the room next door
Next (2) - Last Page (6)

Şükela: Nice | Last 24h | Today | All

tilda swinton ve julianne moore'un kadrosunda yer alacağı pedro almodovar projesi.
1 favorites - -
the room next door (yandaki oda), yıllarca görüşmedikten sonra bir tesadüfle yeniden bir araya gelen iki arkadaşın hikâyesini konu ediniyor.

vizyon tarihi: 1 kasım 2024
stüdyo: warner bros.
sinema dağıtım: tme films
tür: dram
yapım yılı: 2024
süre: 110 dakika
ülke: ispanya

filmin konusu:

“martha'nın annesiyle olan gergin ilişkisi, bir yanlış anlaşılma onları ayırdığında tamamen parçalanır.

bu çatışmanın merkezinde, martha'nın annesinin arkadaşı olan ve her ikisinin de acısına ve kırgınlığına tanık olan ingrid yer alır.”

yönetmen: pedro almodóvar
oyuncular: tilda swinton, julianne moore, john turturro, alex høgh andersen, alessandro nivola, juan diego botto, victoria luengo, melina matthews, esther mcgregor, raúl arevalo, anton antoniadis, alvise rigo, sarah demeestere, francesc tort, paolo luka noe, tom johnson
senaryo: pedro almodóvar, sigrid nunez
görüntü yönetmeni: eduard grau
kurgu: teresa font
müzik: alberto iglesias

vizyon tarihi: 1 kasım 2024

filmin tanıtım fragmanını buradan izlemek mümkün.

filmin fragmanını buradan izlemek mümkün.

filmin altyazılı fragmanını buradan izlemek mümkün.
1 favorites - -
'what are you going through' isimli romandan uyarlanan pedro almodóvar filmi.

pedro almodóvar ile tilda swinton'ı bir araya getiren the human voice adlı kısa filmden sonra ikisini bu kez uzun metraj filmde görecek olmak çok hoş.

vizyona girmesini beklerken pandemi, salgın hastalık gibi bir musibet nedeniyle sinemada izleyemem diye ufaktan stres olmuyor değilim*
daha fazla negatif basmadan gidiyorum. hoşça kalın.
0 favorites - -
almodovar'ın ilk uzun metrajlı ingilizce filmi.

genel olarak büyük yönetmenlerin kendi kültürlerinde, kendi dillerinde çektikleri filmleri daha güçlü bulmama rağmen, artık 74 yaşına gelmiş yönetmenin böyle de bir lüksü olsun diyor ve filmi merakla bekliyorum.
1 favorites - -
venedik film festivali’nde 18 dakika boyunca ayakta alkışlandığı bildirilen pedro almodóvar imzalı film. oyuncular arasında julianne moore, tilda swinton ve john turturro gibi usta isimler var.
film 1 kasım’da 'yandaki oda' adıyla sinemalarda olacak.
ülkemizdeki dağıtımını tme films üstlenmiş.
2 favorites - -
venedik'te yılın altın aslan'ını kazanmış filmdir.
0 favorites - -
(bkz: #167592129)

vizyon tarihi: 1 kasım 2024

filmin fragmanını buradan izlemek mümkün.

filmin altyazılı fragmanını buradan izlemek mümkün.
0 favorites - -
filmekimi kapsamında izlediği yeni pedro almodóvar filmi the room next door hakkında yazdık! yazımız için: ölümün hafifletici gücü

ispanyol sinemasının en büyük yönetmenlerinden olan pedro almodóvar, sigrid nunez‘in “what are you going through” kitabından uyarladığı yeni filmi the room next door ile geri döndü. 3 yıl önce yaptığı parallel mothers‘ın ardından, araya strange way of life adında bir orta metraj da sığdıran almodóvar, hiç ara vermeden yeni uzun metraj filmine imza atmış oldu. uzun yıllardır ingilizce bir film yapmak için uğraşan almodóvar, bu isteğine son 4 yıl içerisinde çektiği the human voice, strange way of life ve the room next door ile kavuşmuş oldu.

dünya prömiyerini venedik uluslararası film festivali’nde yapan the room next door, oradan büyük ödülle döndü ve “en iyi film” dalında ödül alan filmlere verilen golden lion‘un (altın aslan) sahibi oldu. ayrıca yine bu festivalin en anlamlı ödüllerinden olan brian award‘ı da kapmasını bildi. brian award kısaca rasyonellik, insan haklarına saygı, demokrasi, çoğulculuk, bireyselliğin teşviki, vicdan, ifade ve araştırma özgürlüğü, kamu kurumlarında tüm vatandaşlar için eşit fırsatlar ilkesi, cinsiyet, cinsel kimlik, cinsel yönelim, din veya felsefi duruşlara dayalı temaların hakim olduğu filmlere veriliyor.

julianne moore, tilda swinton, john turturro ve alessandro nivola gibi önemli oyuncu kadrosuyla dikkat çeken the room next door, türkiye prömiyerini filmekimi kapsamında yaptı. filmi filmekiminde izleyemeyen sinema severlerin bekleyeceği tarih ise çok uzakta değil. çünkü the room next door, festival dışında da ülkemizde gösterilecek ve 1 kasım’da vizyona girecek.

--- spoiler ---

ölüm korkusu ve üstesinden gelmek

çok satan yazarlardan biri olan ıngrid, birkaç yıldır iletişimini kaybettiği savaş gazetecisi arkadaşı martha ile yeniden bir araya gelir. ancak martha kanserdir, hastanede yatıyordur ve ölümüne sayılı günler kalmıştır. bu nedenle birbirinden uzak kalan iki arkadaşın tekrar buluşmaları, bağlarını yeniden güçlendirmiştir. geçmişlerine giderek anılarını, anekdotlarını, sevdikleri sanat eserlerini ve filmlerini paylaştıkları muhabbetlere dalmışlardır. ancak martha, ıngrid ile yeniden güçlenen bağlarını sınayacak bir istekte bulunur: ölmeden önce mükemmel bir evde güzel günler geçirip, sonrasında ötanazi hapı alarak son nefesini vermeyi düşünen martha, orada tek başına ölmek istemediği için, yanında ıngrid’in de kalmasını istemektedir.

the room next door için almodóvar‘ın “ölümü kucaklaması” denilebilir. almodóvar, bu film ile yüzleşmemiz gereken ölüm korkusunun üstesinden gelmekle kalmıyor, yaşadığımız hayatın acı gerçeklerine, geçen hızlı zamanın duygusal yüküne ayna tutuyor. hikayeye girdikçe, anlatılan öykünün ölüm temasına karşı sergilediği duruşu anladıkça, filmin adeta meditasyon görevi üstlendiğini anlamak da çok zaman almıyor.

martha, ölüm gerçeğini kabul etmiş, bunu artık olağan gören bir karakter olarak karşımıza çıkarken, ıngrid ise ölüm korkusu yaşayan ve ölüm üzerine konuşmaktan dahi çekinen bir karakter olarak portre ediliyor. filmin olay örgüsünde durumu ilgi çekici yapan da bu aslında. martha, her an her şeye hazırken, ıngrid ise korkularıyla yüzleşmeye başlıyor. ıngrid, martha’nın son günlerinde onunla beraber kalmayı kabul ettikten sonra dünyanın vazgeçilmez en önemli gerçeği ile baş başa kalıyor: ölüm.

hayatta iki gerçek vardır*

bir demecinde “hayatta iki gerçek vardır: biri ölüm, diğeri ise yaşama şeklin” der, jean-paul sartre. martha, ötanazi hapı alıp acısız bir şekilde hayatına son vermeden önce, ıngrid ile paylaştıkları bunu göstermektedir. martha, hayatında birçok şeyi başarsa da, önemli işler yapsa da içinde onunla kalan tek şey pişmanlıklarıdır. bu pişmanlıklar ise birer ukdedir. onu biraz olsun rahatlatan ise paylaşmanın ve anlaşılmanın verdiği huzurdur, bu huzuru sağlayan ise ıngrid’den başkası değildir.

fakat bu filmin martha merkezli bir hikayesi olmadığı unutulmamalı. çünkü öbür yandan da ıngrid’in değişim öyküsü söz konusu. iki karakter arasındaki entelektüel etkileşimden doğan bir drama var karşımızda. ıngrid’e geldiğimizde, onun hayatı hakkında genel bir kanıya varılamasa da martha ile arasındaki farkları görmek mümkündür. bunlardan en anlaşılanı kendini merkeze aldığı hayatında, gerçeklerden olabildiğince kaçmasıdır. fakat martha ile kurduğu yeni bağ ve birlikte geçirdikleri o özel günler, onu sadece duygusal açıdan değil, birçok konuya olan bakış açısı anlamında da değiştirecektir.

ıngrid için ölüm reddedilebilir, göz ardı edilebilir, hatta üzerinde durulmaması gereken bir mevzuyken, martha’nın ölüme giden kısa yolculuğunda ona eşlik edişi birçok şeyi değiştirecektir. ıngrid, en başta evde beraber kalma meselesine karşı çıksa da, tek bir soruya aldığı cevap dahi onun değişim başlangıcı olmuştur. ıngrid, “yanında kalması için daha yakın birini istemez misin?” diye sorduğunda, martha hiç kimsenin onun isteğini kabul etmediğini söyler. ıngrid, martha için ilk seçeneklerden biri dahi değilken, bir nevi başını eğerek, yalnızlıktan ürkerek onu istemiştir. çünkü hayatın sonunda yanımızda kim varsa ona tutunuruz.

bir kapı aralığı uzağındayım

ıngrid ve martha, kısa süreli taşındıkları evde william faulkner, ernest hemingway, james joyce ve roger lewis hakkında konuşuyorlar. edebi ve sinematik referanslarla dolu, hayatlarının özü olan sanatı evin kalbi haline getiriyorlar. orası, bir kapı aralığında yaşanabilecek en kötü güne kadar yaşamla dolu hale geliyor. çünkü martha, kaldığı odanın kapısını aralık bıraktığında hapını alıp hayatına son vermiş olacağını ıngrid’e söyler. ıngrid ise her gün o odanın kapısını kontrol eder.

ev, entelektüel ve duygusal sohbetlerle yaşam dolarken, mimarisi ve renkleriyle de iç açmaktadır. canlı renkler baskındır ve hikayenin dramatik temasının aksine, yaşayan ve nefes alan bir evin içerisindeyizdir. bunda almodóvar‘ın hikayeyi aktarma biçimi de etkilidir. almodóvar, depresif bir tondan kaçarak, hali hazırda melodrama açık bir anlatıyı olabildiğince sade ve huzurlu bir şekilde izleyiciye geçiriyor. bu şekilde izleyiciyi de ölümün gerçekliğine en acısız şekilde hazırlıyor.

bu açıdan bakıldığında aralık kaldığında ölümü çağrıştıracak olan odanın kapısının rengi dahi kırmızıdır. bu renk japon kültüründe “kurban etmek” ve “ölüme işaret” anlamına gelmektedir. eski zamanlarda, kırmızı renk savaşçıların, özellikle samurayların savaş sırasında giydiği bir renkti ve bu renk savaşçıların savaşa giderken ölümü göze aldığını gösterirdi. kırmızı, aynı zamanda tanrılara sunulan kurbanları ve kanı simgelediği için dini ritüellerde de kullanılmaktadır. almodóvar ise durumu şöyle açıklıyor: “kırmızı kapı önemliydi, çünkü bu film ölümle ilgili. birçok yönden, japon kültürüne işaret eden dramatik bir jestti; bu kültürde kırmızı, ölecek birini sembolize eder. kırmızı bir giysi giyerler.”

ayrıca almodóvar, filmdeki baskın renkler ve eve olan etkisi hakkında şunları ekler: “canlı renkler benim imza stilimin bir parçası. anlatıyı görsel olarak sade tutmak istesem de, her zaman renge başvururum. hikâyenin mutlaka üzücü ya da sıkıcı olmasını istemedim, ölümü de canlı ve enerjik göstermek istedim. ölüm, tilda‘nın karakterinin hayat dolu olmasının bir parçası; ölümü kendi ellerine almaya karar veriyor. bu canlılığı görünür kılmak istedim, bu yüzden doğanın içinde, renkli mobilyalarla, kırmızılar ve yeşillerle çevrili güzel bir yeri gösterdim. bu benim için karakterin kendi yaşam enerjisini filmin görsel diline aktarmanın bir yoluydu.”

almodóvar, büyüleyici kariyerine harika filmler eklemeye devam ediyor

tilda swinton‘ın başrolünde yer aldığı, aynı zamanda bir jean cocteau uyarlaması olan the human voice (2020) ve ethan hawke ve pedro pascal‘ın başrollerini paylaştığı strange way of life (2023), almodóvar‘ı ingilizce uzun metraja hazırlayan süreçlerdi denilebilir. böylelikle almodóvar, kendi başıma amerikalı oyuncularla nasıl çalıştığımı denemek ve görmek için iki ingilizce kısa film yaparak deneyim kazandı. fakat bu deneyim kazanılmış olsa dahi, the room next door, almodóvar için hala yeni bir meydan okumaydı.

the room next door izlerken, mekan olarak nerede olduğunuzu tam olarak anlayamıyorsunuz. evet, film amerika’da geçiyor ama o kültür bu filmin içinde neredeyse tamamen yok. bunda almodóvar‘ın filmi olabilecek en minimalist biçimde aktarmasının da etkisi büyük. kendi stili ve sinema anlayışı sadece dil olarak değişiyor, ülke olarak değil. hatta tam olarak bu nedenle, diyaloglar dahi kulağınıza tuhaf gelebiliyor. eğer almodóvar filmografisine aşina değilseniz, ispanyol kübist diyalogların, bu filmde ingilizce olarak donuk ve garip bir hâl almasını sorgulamanız absürt kaçmayacaktır.

almodóvar bu durumu şöyle açıklıyor: “amerikalı gibi duyulması gereken bir ingilizce istedik. filmlerim asla doğalcı olmadı. mırıldanma, geveleme ya da sıradan konuşmada olan duraklamaları hiç amaçlamadım. dilimin yoğun ve kesin olmasını seviyorum. ispanyolca ise buna çok uygun. bu filmin çekimlerinde ise tilda ve julianne bazen bana, ‘pedro, bence bu replik şu şekilde söylense çok daha iyi olur’ dediler. özellikle julianne ‘bu özel ifade, yazdığın şekliyle biraz fazla edebi geliyor ve gündelik değil’ dedi. onlara, gündelik dil kullanmadığımı açıklamama rağmen ısrar ettiler. onları dinledim ve birkaç ifadeyi değiştirdim. ısrarımdan vazgeçtim, çünkü elbette ingilizcemi onların ingilizcesiyle kıyaslayamazdım. sonunda pes edip dili biraz değiştirmek zorunda kaldım.”

almodóvar, the room next door‘da farklı bir kültür ve dille çatışma durumuna girse dahi, filmde aktarmak istediklerini harika bir şekilde işlemeyi başarıyor. her almodóvar filminde olduğu gibi, karşımızda bir kez daha görsel açıdan büyüleyici, doygun renklerin ağır bastığı bir hikaye var. tilda swinton ve julianne moore‘un muhteşem performansları ise yer aldıkları her dakikada bir çiçek misali açıyor. the room next door, gerek ölümü ele alma biçimi, gerekse de bu duyguyu yansıtmadaki başarısıyla, almodóvar‘ın büyüleyici filmografisinde iyi bir yer ediniyor.
--- spoiler ---
4 favorites - -
konusu oldukça dikkat çekici olmasına ve heybesinde birbirine bağlı birçok hikaye barındırmasına rağmen beyaz perdeye boğuk bir şekilde aktarılan/aktarılamayan bir almodovar filmi.

oyunculuklar çok iyi olmasına rağmen senaryo yavanlığı, hikayenin bir türlü oturmaması, özellikle derinden derinden bir obua sesinin filmde yerli yersiz çalması filmi vasat bir filme dönüştürmüştür.
1 favorites - -
pedro almodovarsa ben de varım dediğim film. 1 kasımı bekletir.
0 favorites - -
Next (2) - Last Page (6)