van gogh'un 1873'ten başlayarak 1890'a kadar süren içerisinde kardeşi theo'ya yazdığı mektuplardan oluşan kitabın adı.
pınar kür tarafından çevrilmiş olsa da, sanki bir şeyler eksik kalmış gibi. ingilizce'sini okuduğumda algıladığımla, türkçe çevirisini okuduğumda algıladığım çok farklı oldu. takdir edersiniz ki çeviri dilden dile değişen, duyguları yansıtmada farklılaşan bir eylem fekkat, türkçe'sinde sanki bir özensizlik var gibi geldi bana. yani van gogh ne dediyse, olduğu gibi mekanik bir şekilde çevrilmiş gibi hissettirdi bana, tam olarak öyle de değil ama bu ressama hiç "inilmemiş", adamın dili hiç yakalanmamış. bu da bir müddet sonra van gogh'a dahil olmayı zorlaştıran bir sürece döndürdü okumayı.
ben pınar kür'ün çeviri dilini beğenmemiş olabilirim, ama başka bir okuyan beğenebilir elbet bu zevk meselesi bir yandan da.
fakat ben bu çeviride van goh'u hissedemedim, yaşadığı nevrotik durumları, içsel çalkantıları bu çeviri dili ile herhangi bir hissiyat bağı kuramadım, ya da ben beceremedim. anladığım kadarı ile çeviri ingilizce'den yapılmış. ama bazı bölümlerin neden atlanmış olduğunu da anlamadım.
ilk mektupta bakın mesela:
"did you know that a large, new building will take the place of the trippenhuis in amsterdam? that’s fine with me; the trippenhuis is too small, and many paintings hang in such a way that one can’t see them properly."
bu şekilde bir bölüm var fakat bu türkçe'sinde yok. neden mektubun içerisinden böyle bir bölüm atlanır ki, bu sadece bir adet örnekti, hepsini tek tek yazmak çok uzun sürer.
ve bir çeviri örneği:
"write and tell me whether that other painting is by alfred stevens, or otherwise what his christian name is."
şöyle çevrilmiş
"öteki resmi yapan alfred stevens mı? değilse adamın ilk adı nedir?"
ee başındaki "write and tell me" ne oldu? "whether" ne oldu?. "christian name" de ilk ad diye mi çevriliyor? "adamın" kelimesi nereden çıktı?
ve sair ve sair ...
not: ingilizce'den okumak isteyenler
buradan bakabilirler.