değeri bilinmemiş, raflar arasında tozlanmaya mahkum, gariban
ülker ürünü.
one hit wonder bisküvi. yıllardır hiç değişmeyen ambalajının üzerinde
finger kadar klasik ve asil olmayı başaramamışlığın yorgunluğu ve bıkkınlığı vardır. ısrarla tedavüldedir haylayf. muadili yoktur ki, bu yüzden neden bir türlü sevilmediğini anlayamaz. üzerindeki ışıl ışıl kristal şeker taneleriyle, vanilya kokusuyla, ağızda hemen dağılan formuyla içten içe üzülür, diğer şekerli bisküvilerle aynı kulvarda gayet de hızlı yarışamadığına.. buna olan inancı yitirtilmiştir. (yitirtilmiştir ne lan?)
ah ah..
geçenlerde şok'tan ıvır zıvır bi şeyler alıyorum böyle. gözüme takıldı haylayf. hey gidinin haylayfı dedim. ilk çıktığında pek severdik seni, (daha browni yok o zaman, hele intense'e de nesiller var, oduncu gömleğin, üç lastikli tuhaf sandaletlerin biz liseli kızlar arasında ultra mega meşhur olduğu yıllar işte, neyse) gel hadi bugün seni alayım. istanbul'dan çocukluk arkadaşım da gelmiş. çay demlediydik, seni banar banar yeriz dedim.. nasıl gözleri doldu anlatamam. gözleri doldu ama, mağrur hallerinden de zerre taviz vermiyo kıymetlim. sanki reyondan zorla alıyorum onu. e tabi alışmış aylardır o rafta öbür haylayflarla geceyi gündüze ulamaya. zaten üretim bandından sonra kolilerde de beraberlermiş yanındakilerle. veda bile edemeden götürdüm kasaya, diğerleri de çocuk esirgeme kurumunda arkadaşları zengin aileye verilmiş çocuklar gibi, imitasyon mutlulukla maskelenmiş kıskançlıklarıyla baktılar ardımızdan. sevgiyle gülümsedim reyondakilere. reyon kasaya o kadar yakın olmasaydı el de sallayacaktım, ama kasadaki emo tipli gencin bakışlarından biraz tırstım. o angut da, sanki o ürünü yandaki marketten almışım, sanki onlarda asla haylayf bulunmazmış gibi hayrete düşmüşçesine bakarak geçirdi kasadan güzelimi.. gözlerime lily'nin öldürücü bakışlarından yerleştirdim bi tane, bi de öyle baktım o kasiyere. arkadaşım istanbul'dan gelmiş, gözümü kana bulamayayım şimdi diye de vazgeçtim, bağışladım canını haspamın.
eve geldim sonra. işte haylayfı da, bizzat kendi ellerimle yaptığım çıtır poğaçanın, su böreğinin, elmalı tartın, ve diğer nevalelerin arasına heyecanla yerleştirdim. arkadaşım tabağı görür görmez : "ıyy bunu niye aldın? bunu yiyen mi var ki hala üretiyorlar? jhgfdsaasdfghjhpdfv
*..." kabilinden bi şeyler söylüyordu, ses fade outa düştüğünden anlamadım sonrasını. hızla çektim tabağı önüme. çayıma bandıra bandıra yedim güzelim haylayfları. iablam da bana eşlik etti. hem de hiç eleştirmeden, hiç şaşırmadan.
eti browni intense yiyormuşçasına mutlu bir ifadeyle.. üçümüz de mutluyduk tabakları toplarken..
son olarak, bu özel, bu değeri bilinmemiş naif bisküvi haylayfa saygı ve sevgimi ifade etmek için bir kuple şarkı mırıldanmak istiyorum.
öhöm..
"bir akşam gözünde aşk tüterse,
geçmiş günler aklından geçerse,
kalbin bomboş ümitler biterse,
sen üzülme biz varız"