kenan mendekli'nin çok güzel kaleme aldığını düşündüğüm hadisedir:
"türkiye’de ermeni olmak zor iş... türkiye’de rum ya da yahudi azınlığa mensup olarak ve azınlık mensubu olmanızdan dolayı fazla sorun yaşamayabilirsiniz. ancak ermeni olduğunuzda işin rengi değişir. türkiye’de yaşayan ermeniler yasadışı örgüt mensubu gibi yıllardır kod isimlerle yaşadılar, hala birçoğu öyle yaşıyor.
yıllar önce tanıdığım ermeni işadamlarının gerçek isimlerini kullanmayıp, türkçe kod isim kullanmalarına bir anlam verememiştim. ermeni işadamlarından artin, harun olmuştu, kardeşi astik de asker olmuştu. başka bir ermeni işdamı olan garabet’te hacı olmuştu. bir de yıllar sonra ermeni olduğunu öğrendiğim ve ifsak (istanbul fotoğraf ve sinema amatörleri kulubü) camiasında üstadımız olan, ünlü fotoğrafçımız ara güler vardı. yıllar sonra, dönemin cumhurbaşkanı süleyman demirel sayesinde öğrendim ara güler’in ermeni olduğunu. demirel, kendisine sunulan “devlet sanatçıları” listesinde ara güler’in ismini çıkarmıştı. çünkü ‘o ermeni’ydi...
bu insanlar kendi gerçek isimlerini kullanarak elini kolunu sallayıp, yurttaşı oldukları, vergi ödedikleri ve askerliklerini sadece “er” olarak yapabildikleri ülkede, kendi ülkelerinde dolaşamıyorlar. türkiye’de yaşayan ermenilerin sadece türkiye’de değil, türkiye dışında da işleri zordu. çünkü türkiye dışında yaşayan ermeniler de türkiye’de yaşayan ermenileri hainlikle suçluyor. onlara göre, türkiye’de yaşayan ermeniler; türklerin işbirlikçileriydiler ve ermeni davasına ihanet ediyorlardı... ermenlerin işi hem içeride hem de dışarda zordu...
ben yaşamımın çeşitli evrelerinde ermenilerin türkiye’de ne kadar zor koşullarda yaşadıklarına tanık oldum.
80’li yllarda kazlıçeşme’de iki türk ortakla deri işletmeciliği yapan abi kardeş iki ermeni, deri sektöründe ve gedikpaşa, kapalıçarşı’da kod isimlerle iş yapıyorlardı. kardeşlerden büyüğünün adı artin’di ama o harun, kardeşi astik de asker adıyla tanınıyor ve iş yapıyorlardı. yine deri sektöründe başka bir ermeni işadamı da iş yapıyordu. asıl adı garabet’ti ama o hacı olarak, deri piyasasında tanınıyordu. o tarihlerde ermenilerin bu tuhaflıklarını garipsiyordum. yani ne böyle bir yasak var, ne de ermenilere baskı yapan bir mekanizma... ne oluyordu bu ermenilere..?
bu tuhaflıkların nedenini sonra öğrendim, hacı ismini kullanan garabet’in yeğeni harun’dan... harun’un asıl ismini bilmiyorum. o zamanlar ortaokul öğrenicisydi. o tarihlerde asala’nın ankara’da esenboğa’ya yaptığı kanlı baskında tüm türkiye tedirginlik içindeydi. ailesi de harun’u çok sıkı tembihlemiş, kimseyle konuşmaması, kimseden bir şey almaması için. bunları harun’dan dinlediğimde bana çok da ters gelmedi. her anne ve baba çocuğunu çeşitli tehlikelerden korumak için bunları söyleyebilirdi. bunun için ermeni olmak gerekmiyordu. ama harun’un işi bu kadarla da bitmiyordu. bir akşam harun’un annesi ailedeki tüm erkeklerin elbiselerinin dış ceplerini dikmişti. ermeni anne oğlunu ve diğer aile fertlerini “cepleriniz esrar koyarlar, silah koyarlar” diye uyarmış ve sonra da aile fertlerinin giysilerinde bulunan dış ceplerin hepsini dikmişti. yine bir anlam verememiştim ve bu ermeniler de fazla abartıyor diye düşünmüştüm. adamlar türkiye’de iş yapıyorlar, vergilerini veriyorlar, onlarca da insanımıza iş veriyorlar. türkiye’de herkes bunu görüyor ve biliyor. neden her ermeni asala ile ilişkilendirilsin ki... diye düşünmüştüm... meğer yanılmışım...
80’li yılların sonlarında fotoğrafçılığımı daha da geliştirmek için ifsak’ın düzenlediği fotoğraf seminerlerine katıldım ve seminerler bittikten sonra da ifsak’a üye oldum. bu dönem ifsak üyesi ermeni, rum ve yahudi kökenli insanlarla da tanışma fırsatı buldum. burada yahudi kökenli arkadaşlarımız kendi isimlerini gizlemiyorlardı, ama kimi ermeni kökenli arkadaşlarımız, yukarıda anlattığım ermeni işadamları gibi kod isim kullanıyorlardı. orada da bunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım ama arkadaşlarım bunu kimseye söylememem gerektiğini söylemişlerdi. yıllarca o arkadaşa türkmüş gibi davrandık. çünkü onun ermeni kimliğini öğrendiğimizden haberi yoktu, tedirgin olmasın diye, ermeni olduğunu bilmiyormuşuz gibi davrandık. bu arkadaşımız fotoğrafçılığını çok geliştirdi, paris, londra ve berlin’de önemli galerilerde fotoğraf sergileri açtı. hem de “türk fotoğrafçısı” olarak. o da üstadımız ara güler gibi ermeni kökenliydi ama türk fotoğrafçısı olarak tanınıyordu ve fotoğrafçılıkta türkiye’yi temsil ediyorlardı. ama ben ara güler’in ermeni olduğunu bilmiyordum. ifsak’ta birçoğumuz ara güler gibi bir fotoğrafçı olmayı hedefliyorduk. yıllar sonra, dönemin cumhurbaşkanı süleyman demirel sayesinde öğrendim ara güler’in ermeni olduğunu. demirel, kendisine sunulan “devlet sanatçıları” listesinde ara güler’in ismini çıkarmıştı. ‘o ermeni’ diye... oysa ara güler uluslararası üne sahip bir fotoğrafçımızdı, bu uluslararası ünüyle de türkiye’yi temsil ediyordu: “türk fotoğrafçısı”ydı... meğer, öyle değilmiş... ‘o ermeni’ymiş...
1995 yılında çalıştığım günlük gazetenin istibarat şefi vilayet’te bir toplantı olacağını söyledi ve bu toplantıyı bana ihale etti. o zaman istanbul valisi hayri kozakçıoğlu’ydu... bize gelen bilgiye göre; vilayet’te azınlık vakıflarının önde gelenleri vali kozakçıoğlu’na şükranlarını sunacak ve devlete bağlılıklarını bildireceklerdi. toplantıyı izleyen biz haberciler açısından kayda değer bir haber değildi. çünkü gazetenin manşetine çıkacak türden bir haber değildi. toplantıyı izledik...türkiye’deki ermeni, rum ve musevi cemaatinin üç vakfı, türkiye’nin zor günler yaşadığı bir dönemde aralarında topladıkları parayı (miktarını hatırlamıyorum) mehmetçik vakfı’na iletilmek üzere vali kozakçıoğlu’na teslim ettiler. türkiye’nin güneydoğu’da sürdürdüğü “düşük yoğunluklu savaş”ta (“düşük yoğunluklu savaş” o dönem güneydoğu’da görev yapan bir generalin ifadesidir) mehmetçik’in yanında olmak istemişlerdi, devlete şükranlarını sundular ve bağlılıklarını bildirdiler. ama aynı vilayet bu toplantıdan yaklaşık 10 yıl sonra ermeni kökenli gazeteci hrant dink’i huzura çağırdı ve tehdit etti. üstelik bu gazeteci dışardaki ermenilerin türkiye aleyhine sürdürdükleri kapanyalara karşı mücadele eden biri olmasına rağmen. sonrası malum... linç girişimleri, sudan bahanelerle davalar ve en sonunda cinayet... bu adam, türkiye aleyhine sürdürülen kapanyalara karşı, “bir türk gibi” mücadele ediyordu. ama ‘o da ermeni’ydi...
1998 yılında çalıştığım gazetenin haftalık periyodlarla yayınlanan ekonomi dergisi için bir haber yaptım. kapalıçarşı’da bir esnaf ürdün kralı hüseyin için üretim yapıyordu. kral hüsyin tüm ‘royal palas’ın deri ve saraciye ürünlerini kapalıçarşı’daki bu esnaftan alıyordu. ilginç bir haber olabilirdi. randevu aldım ve görüşmeye gittim, bu işyerinin sahibi bir ermeni’ydi. o da kapalıçarşı’da türk ismiyle tanınıyordu, imalathanesinde yaklaşık 15 kişi çalışıyordu. fakat kapalıçarşı’daki mağazada ermeni olmayan üç kişiyle çalışıyordu. ben bu başarı öyküsünü kendisinden dinlemek istediğimi ve beraberimde gelen foto muhabirinin de birkaç fotoğrafını çekeceğini söyledim. gerçekten ilginç bir başarı öyküsüydü. ama kendisini fotoğrafını çekmemizi ve başarı öyküsünü kendi ağzından vermemizi istemiyordu. ne kadar ısrar ettiysem de kabul etmedi. endişeliydi. sonra pazarlama müdürü olarak tanıttığı yılmaz bey’le görüştük ve haberi öyle tamamladık. bu ermeni işadamının endişelerini de yersiz bulmuştum. kaçıncı asırda yaşıyoruz, insanların etnik ya da dini kimliklerini saklamak da neyin nesiydi...
meğer, türkiye’de yaşayan ermenilerin yaşam sınırları görünmez bir el tarafından çizilmiş. görünürde yasak yok, baskı yapan bir mekanizma yok. ama ermeniler isimlerini bile gizleyerek yaşamak zorun kalmışlar yıllarca. türkiye’de ermeni olmak gerçekten de zor iş... asala’nın kanlı saldırılarını ne kadar lanetlerlerse lanetlesinler, “düşük yoğunluklu savaş”ta mehmetçik’e ne kadar destek verirlerse versinler, uluslararası ünleri ve başarılarıyla türkiye’yi ne kadar temsil ederlerse etsinler; onlar türkiye’de hep ‘ermeni.’
türkiye’de ermeni olmak zor iş... türkiye’de rum ya da yahudi azınlığa mensup olarak ve azınlık mensubu olmanızdan dolayı fazla sorun yaşamayabilirsiniz. ama ermeni olunca işler değişiyor. çünkü türkiye’de; asala’nın kanlı saldırlarında türkiye’de yaşayan tüm ermeniler, görünmez bir el tarafından sorumlu tutuldu. her ermeni potansiyel asala militanı muamelesi gördü bütün türkiye’de... 7’sindeki ermeni de 70’şindeki ermeni de aynı kaderi paylaştı. türkiye’de yaşayan ve türk vatandaşı olan ermeniler, asala’nın kanlı saldırılarına ne kadar karşı olduklarını ve bu saldırıları her fırsatta ne kadar lanetledilerse yine de kimseyi inandıramadılar... öyle zamanlar yaşadık ki, kimi çevreler kendi aralarında yaptıkları “hainlik” suçlamalarını “ermeni dölü”, “ermeni tohumu” olarak ifade ediyorlardı.
türkiye’deki ermenilerin dertleri bununla da bitmiyordu... onlar türkiye dışında yaşayan ermenilere de kendilerini kabul ettiremiyorlardı. “diaspora” ya da ermenistan’da yaşayan soydaşlarına göre; türkiye’de yaşayan ermeniler haindi. türklerle işbirliği yapıyorlardı, pasiftiler, teslimiyetçiydiler, türklerin suratına soykırımı bir tokat gibi patlatmaktan acizdiler...
türkiye’de vatandaşlık haklarına rağmen ermeni olarak yaşamak zor... ermenilerin karşılaştıkları bu zorluklar, insanlık adına ve çağdaş, laik bir türkiye adına utanç verici. türkiye bir an önce bu utanç verici durumdan kurtulmalı. her türk vatandaşı gibi vergisini veren, askerliğini yapan, türkiye aleyhine yürütülen kampanyalara hayatı pahasına karşı duran ermeni vatandaşlarımız, insan hak ve hürriyetleriyle bağdaşmayan bu uygulamlara daha fazla maruz kalmamalı. laik, üniter ve çağdaş bir ülke olmanın onuruna sahip çıkmak herkesin, hepimizin görevidir."