyette pedallara abanması gerekir. bu şekilde binilen bisikletten hayır gelemeyeceği gören gözler için oldukça belirlidir. hayatın taşlı yollarıyla tanışır. sağa yatmış bisikletin üzerinden sola yuvarlanır dengeyi kuramayıp, bazen bisiklet onun dengesini altüst eder ve sağa yuvarlanır. dizleri, dirsekleri, kafası yaralarla dolmaya başlar, için için kanayan bir çocukluğa yelken açılmış olur. artık üzgündür çocuk ve hayatı boyunca sürecek olan bir reddedişin içine düşer. ilk alındığı günden beri çok büyük sevgi duyduğu güzelim kırmızı chooper tipi arkalıklı beldesan bisikleti artık vahşi bir hayvana dönüşmüştür. içten içe duyduğu sevgi, duyduğu kızgınlıkla birleşir. sevgisi nefrete karışır, nefreti üzüntüye, üzüntüsü de zaman içinden çıkıp gelir, gözlerine yerleşir. yamuk bisikletli günlerinden kalıvermiş bir dengesizliğin merkezinde yaşadıkları için sarsak yürürler ve hayatları boyunca, çocukluklarının en büyük mutluluklarını ortadan ikiye yırtıveren üç tekerlekli bisiklet sayesinde kaybettikleri dengelerini, denge merkezlerini ararlar. bu durum, ilerleyen yaşlarda hırçınlığa, hayata yamuk bakmaktan kaynaklanan "farklı" bakış açısına ve akabinde "farklı" değerlendirme yöntemlerinin geliştirilmesine yol açar. hayatla aralarında bir denge merkezi bulamazlar. sandıkları yerler, noktalar hep yanlış çıkar. bu çatışma durumu hayatlarını etkiler, psikolojileri altüst olur, duygusal algı düzeyleri kalıcı hasarlar alır, duygusal olarak bozunurlar. bu bozunma durumu kronikleşir.
ve yine bilirkişi sayılabilecek bir bireyden alınan çok sağlam bilgiye dayanarak, bu duygusal bozunmanın "tersinebilmesi" için, kaynak sayılan "kırmızı chooper tipi arkalıklı, önden pedallı 3 tekerlekli yamuk bisiklet"in tam tersi sayılan "sarı kontra arkalıksız vitesli bemiks" bisiklet gerekmektedir diyebiliriz ve bunun nedenlerini oluşturan bileşenlerin her birini ve etkilerini kendimizce şöyle açıklayabiliriz:
kontra: bisiklet pedallarının arkaya doğru çevrilmesi durumunda aniden kitlenen arka tekerlek yöntemiyle durma eylemini gerçekleştiren bir frenimsi sistemdir. bu bisikletlerde harici olarak fren de bulunabildiğinden, kontra olarak adlandırılan bu sistemin kullanım amaçlarının birden fazla olduğunu sanıyorum. netekim, bu sisteme sahip bisikletler genellikle dönemin avrupai kahramanları, her çocuğun rüyası zetina dikiş makinası kıvamında bir be-me-iks olduğundan, ve o zamanın be me iks tipi ve kısaca bmx olarak yazılan çizilen bisikletleri bir nevi bmw'ye denk sayılageldiğinden bir gösteriş envanteri olarak da çocukların dünyasını ele geçirmiş vaziyetteydi. şimdi, bu gösteriş amaçlı üretilen ve zamanın bisiklet modelleri arasında üstü açık bemve etkisi yaratan bisikletleri inceleyip sonra da kontra'ya kaldığımız yerden devam edelim. be-me-iks bisikletlerin çocukların dünyasındaki apayrı yeri şöyle özetlenebilirdi çeşitli benzetmeler sayesinde. misket oynarken sahalara geliveren bir gümüş renki kocaman cillop "kafalık", diğerlerinden son derece farklı ve havalı olarak tabir edilegelen "konçlu converse", plastik topların orta yerinde parıldayan "meşin top" ve daha neler neler. işte böyleydi. beldesanların, pinokyoların ve bisanların ele geçirdiği bisiklet dünyasını köklerinden sarsacak olan bemeiks bisikletler güneş gibi doğmuştu bir nevi. alışılagelen bisiklet görünüşünden farklı olarak, kısa, tıknaz ve yayvan bisikletler olduğunu söylemek gereklidir şu evrede. dağ bisikletlerinin bulunmadığı sıralara damgasını vuran bir nevi ince lastikli yarış bisikleti edasıyla ortalarda salınan büyük bisikletlerden olmamasına karşın, o bisikletlerin uzunluğuna sahipti bu bisikletler. ayrıca, büyüklerin ve o zamanın çocuklarının bisikletinin arkasından bulunan, arka tekerleğin tepesine konumlandırmış oturma yerinden yoksun, paylaşıma son derece izin vermeyen bir bireysel bisikletti ve kesinlikle güzeldi. benim bemeiksim olmadı, abimin bemeiks bisikletini yakından tanıdığım için söylüyorum. zaten onun konçlu conversleri de vardı. şu durumda 2-0 gerideydim bir çocuk olarak.
herneyse, bu bemiks tipi olarak değerlendirilen 16 inch tekerlek çapına sahip bisikletlerin özelliklerinin etkilerini açıklamaya başlayalım yavaşça. dönemin bmw'si olarak kabul edildiğini zaten önceki satırlarda belirtmiştik son derece açık bir şekilde. bu bisikletlerin çocuklar üzerinde yarattığı hava ve imrenme duygusu akıllara durgunluk veren bir şeydi. az önce tekmelediğimiz kırmızı chooper tipi arkalıklı beldesan bisikletimizin ardından baktığımızda ışıl ışıl parlayan envanterlerden biriydi ve genellikle bu bisikletlerin sahipleri arasında her nedense kız çocukları bulunmazdı. bu durumu daha genel bir şekilde incelemek gereğini duyarsak, aslında yurt genelinde satılan bisikletlerin %70 gibi bir bölümünün erkek çocuklar için alındığı söylenebilir. çok gerçekçi görünmediği varsayılsa da, bilimsel bir araştırma yöntemi ile desteklemeye gerek duymaksızın bunun bu şekilde olduğunu her türk genci ve bisikletlisi bilir. özellikle bu durumu gözlemlemek için, ülke çapında organizasyonu yapılan herhangi bir bisiklet yarışına bakmak yeterlidir. bağyan bisikletçilerin toplama oranı gayet açık bir farkı gözler önüne serecektir. aynı şekilde kız çocuğu olmak, sahip olunan bisiklet sayısının erkek çocukların sahip oldukları bisiklet sayısına 1/3 ya da 1/4 şeklinde oranlanmış olmasına neden olur. kendinen 3 yaş büyük bir abisi olan bir kız çocuğu olarak gözlemlerime dayanarak verdiğim bir karardır. şu yaşıma kadar onun bisikletlerini saydığımda freestyle bisikletler dahil 13, hariç tutarsak 10 gibi bir rakama ulaşabiliyorken(tabi, bu konuda abimin lisanslı bir freestyler olmasının etkisi de yok değil) kendi bisikletlerimi saydığımda 2,5 sayısına ancak ulaşabiliyorum. öte yandan, ilk kullandığım iki tekerlekli bisikletin, abimin sahip olduğu 3. bisiklet olarak bilinen altın sarısı pinokyo olduğunu ve bir süre onun tepesinde yaşadığımı da belirtmem gerekir. 7 sene kadar önce edindiğim son bisiklet olan yeşil peugeout 21 vitesli mountain bike bisikletime kadar arada tepesine tünediğim her ne var ise iki tekerlekli, abime ait olduğunu da belirtmem gerekir. ama aynı anda ev sınırları içinde birden fazla bisiklet olduğundan bu çok da önemli bir kavga ve hırlaşma konusu olarak ortaya çıkmazdı. sadece çok kızınca sahip olduğu herşeyi geri almak gibi bir huyu bulunduğundan abimin, uzak mesafe yolculuklarında kendisini pek sinirlendirmemek benim açımdan son derece yararlı bir davranış biçimi olarak benimsenmiş, sinirlendirme istekleri tarafımdan hep merkezi bir yerdeyken gerçekleştirilmiştir. özellikle bu konuda kaçılabilecek mekanın genişliğinin dikkate değer olması kişisel tercihlerimin arasında sayılabilir. her daim benden çok çok cüsseli bir çocuk olarak dikkat çekmiştir kendileri. kendisinden pek korkmasam ve çoğunlukla kaale almasam da fiziksel üstünlüğü özellikle dikkat ettiğim noktalardan biri olmuştur. hiçbir kardeş durup dururken fastan geliveren heyüla kadar yumrukları yemek istemez. özellikle ben hiç istemem.
evet, nerde kalmıştık. bemeiks tipi bisikletlerde. çağının üstün, hiper teknik göz alıcı bisikleti sayılan bmx bisikletlerin karakter üzerine etkilerini göz önünde bulundurursak, öncelikle bu tip çocukların girdikleri ortamda bütün ilgiyi üstlerine çekeceklerini söylemekle işe başlıyabiliriz. bu fazla ilgi, iki şekilde etkiye neden olabilir çocuk üzerinde. birincisi, dışadönük, farkedilmekten rahatsız olmayan, ilgi odağı olduğunda kendini son derece rahat hisseden bir karakter oluşumuna neden olabileceği gibi(özellikle ateş grubu burçlarına mensup çocuklarda ortaya çıktığı düşünülür), diğer taraftan bakılınca sadece bmx bisikletle anılmaktan rahatsız olabilecek, "bmx'li çocuk" olmaktan bıkabilecekleri söylenebilir. sahip olunan bu bisikletin güzelliği ve şaşaasının gölgesinde kalacak ve kendilerinin anlaşılmaz olduğunu daha doğrusu kimsenin bunun yapabilmek için onları farketmediğini düşüneceklerdir. ve en sonunda, ileriki yaşlarında bu durum kendini ifade etme yöntemi arayışlarına girmelerine neden olacak bir karakter yapısını oluşturacak en sonunda da bu çocuklar sanatçı, ressam ya da en güzeli yönetmen olmaya karar vereceklerdir. birinci olarak üstünde durduğumuz karakter etkisi, bu çocuğun ileriki yaşlarda yapacağı seçimi etkilemeyecektir. sadece her zaman ilgi odağı olmaktan memnun olacaklardır. kendileri için en azından son derece geveze olma ihtimallerinin bulunduğunu söylemek gerekir. şu satırları yazarken etrafımı kolaçan ediyorum çünkü bir ateş grubu mensubu olarak etrafımda dolaşıveren sevgili ağabeyim tam olarak bu sınıfa girer: geveze!
bu durumun "chooper tipi kırmızı arkalıklı, 3 tekerlekli yamuk beldesan bisikletin hangi negatif etkisini tersindireceğine şöyle bir bakalım: muhtemelen, ateş grubu mensubu olarak hayata gözlerini açmamış ve tam olarak kanatlı bisiklet alınsa yeridir tadında bir çocuk olan ve bir hava grubu mensubu olan bendenizin karakterinde yer alan ve sonradan ortaya çıkmış kızgınlık ve isyankar duyguların tersinmesinde son derece işe yarayacak bir tedavi gücü olacaktır bmx` tipi bisikletin. ilgi odaklığından hoşlanmayan bir birey olduğumu varsayarsak, bu bmx tipi bisiklet üzerimde iletişim kurma isteği ya da kendini ifade etme yolları geliştirmek gibi bazı durumlar yaratabileceği gibi, diğer insanların arasında bir sosyal kelebek vari uçup durmama da neden olabilecektir. tabi, şu yy. da sahip olunan bemeiks tipi bisikletin, şu yaştan sonra karakterim üzerinde bu kadar belirgin bir etkisinin olup olamayacağı tartışılır envanterlerden biri olacaktır. ama en azından iki tekerli bisiklete sahip olmak, sözkonusu denge probleminin kökünden çözülmesine yardımcı olacak bir sahip oluş biçimi olarak göze çarpabileceltir.
şimdi gene kontra kavramına geri dönelim. bu fren sistemimsinin etkileri nelerdir? öncelikle, kontra denen şey ve özellikle kontra bmx bisikletle yapılabilecek şeylerden biri olan, yüksek hızla seyrederken aniden öttürerek arka tekerleği uzun bir kayma ve toz kaldırma sonrası durdurma hareketi, yerde son derece belirgin yanmış tekerlek izi, bir parça sürtünmüş tekerlek kokusu bırakacak, çok afedersiniz tekerleğin ağzına sıçacak ama görsel açıdan incelemek gerekirse şahane bir "fors atma" eylemi olarak çocukların kafasına kazınacaktır. kontra bmx bisikletlerle yapılan bu hareket, bmw ile patinaj yapa yapa 90 derecelik bir açıyı spin atarak dönme eylemine benzetilir ki, tadından yenmez. o kontra fren, arka tekerlekten acı acı bir ciykleme çıkartırken, bisikletin tepesinde oturan haylaz formula 1 pistinde, chooper tipi kırmızı arkalıklı 3 tekerlekli bisiklet sahibi çocuğun asla hayalini bile kuramayacağı bir michael schumacher, bir mika hakkinendir. diğer bir açıdan bakarsak, bu efsanevi spin atma eylemi, çocuğun kendisine olan özgüveninin artmasına, bmx bisiklet sayesinde ortaya çıkan ego'nun boyutlarının kafadan 3'le çarpılmasına neden olacaktır. ayrıca, kontra denen şey tuhaf bir kavram olmakla birlikte, "hız"ı sınarlandırıcı etkisi olan ve güzel türkçemize yerleşmiş ve "kendini frenlemek" gibi bir oto kontrol yöntemini tanımlamak üzere dilimize girmiş bir kelime ya da ifade değildir. hatta "kafadan kontak" diye bilinen bir yargı cümlesine daha çok benzetilecebileceğinden dolayı çocuğun hayal gücü üzerinde yıkıcı değil yapıcı etki yapacaktır. diğer taraftan neredeyse düzgün çalışan bir fren sistemine bile sahip olmayan bir kırmızı üç tekerlekli chooper tipi arkalıklı yamuk beldesan bisiklete sahip olduğumdan, zaten kendi fren sistemimi kendi ellerimle geliştirmek zorunda kalmış olduğum gerçeğiyle beni yüzyüze bırakır ki, bu tam olarak dışarısının etkisiyle bir sınırlandırma sayılmaz. bu nedenle, fren sistemine sahip bisikletlerin sahiplerinde görülecek olan vurdumduymazlık ve düşüncesizlik eylemlerinin(ne de olsa onların durduracak başka bir etken olduğundan öngörü yeteneğini geliştirmelerine gerek yoktur) şahsımla pek bağdaşan kavramlar olmadığını da söyleyebileceğim. tabi bir fren sistemine sahip gelişmiş bir bisikletim olsaydı böyle düşünmezdim. zaten öyle bir durumda olsaydım bu etkileri umursamaz ve yazıya dökerek incelemek ihtiyacı da duymazdım. kısaca, bu yazı ya da incelemeyi tam olarak benim kırmızı 3 tekerlekli chooper tipi arkalıklı yamuk bisikletime borçluyuz sayın okuyucular.
kontra bisiklet sahiplerinin oto kontrolleri ve davranış biçimleri bu iki tip fren sisteminden farklı olarak ortaya çıkar. bi kere, bu kişiler pervasız olarak nitelendirilebilecek bir karaktere sahip olurlar. sorumluluk almaktan yana bir dertleri yoktur ve kontra sistemin ani değişimi sembolize ettiğini düşünür isek, kolaylıkla bu insanların "sürpriz"lere açık bir karakterleri olduğunu söyleyebiliriz. rüzgara ve hava akımlarına kendilerini kaptırırlar. bir nevi yere bağlı ama aynı zamanda havada uçma hissini yaşarlar. bu durumun bi arada bulunması surreal olarak kabul edilebilir, bu kişiselerin büyüyünce sürrealist olacaklarına delalettir.
peki bu kontra kavramı, çocuklukta "kırmızı 3 tekerlekli chooper tipi arkalıklı yamuk beldesan bisiklet" tarafından açılan hangi yaranın tersinmesi durumunda etkilidir. hemen söyliyelim, tabii ki başından beri söylediğimiz üzere fren sisteminin yarattığı travmalar ve sürekli gözler açık uyumak gereksinimine yol açan durumun tersinmesinde. böylelikle, zavallı beldesan mağduru çocuğun geliştirdiği ve hali hazırda her daim işleme devam eden yüksek dereceli alertik durumun kendini sükunete bırakmasında, öngörü yeteneklerini geliştirmekten yakın zamanda bir nostradamus'a bir ali esin'e dönüşmekte olan bireyin iki dakka sakin olmasına, havuzda deniz yatağına uzanmışken elde edilen dinginliğe ve rüzgarlı bir yaz öğleninin hamak keyfine eş değer bir huzur verecektir. artık 10.000 hamle sonrasını hesaplamak gereği duymayacak olan çocuk bu süre içinde etrafa falan bakabilecek ve evrensel ve dünyasal keyifler konulu bir mutluluğun temellerini atabilecektir.
kontra kavramını geride bıraktıktan sonra pek sevgili vites kavramına el atalım. bu kavram, aslına bakarsanız 80'li yılların üzerinde son derece büyük bir etkiye sahiptir ve küçük bir çocuğun karakterinin üzerinde çok daha büyük ve evrensel etkilere sahiptir. nedir bunlar?
tam bu evrede, 80'li yılların başlarında piyasada bulunan diğer bisikletlerine gözleri çevirmek ve özellikle konumuzun sarı kontra, vitesli bmx bisikletin, kırmızı chooper tipi arkalıklı 3 tekerlekli yamuk beldesan bisikletlerin yarattığı travmaların üzerindeki tersindirici etkisiyle direk alakası olmasa da bahsetmek gereğini duyuyorum ki bu durumu çok önemli bir noktaya bağlıyacağım.
yazının en başlarında dönemin bisiklet markalarını şöyle bir saymıştık. tekrar bir hatırlamak gerekirse bunları, kısaca beldesan, bisan, hüdaverdi, pinokyo ve bemiks'lerden meydana geldiklerini söyleyebiliriz. tam bu noktada imdadıma yetişen ve bisikletler konusunda, cantlardaki telleri örme kabiliyeti gösterebilen yetkin, lisanslı bisiklet manyağı abimin verdiği bilgiler sayesinde bir de kimsenin hatılamadığını düşünebileceğim "balkan" marka bisikletlerden de söz edebiliyorum. o kadar geniş kapsamlı bir araştırma yazısı oluyor yani bu. şimdi de, yukarıda sözünü ettiğimiz marka ve bisikletlerin arasında küçük bir gezintiye çıkalım. neydi bu bisikletler?
bisan: dönemin, beldesan'la birlikte anılan bisiklet markası olarak göze çarpar. marka değerleri açısından bakacak olursak, beldesan'dan bi kaç rank aşağıda bir bisiklet markası olduğunu söyleyebiliriz. abimden aldığım ayrıntılı bilgilerin ışığında, "bisiklet sanayii"nin bir kısaltması olarak göze çarpan ve bu yönden de türklük kavramını destekleyen bu markanın bisikletlerinin daha çok taşra diye adlandırılan, büyük şehir dışı merkezlerde revaçta olduğunu söyleyebiliriz. bisan bisikletlerin önemli özelliklerinden biri olan düşük fiyat ama anti karizmatik görünüş, bir beldesan bisikletin karizmatik sayılabilecek görüntüsü ve yüksek fiyatıyla karşılaştırıldığında karar vermeyi etkileyen özellikler olarak göz önünde bulundurulur niteliklerden sayılıyor gayet doğal olarak. şimdilerin bir reklamcısı olarak, o dönemdeki renkli televizyon azlığı ve trt tipi reklamların veremediği duygusal etki ve o devirlerde görünüşten çok işlevin önemli olması nedeniyle küçük yerleşim bölgelerinde bu bisikleti görmenin yanlış olmadığı kanaatindeyim. bir bisan'a sahip olmadığım için kararkter etkilerini doğru analiz edemiyebilirim. ama en azından bir seçim söz konusu olur ise, bisan sahibi kişilerin görünüşle kandırılamayacağını ve tutarlı bir yapıya sahip olduklarını söylemek gerekebilir. bu kişiler ileriki yaşlarında reklamcılar tarafından en fazla gıcık kapılan kitleyi oluştururlar. hedef kitle sayılamazlar, kendileri teknik anlamda "bilinçli tüketici" olarak tanımlanır. öte yandan, bu markanın aynı zamanda, türkiye ye ilk defa bmx bisiklet kavramını getirdiği, fakat bu bmx bisikletin görünüş açısından pek bir çekici olmadığını ayrıca model üzerinden yapılan iletişim ve markanın duygusal faydasının eksikliği nedeniyle bemiks konseptinin beldesan ile birlikte anılmasına yol açtığını da tam buradan açıklayabilirim bir reklamcı ve aynı zamanda da bu işin stratejik etkilerinden az buçuk çakan bir insan olarak.
hüdaverdi: dönemin kısa süreli olan ama gene de belli bir yaş grubu mensubu bireylerin son derece açık bir şekilde anımsadığı bir bisiklet markasıdır. ben şahsen kendilerini hatırlamıyorum ama abim bu konuda yeterince data sahibi tahmin edileceği üzere. neydi bu bisikletler, kimler binerdi? hemen söyleyelim. bu marka ya da isme sahip bisikletler, az sonra adını geçireceğimiz ve hakkında uzun uzun cümleler kuracağımız beldesan yapısı "pinokyo" bisikletlere rakip olması amacıyla "bisan" tarafından çıkarılmış bir alt modeldir. görünüş ve teknik donanım açısından pinokyo'nun ikiz kardeşi olma özelliğini taşıyan bu bisiklet, abimden edindiğim satış rakamlarına göre pek satmamış ve ortamlarda tek tük bulunma özelliğine sahip, bir anlamda "relic" olarak adlandırılabilecek bir sınıfa mensup bir bisiklettir. hatta, gene abimden aldığım bilgilere dayanarak o civarlarda tanık olduğu tek hüdaverdi bisikletin mavi olduğuna dair de pek su üzerine çıkmamış bir bilgiye sahibim ki o kadar olur. kısaca bu bisikletin, pinokyonun altın sarısı, gümüş grisi pırıl pırıl parıldayan bisikletlerinin gölgesinde kaldığını ve bir süre sonra yavaş ve sessiz bir şekilde yok olduklarını söylemek gerekir. peki bu durumun karakter üzerine etkilerini nasıl inceleyebiliriz? en azından hayatı boyunca bir hüdaverdi tipi bisiklet görmemiş bir kimse olarak bu olayı nasıl ele alırım ve mantıklı bir çıkarım yaparım, hemen söyleyeyim: düz mantık yöntemiyle. bazı mantık ustaları buna tümdengelim de derler, evet. bu kısıtlı datanın ışığında söyleyeceğim bu bisiklete sahip çocukların karakterlerinde açığa çıkan en önemli durumdan biri genel bir kırgınlık olacaktır. okulda, iş yerinde, şurda burda karşılaşılacak silik diye nitelendirilebilecek çocuklar bu kitlenin içinden çıkacaktır. ileriki yaşlarında hayalet avcısı ya da popstar olarak ortaya çıkabilirler, kendi iç hesaplaşmalarını başlatabilirler eğer bu çatışmayı başarı ile sonlandırabilirlerse.
şimdi gelelim, devrin en önemli cihazlarından biri olan ve bir neslin temel taşlarından biri olma şerefine sahip olan pinokyo'lara. bir kere, herkesin bir pinokyosu vardı o zamanlarda. ışıl ışıl rengarek bir grup süper frenli galaktik bisikletlerden idi kendileri ve kronolojik olarak değerlendirecek olursak, bemiks bisikletin yarım decade öncesine adını kazımış bisikletler olduğunu da gözler önüne serebiliriz hiç tereddüt etmeden. hatta bemiks bisikletlerin atası da sayıldıklarına dair bir data da ben bu satırları yazarken sıcak sıcak geliverdi türk bisiklet tarihinin içinden. evet, böyle bir tablonun bize anlattıklarını değerlendirmeden önce markanın duygusal faydalarına da bir göz atmak iyi olacaktır. ilkokulu henüz bitirmemiş olsa da bitirmeye yakın erkek çocuklarına bu bisikletler alınırdı mesela. o yıllarda bazılarımız kırmızı chooper tipi arkalıklı 3 tekerlekli bisiklet tepesinde nefret duyma alıştırmaları yaparlardı, saatlerdir anlattığım üzere kendimden biliyorum.
her neyse, aynı dönemler aynı zamanda seksenlerin başı olarak bilinir ki hemen edindiğimiz telaşlı bir data, abi kişisinin sahip olduğu pinokyo bisikletin 1981 tarihinde edinilmiş olduğu gerçeğini bu satırlara eklemek gereği duymama neden oldu. ben o sırada 4 yaşındaydım ve yukarıda bahsettiğim mücadelenin henüz baharını yaşıyordum. herneyse, o tarihlerde yer yer renkli siemens ve yer yer siyah beyaz telefunkenler trt olarak adlandırılan sevgili tv kanalımızın hegemonyası altındaydı ve muppet show'un yayınlandığı dönem olarak da zihinlere kazınmıştı. şahsen ben tv ile trt yi eşanlamlı kelimeler zannederdim.
pinokyo'lar, bir miktar siyah beyaz geçen çocukluğun renkli döneme geçişini de simgeler. bir yandan da değişim anlamına gelir, tıpkı 80'li yılların kökten bir değişimi simgelemesi gibi. bir kere, ben şahsen iki tekerlekli döneme geçişimi bu altın sarısı pinokyo bisikletle tamamladım. altın görünümlü çikolataların, minik tekerlekli arabaların oyuncak olarak sayıldığı, boyama kitaplarının falan en civcicli dönemlerini yaşadığı bu dönemde pinokyo bisiklet denen şey çocuk aklının tam olarak anlamadığı üstün bir teknolojiye verilen isimdi de aynı zamanda. gelişmiş bir oyun envanteri olmanın yanı sıra teknoloji ve değişimin öncüsü de olmuştu. mesela, aramızda uzaktan kumandalı araba sahibi olan her kim var ise, öncesinde bir pinokyo bisiklet geçmiştir hayatından. pinokyo öncesinde uzaktan kumanda ancak bilimkurgu filmlerinde falan kullanılan çok möhim bir cihazın adıydı en fazla. zaten bu aparatın tv'lerde kullanılmaya başlanması da bir hayli sonra olmuştur. ne demiştik, 80'li yıllar değişim çağıydı ve bir çocukluğun da değişimine konu olmuştu doğal olarak. bu dönemin cıvıltılı bisikleti olarak bilinen pinokyo ise bu zaman içinde nasıl bir gelişim izledi. şimdi değineceğimiz konu bu.
pinokyo, aynı zamanda döneminin incisi olmakla birlikte son türkçeleştirilmiş isme sahip bisiklet olarak da akıllarımızda yer eder bir bakmak gerekirse. bunun ardından geliveren ve yaklaşık 5-6 sene sonrasına tekabül eden yıllarda ortalığı kasıp kavuran bmx tipi bisiklet tamamen dışarlıklı bir model olmakla birlikte adının ne anlama geldiğini, sahip olan olmayan çocukların hiçbiri bilmez. ben hala bilmiyorum mesela ne demek olduğunu bmx'in. herneyse, konuyu şuraya bağlamak isterim ki, yine edinilen bilgiye dayanarak, dönemin bmw'si olan afili bmx bisikletlerin atası olarak bilinen pinokyo sahipleri kendi bisikletlerini modifiye etmek suretiyle, sele borusundan gidona uzanan boş bölümü bir araya bağlamak için bir demiri gövdeye monte etmek ve gidonun üstünden de fren kollarının az altına bir minik demiri kaynak usulüyle monte etmek ve arkadaki yolcu koltuğunu sökerek bisikleti bireyselleştirerek bmx modeli bir pinokyo geliştirmişler ve bir nevi pmx elde etmişlerdir. dönemin ilk bemikslerinin arasında pinokyodan devşirilmiş bir model olan pmx de vardır. ikisinin de tekerlek çaplarının 16 inch olması önemli ayrıntılardan biri olarak da karşımıza çıkar. anne babasını yeni bir bisiklet almaya ikna edemeyen bu çocukların hayatında önemli bir imrenme materyaline dönüşmüş bmx bisikletlere sahip olmanın en yaratıcı çözümlerinden biridir. ve bir nedenle de olsa bmx'lerin piyasaya çıkmasının ardından bir süre daha pinokyo ya da pmx kullanan bireylerin "hırslı" bir yapıya sahip oldukları ve emellerine ulaşmak için çılgınca ter döktüklerini söyleyebiliriz. netekim, çok önemli bir bilgiyi de tam burada zikretmek isterim ki, şu an türkiye freestyle birincisi olan bülent öztürk ve ikincisi olarak bilinen ertan üçkumru kişisinin ilk bemiks bisikletleri bir devşirme pmx olup, ilk freestyle bisikletleri de bu pmx'ten devşirilmiş bir tavşanın suyunun suyu durumunda olduğu düşünülebilecek pmx tipi freestyle olarak kayıtlara geçmiştir. ve görenler bilir, bu iki şahıs bisiklet tepesinde her babayiğidin yapamayacağa şeyleri yapmaya, şekillere girmeye son derece muktedirlerdir. kendileriyle beraber bisiklet sürmüşlüğüm var olduğu için söylüyorum, bisikletle kaldırımdan bile çıkamayan biri olarak yanlarında bisiklete biniyorum demek benim için bir yalandan, yanlış anlaşmadan ibarettir. çünkü olsa olsa yanlarında bisikletin üzerinde minimum düzeyde dengemi koruyabiliyorum diyebilirim, daha fazlası cüretkarca ve terbiyesizce bir söylem olacaktır. saygısızlık etmek istemem. bu nedenle bisiklete binme konusunda bir nevi emekleme döneminde çocuk gibi olduğumu düşünmek hiç de yanlış olmaz. hatta, freestyle konusunda ilk ve son derslerimi bu kişilerden birinin de içinde bulunduğu iki kişilik bir gruptan da almış olsam da çok fazla gelecek vaadetmemiş, abimin bemiksi olması nedeniyle hırslı da olmadığım için freestyle hayatım başladığı gibi bitmiştir.
döneme damgasını vurmuş pinokyo ve bmx bisiklet hakkında da bu yorumu yaptıktan sonra kısaca "balkan" marka bisikletler hakkında bilgi verip hemen yukarıda bir yerlerde bıraktığımız vites konusuna geri dönelim.
balkan: hakkında çok şey söylenecek bir marka olmamakla birlikte bulgar yapımı bir ithal bisiklet olduğunu söylemeliyim aldığım bilgilere dayanarak. genelde taşralarda kullanılan bisikletlerden biri olarak bilindiği de edinilen bilgiler arasındır. şahsen ben kendilerini hiç görmedim ki bu bisiklete binen kişiler için yorum da yapamayacağım çünkü öğrendiğim kadarıyla bu bisikletler çocuk bisikleti sınıfına girmeyen ve direk ulaşım amacıyla kullanılan büyük bisikletlerindenmiş, dolayısıyla çocuk gelişimi üzerinde bir etkisi olmaz bahanesiyle inceleme gereği bile duymuyorum.
bu konuya da saygı amacıyla değindikten sonra geliyoruz son konu başlığına.
vites:
evet, vites. pinokyo'nun başlattığı geçiş döneminin bayrak taşıyıcısı olarak göze çarpan bir kavram olup arabalarda adını duyarak aşina olduğumuz bir sistemdir ve tam bu nedenle de çok fazla afili bişeydir. açıklanamaz karmaşıklıkta olup, bu yönden bakılınca ofsayt kavramına benzetilebilir. gene de ben mekanik bilgim ve kişisel merakım sayesinde edindiğim bilgilere dayanarak bu konuyu ayrıntılı olarak anlatmaya yelteneceğim. arada hatalı ifadeler olabilir, sonuç olarak bir mekanik mühendisi falan değilim. önce sistemi anlatalım sonra olayın karakter üzerindeki etkilerine geçelim. en bilinenlerinen biri olan ve halihazıda benim sahip olduğum bisikletten yola çıkarak 21 vites üzerinden anlatacağım bu karmaşık durumu. bi kere, ne demektir 21? neden 21, iki vites koluyla toplam 21 olan vites sayısını 10,5 viteser olarak mı bu kollara yerleştirirler? yoksa 42'nin yarısı olara belirsiz bir nedene mi sahiptir ayrıyetten gibi sorunlar kafanızı meşgul ediyor olabilir, etmesin. anlatıcaz şimdi. bu 21 vites aslında 7 ana vites ile bunların arasında minik farklar yaratmaya yarıyan 3 vitesten başka birşey değildir. 7 ana vites, arka tekerleğin merkezine sabitlenmiş olan ve zincirin takılı olduğu bölüme bakılarak görülebilecek çarkların/dişlilerin sayısına tekabül eder. kafadan atılmış bir sayı değildir. tıpkı 3 vites gibi. onu görmek isteyen meraklı arkadaşlar pedalın altında çok korunaklı bölgeye kafayı sokup bakabilirler. oradaki dişlilerin sayısının 3 olduğunu görecekler ve bu iki ayrı çark sayısını birbiriyle çarparak 21 sayısını elde edebileceklerdir. 7 ana vitesin arasında bir de bu 3 vites devreye girer ve her biri ayrı ayrı, her bir ana vitesi 3 aşamalı olarak değiştirir. bu da aslında her bir vitesin 3 farklı aşamaya fazladan çıkarabildiğinin bir göstergesidir. aslında 21 vitesli diyerekten satın aldığınız sevgili bisikletiniz 7 viteslidir, ama bu konuda üzülcek birşey yoktur, herkesinki öyledir. vites sistemi ise, tahmin edileceği üzere farklı çaplardaki bu dişlilerde zincirin gezinmesi prensibiyle çalışan bir sistemdir. zincirin bu duruma uygun olarak genişleyip daralması ise, yine vitesin parçalarından biri olan ve arka tekerleğin, çarkların hemen yanında zincire bağlı, bir diksekle birbirine bağlanmış iki parça bir aparatla sağlanır. adını bilmediğim için söyleyemeyeceğim. bilen bana da söylerse sevinirim. bu vitesli bisikletler, kırmızı chooper tipi arkalıklı 3 tekerlekli yamuk beldesan bisikletlerin sağladığı konfordan çok daha fazlasını bize sağlar. yere düşmüş iki ucu sivri kalemi alma eylemini gerçekleştirmek üzere gidon üzerinden yere eğilme hareketi yapılarak kullanılır. bazı dağ bisikletli manyaklar yarış bisikleti havasını yaratmak için iyice eğilirler ve neredeyse gidona çenelerini yaslarlar. evet ben öyle yapıyorum, daha rahat oluyo.
herneyse, vitesli bisiklet kavramını kısaca açıkladıktan sonra şimdi de duygusal özellikleri üzerine gözlemlerimizi aktaralım. kendileri en öncesinde "büyümüş"lüğü sembolize eder. hız limitlerinin üzerine çıkabiliteyi beraberinde getirir, hazerfen çelebi'nin çocuklarına yakışır bir bisiklet türüdür. aynı zamanda da, bambaşka bir sistemin gelmesi ve rahatlık konusunda tahmin bile edilemeyecek lüksleri beraberinde sunması bu sistemin hızla benimsenmesine neden olmuştur. dağ bisikleti konseptiyle türkiyenin tanışması ve bisikletin bir treking aracı olarak sayılması bu dönemden sonra başlamıştır. öte yandan pinokyonun başlattığı değişimin devamının bu bisikletlerle devam ettiğini söylemiştik. bu vitesin kişi üzerinde rahatlatıcı bir etkisi vardır ve sahip olunan sınırları 7x3 kat kadar öteleyebilmek gibi bir şansı da beraberinde getirir. en hızlı, en maceracı kişiler bunların arasından çıkar. hırslı değillerdir ama belli bir açıdan bakıldığında ileriki yaşlarında sabırsız tipler olacakları ve tahammül sınırlarının 7x3 oranında berileneceği söylenebileceklerin arasında yer alabilir. aynı zamanda bu kişilerin analitik zekaları gelişir, matematiksel düşünce sistemiyle küçük yaşta tanışırlar ve bir kısmı mühendis olur büyüyünce. aynı zamanda macera ruhları onları farklı kıyılara götürebilir, çok farklı alanlarda atılımlar gerçekleştirebilirler. sakin bir karaktere sahip olurlar ve panik insanı olduklarını söylemek zor olur. tehlike anında soğuk kanlı olup kendilerini baskı altına sokmadıkları için doğru kararlar verebilirler. aksi durumda ise sakinliklerini korurlar ve pozitif açıdan olayı değerlendirmeye devam ederler. sorun çözücüden daha çok sorun yapmayıcıdırlar.
peki bu durum, iki günden beri üstünde durduğumuzun kırmızı chooper tipi arkalıklı kırmızı 3 tekerlekli beldesan'ın yarattığı duygusal bozunmanın hangi tarafını tersindirir. şöyle ki, direk bir tersinme yaratmaz ama vites denen şey tamamen başka bir bakış açısı ve bambaşka bir işletim sistemini öngördüğünden bu kavrama adapte edilmiş zihnin öncesinden edindiği kızgınlıkların ve dünyaya karşı edinilmiş "hiçbirşeyin inanılan şekilde olmadığı" gerçeğinin yumuşamasına neden olacak ve bu konuda tıkanmış olan duygusal olarak bozunmuş çocuğumuzun gelişiminin ardından gelecek bir "büyük" birey bakış açısı olarak ancak kendisine yer bulabilecektir. dolayısıyla bu bozunmayı en doğru şekilde analiz edebilme yeteneğini beraberinde getirecek ve en doğru şekilde bu bozunmanın tersinmesi için gerekli davranış ve algılayış biçimini geliştirmesine yol açacaktır.
kısaca toparlamak gerekirse, başlıkta ve konunun ortasında da belirtilmiş olduğu gibi, sarı vitesli kontra bmx bisiklet, kendi standartlarına göre oldukça primitif sayılabilecek bir "kırmızı chooper tipi arkalıklı üç tekerlekli yamuk beldesan" bisikletin yarattığı duygusal travmaları tersindirme etkisine sahiptir. her türlü aksam ve kullanılan sistem farklılıkları bireyin geliştirdiği karakter özelliklerini iyileştirici etki yapacak ve olumsuz taraflarının nötrleştirilmesinde yardımcı olacaktır.
son söz olarak, kafalarda belirmiş olan renk etkisi temalı merak konusunu da şöyle ele alalım ve ancak iki kelime söyleyelim kendisine. bu konu hakkında "kırmızı hapı seçenlerin başına neler geldiğini yıllardır tv'den, sinema salonlarından, dergilerden, kitaplardan ve internetin sonsuz yapısından bir bilgi yığını sayesinde öğrendik ve öğrenmeye devam ediyoruz. öte yandan, bu kırmızı etkiyi negate etmek için gerekenin mavi olduğunu sananları fena halde kınıyor ve ne gerçekliğin ne de gerçekliğin iz düşümü sayılabilecek bir seçimin tersindirici etkiye sahip olmadığını ve seçilecek tarafın konuyla alakasız bir renk olması gerektiği konusunda yürüttüğümüz mantığı, son derece bu konudaki görüşüne güvenilebilecek ve görsel iletişim üzerine benden çok daha fazla söz sahibi olduğunu düşündüğüm bir bilir kişinin yönlendirmesine dayanarak “sarı” olarak isimlendirmiş bulunduğumuzu iletmek isterim. son olarak bu açıklamayı yaptıktan sonra da bu konuyu burada kapatırım.
(gene de bitirmeden önce bu konu hakkındaki izlenimlerimi yazmam için bir ilham perisi niteliğinde beni güdüleyen pek bir sürrealist kişi olarak tanınan ve bilinen sevgili insana teşekkürlerimizi sunar ve bu koskoca yazıyı kendisine ithaf ettiğimizi de tam bu satırlardan bildirmekten hiçbir şekilde rahatsızlık duymayız. öte yandan, bu yazı süresince etrafımda dolanıp beni yanlız bırakmayan ve konuyla ilgili bilgilerini benimle paylaşmaktan son derece keyif duyan abime de sevgilerimi gönderiyorum).
27/07/2004 istanbul