türkiye cumhuriyeti'nin osmanlı'nın devamı olması
Next (2) - Last Page (9)

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

uluslararasi hukukta devletlerin ardilligi cercevesinde degerlendirilen husus.
3 favorites - -
"devlet"in "insanlar"dan oluştuğunu hatırlatır; evet, devlet "sistem"dir, "kural"dır, ama eninde sonunda insanlardır ona şekil veren ve bu şekil içinde yaşayan, hatta şekli değiştirmeye çalışanların dahi perspektifi o toprağın ötesine pek gidemez.
0 favorites - -
(bkz: halefiyet)
1 favorites - -
tipik bir totoloji örneğidir (bkz: totoloji/#15786228).
0 favorites - -
"devlet-i osmani aliyede; terfi-i temayuz ilim irfan ile olmaz, ya olacak kuvvetli iltimas ya olacak madeni has ya da olacak ten ile temas" cümlesine baktığımızda eski osmanlı geleneğini sürdürdüğümüz görünüyor. evet evet galiba osmanlı'nın devamıyız. işin esprisi bir yana sanılanın aksine konuştuğum birçok yabancı -ki bunlar kültürsüz olanları- osmanlı devleti'ni bilmiyor veya çok az şey biliyorlar. osmanlı devleti'nin devamı olduğumuzu ise hiç bilmiyorlar.
0 favorites - -
89 yıllık bir cumhuriyetin jandarma teşkilatı, kuruluşunun 170. yıldönümünü kutluyorsa evet, ortada bir devamlılık vardır.
12 favorites - -
0 favorites - -
bugün türkiye adıyla anılan devlet sanıldığı gibi 23 nisan 1920'de kurulmamıştır. kuruluşu çok daha eskilere gider. bu tarihi 1071'e dayandırılabilir ya da detaylı bir araştırma ile daha isabetli bir tarih/süreç belirlenebilir ama bilinmesi gereken nokta anadolu selçuklu devletinin, osmanlı devletinin, ve türkiye'nin ayrı devletler olmadığı, aynı devletin farklı yönetimleri olduğu gerçeğidir. anadolu selçuklularından osmanlıya bir hanedan değişimi yaşandı, osmanlıdan türkiye'ye ise bir rejim değişikliği ile geçildi. anadolu'da 1000 yıllık bir türk devleti yaşıyor.
bu tüm dünyada böyledir, mesela fransa'da bir sürü cumhuriyet, bir sürü imparatorluk kuruldu ama hepsi en nihayetinde fransa idi. zira ingiltere'de tarihi boyunca farklı hanedanlarca yönetildi hatta iskoç işgaline bile uğradı iskoç hanedanlar tarafından yönetildi fakat ingiltere hep ingiltere idi. çünkü bu ülkelerde halk ingilizdi, fransızdı, devlet de onların devletiydi. anadolu'da da halk türk halkı, devlet onun devleti idi.

not: türk halkından kasıt ülkenin adı dolayısı ile türkiyede yaşayan bütün halklardır.
7 favorites - -
türkiye cumhuriyeti, duyun-i umumiye'den dolayı osmanlı devleti'nin borçlarının %67'sini 1954 yılına kadar ödediğinden ötürü osmanlı'nın devamı olarak sayılabilir.

fakat geri kalan %33'ünü ele aldığımızda, bulgaristan, romanya gibi osmanlı devletinden ayrılan ülkelere bölüştürülmesi de söz konusudur.. dolayısı ile bu ülkelere de osmanlı'nın devamı denebilir.
2 favorites - -
yaşadığımız coğrafya sadece coğrafi olarak, etnik veya yönetimsel değil, aynı zamanda algısal olarak da osmanlının devamı niteliğindedir.

(bkz: uzman görüşü)
murat belge 20.11.2009 da konuyu masaya yatırıp, köşesine taşımıştır.
türkiye cumhuriyeti, osmanlı imparatorluğu’ndan artakalan malzemeyle kuruldu. daha kurulurken, o malzemenin bir kısmını istemediğini de beyan etti: rumları, ermenileri, kısacası, gayrı müslimleri. lozan’da, bu istenmeyen, ama dayatma zoru katlanılan “azınlıklar”ı tanımlayan ölçüt dindi. ama hilafet de kaldırılınca, müslümanları birarada tutması beklenen bağın ne olduğu konusunda bir belirsizlik oluştu. diyanet işleri mi? herhalde değil. nitekim hemen şeyh sait ayaklanması başladı.

şöyle bir genel hatırlatma olmak üzere böyle kısa kısa değiniyorum bir şeylere, ama bunları tartışmak değil istediğim. “birlik” kavramı üstünde durmak istiyorum.

bir imparatorluktan kalan malzemeyle “ulus-devlet” kurmak çok zor bir iştir, bir “ulusal birlik” atmosferi yaratmak çok zordur, bunu anlatmak istiyorum.

imparatorluk’tan kalan nüfus çok-parçalıdır, heterojendir. yapısal olarak böyle olmanın ötesinde, bunu zihnen de sindirmiş, daha doğrusu, bunun dışında bir ideolojik formasyonla tanışmamıştır. ne demektir bu? toplumun, cemaatlerden, “topluluk”lardan oluştuğu demektir: biraraya gelince bir “toplum” çıkaramayan “topluluklar” paradoksu.

her türlü “zorluk”, işte bu yapının ürünüdür. böyle bir yapıda, sadece şu dinden, falanca mezhepten, ya da filanca etnik kökenden olanlar “cemaat” yaratmaz; yerellik de bir “cemaat” kaynağıdır. “sivaslılar” da, “tokatlılar” da, “yozgatlılar” da, birer cemaattir. sonra, “cemaat-içi cemaat” de olabilir: kürt ama alevi ya da tersinden bakın, alevi ama kürt cemaat de vardır.

türkiye’de, tevarüs edilen miras gereği, bunların hepsi var.

çok heterojen bir nüfus yaşıyor. bu “heterojenlik”, egemen etnisitenin, yani türk kesimin, “bu nüfusla nasıl birlik kurulur” sorusuyla her karşılaşmasında fenalık, baygınlık geçirmesine yol açıyor. oysa durum çok daha kötü olabilirdi, “bölünme” paranoyasını besleyecek daha ciddi etkenler de olabilirdi. 19. yüzyılda osmanlı toplumunun talihsizliği 20 ve 21. yüzyıllarda türkiye cumhuriyeti için bir “şans” yarattı. bugün burada arnavut, boşnak ve başka rumeli halklarından, çerkes boylarından, gürcülerden insanlar yaşıyor. bunlar osmanlı’nın uzak topraklarında yaşarken, oraların başka toplulukların eline geçmesi üstüne buraya göçmüş insanlar: onun için de, pre-modern dünyanın en büyük koşullanmalarından biri olan toprak konusu, onların bu “yeni vatan”la kurdukları ilişkide bir rol oynamıyor. değişik sınırlarımız olsaydı, sözgelişi, eski kürdistan’ın en geniş kısmının türkiye cumhuriyeti sınırları içinde kalması gibi arnavutluk denen ülkenin üçte ikisi burada kalmış olsa, türkiye cumhuriyeti’nin bir “arnavutluk sorunu” da olurdu –bir “çerkes sorunu”, bir “gürcü sorunu” da olabileceği gibi.

zaten bu sınırlar içinde yaşayan araplar ya da lazlar gibi müslüman toplulukların da buna benzer bir “toprak” sorunları hiç olmamıştı, bugün de yok.

ama kürtlerin var, dolayısıyla bir “kürt sorunu” var.

bu böyle olduğu için cumhuriyet muhafızları’mız kürtlere tarih boyunca gönül rahatıyla bakamadılar, gene bakamıyorlar. aslında hiç kimseye gönül rahatıyla bakamadılar ama o ayrı hikâye.

o, kendilerinde ileri gelen bir şey –“muhafız” olmalarından.

atatürk, cumhuriyet’in “birlik” içinde yaşamasına temel hazırlamak üzere, pek çok yeni ulus-devlette olduğu gibi, yüzünü geçmişe döndü ve yanında yardımcılarıyla, harıl harıl, ulus-devlete “ulusal” bir tarih hazırlamaya başladı. oysa bu işi çözecek anahtar tarih değildi.

tarih olsa olsa, sorunu dallandırır, budaklandırırdı. kuruyan denizler veya yol gösteren kurtlar, kürtleri ilgilendirmiyordu. o anlatılan yerlerden gelmemişlerdi, geldiklerine inanmaları için de bir neden yoktu. yeni kağanlar, hakanlar icat ettikçe onları yabancılaştırıyorduk.

tarihle böyle ilgilenmek cemaat yapısını pekiştirir, cemaatten topluma giden yolların kapılarını kapatır. böyle bir “cemaatler” toplamını bir “toplum” yapmanın yolu “tarih”te değildir. tarihe yöneldikçe cemaatlerin arasına duvar örersiniz. bakacak yer, gelecektir. ulusal birlik, gelecek perspektifi içinde kurulabilir. geleceğe yönelmek için atacağımız adımları da “demokratik anayasal” zeminde atabiliriz ancak.

bunun imkânları, her şeye rağmen, bugün de var türkiye’nin potansiyelleri arasında. altyapısıyla, çoğulcu bir toplumda gerekli olacak birçok şeye sahip. cemaatten topluma geçebilir ve geçtiği zaman bugün sorun gibi görünen pek çok şey sorun olmaktan çıkar. ama bu kapının anahtarı kemalist cemaatin elinde değil.
1 favorites - -
Next (2) - Last Page (9)