herhalde çoğu üniversitede hocaların aldırdığı, tükçe dersinde okunması gereken, vizede finalde sorarım dediği kitap.her ne kadar finale yetiştirebilmek için 2 günde okusam da iyi bir kitap olarak kaldı aklımda şahsen bazı örneklemelerde abartıya kaçtığını düşünüyorum ama yazarın sıcakkanlı kişiliği kitaba etkisini çokca etkiliyor.
sıcakkanlılığı demişken.buna ayrı bir parantez açmak lazım; olması gereken de bu değil midir? zaten senelerdir nedensiz bir ciddiyet içinde öğretilmedi mi bize türkçe, her öğrenci edebiyat türkçe dersini ciddi ve sıkıcı hatırlamazmı ilkokulda,orta okulda, lisede.bundan dolayı belki hiçbir zaman türkçenin ince ayrıntılarına isteyerek giremedik, hep bir rahatlık aradık, belki de bundandır bu kadar çok argo kullanmamız, türkçe öğrenmek istemememizin cahilliğiyle mutlu olmamız.küçücük çocukken bizi divan edebiyatının yüküyle ezdiler sonra bizden ilgi duymamızı beklediler.belki de zamanında iyi ol yoksa allah seni cehenneme atar kazanda kaynarsın diye korkutularak öğretilen din gibi bize bu dil yükünü zorla vermeselerdi, misyonerler gibi tanrı çocukları sever onları korur tadında bize severek ince ayrıntılarını öğretselerdi, böyle küçük anektodlarla karşılaştırmalı olarak esprili bir şekilde öğrenseydik türkçeyi, bugün argoyu bu kadar sevmezdik.belki de ciddiyet bize bu kadar uzak bir kavram olmazdı, yabancı dillerin o esnek mutlu havasına kapılmazdık, dilimizle bir bütün olurduk. belki de...
*