izledikten sonra; amerikan korku, seri katil ve gerilim filmlerine, dizilerine konu olan, olmuş her türlü yapımı anlayabileceğiniz
netflix yapımı belgesel.
birçok yönüyle insanı dehşete düşüren bir belgesel "texas killing fields"
belgeseli bitirdikten sonra, amerika'nın suçluları yakalayıp cezalandırdığı fikrini aklınızdan siliyorsunuz. 2011 yılında, -sözde- iki cesur dedektifin cinayetleri çözmek için yaptıklarının anlatıldığı filmin ne kadar üfürük, ne kadar boş olduğunu da anlıyorsunuz.
belgesel 70'lerden beri 2000'lere değin süren bir dizi kadın cinayetini konu alıyor. 2000'lere değin süregelen cinayetleri, belgeselde tam anlatılmayan, atlanılan kurbanları ve failleriyle özetlemek gerekirse;
1. colette wilson cinayeti (1971)
13 yaşında kendi hâlinde, flüt çalmayı seven bir kız, bir gün okuldan sonra eve dönmüyor.
şüpheli: edward harold bell, itiraf etmiş ama ne zaman, nasıl öldürdüğünü hatırlamıyor.
2. rhonda johnson & sharon shaw vakası (1971)
iki liseli kız. birlikte kayboldular, birlikte kıyıya vurmuş kemikleri bulundu.
şüpheli: michael self 70’lerde itiraf ettirildi, ama zorla olduğu düşünülüyor.
edward bell bir mektupta “ben yaptım” dedi, sonra unuttu.
tuhaf ama gerçek: michael self 90’larda içeride öldü, hâlâ resmen suçlu.
gerçek mi? bell büyük ihtimal ama kanıt yok.
3. kim pitchford cinayeti (1973)
telefon kulübesinde bir görüşme yaptıktan sonra ortadan kaybolan 16 yaşındaki öğrenci.
şüpheli: edward harold bell. itiraf listesinde bu kız da var.
delil? yok.
4. gloria gonzales dosyası (1980)
adı nadir anılan kurbanlardan. cesedi atık kanalda bulundu.
şüpheli: bilinmiyor. bell değil, clyde değil. belki başka biri.
uyuşturucu bağlantılı bir cinayet olduğu düşünülüyor.
5. heidi fye cinayeti (1983)
telefon kulübesinden çıkıp kayboldu. calder road’da cesedi bulundu.
şüpheli: clyde hedrick. o zamanlar bölgede yaşıyor.
neden clyde? bölge sakini, benzer davranış geçmişi, cesedi gömme biçimi de uyuşuyor.
itiraf etti mi? hücre arkadaşına itiraf ediyor ama polise “emin değilim” diyor.
durum: yüksek ihtimal clyde.
6. laura miller cinayeti (1984)
tim miller’ın 16 yaşındaki kızı. aynı cadde, aynı kulübe, aynı son.
şüpheli: clyde hedrick. belgeseldeki en baskın şüpheli.
kanıt? net yok ama park yakınında oturuyor, geçmişte kadına şiddet sabıkası var.
laura başka cesetlerle aynı yere gömülmüş.
hukuken? henüz suçlu değil ama fiilen herkes onun yaptığını kabul ediyor.
7. audrey cook & donna prudhomme cinayetleri (1985–1991)
calder road’daki diğer iki kadın. uzun süre kimlikleri bile bilinmiyordu.
şüpheli: yine clyde. aynı bölge, aynı gömme tarzı, aynı sessizlik.
ekstra detay: her iki kadın da zor hayatlar sürüyordu. bu yüzden soruşturma pek ciddiye alınmadı.
acı ama gerçek: emniyet “önemsiz kadın” diyerek dosyayı hasır altı etmiş..
8. krystal jean baker cinayeti (1996)
tam “dosya kapanmış” derken dna teknolojisi çıktı.
şüpheli: joseph wayne burns'la 2012’de dna'sı eşleşti, yargılandı, hüküm giydi.
tek çözülen vaka bu. 20 yılda sadece 1 fail ceza aldı.
teknoloji olmasaydı, o da clyde'la beraber bira içiyordu şu an.
9. kayıp, kimliği bilinmeyen onlarca kadın
kimliği belirsiz kalmış kurbanlar, isimsiz mezarlar. 70'lerde "kayıp" denilen onlarca dosya hâlâ açık.
fail: belki bell, belki hedrick, belki başka bir bok..
amerikan emniyeti ve adalet sisteminin üzerinde durmadığı, önem vermediği birçok dosya ve olay hala çözülmeyi bekliyor.
belgeselde; biz amerika dışında yaşayan insanlara satılan "amerika güvenli ve adaletlidir" imajının ne kadar yalan olduğunu göreceksiniz.
...
abd, gerçekten çok ilginç bir ülke. nüfus hareketleri, yoğun göç, sanayileşme birçok bölgeyi mahvetmiş. onlardan biri de belgeselde adı geçen houston kenti.
tahminen bir dönem istanbul, izmir gibi kentlerde de bu sorunlar olmuştur; hatta bunlardan biri de (bkz:
kesik bacak cinayetleri) ve hâlâ fail belli değil.
çağla tuğaltay,
gülsevin buket değirmenci gibi örnekler de mega kentlerin göç zamanları ne kadar güvensiz olabileceğini gösteriyor.
iş bulma umuduyla yapılan bu göçler, iyisiyle kötüsüyle çok insanı çekmiş. belgeselde belirtildiği üzere, polis failleri bulmak için o kadar çok eleme yapmak zorunda, muhtemel faillerin ucu bucağı yok. o dönemler bölgede cinsel suça bulaşmış yaklaşık 2100 kişi varmış..
açıkçası çok acı. 70'lerden başlayıp 2000'lerin başına değin çoğunun yaşı daha 20 bile olmamış genç kızın öldürülüp sağa sola atılması çok acı..
bazı acıların tarifi yoktur ya, belgeselde sürekli gördüğümüz tim miller da öyle bir adam; başına gelen hiçbir şeyi hak etmediği, hala bu yaşta insanlara yardım etmek için uğraşmasından belli.
tim miller'in kayıpların bulunması ve kayıpların yakınları için kurduğu site için
tık tıkmiller, sitede kızının ve onun gibi kurban olanların anısına açtığını belirttiği yerde laura'nın fotoğrafını gördüğümde bir an gözlerim doldu.
...
velhasıl-ı kelam
uzun yıllardır bu belgesel gibi yapımları izlerken suç ve insanları suça iten şeyleri düşünürüm. "bir insan neden başka birini öldürür?", "bir erkek tanıdığı ya da tanımadığı masum bir kadına, bir kıza nasıl kötü şeyler yapabilir?" soruları aklımda belirir ve tüylerim diken diken olur.
ilk defa bu boku yapanlardan biri aklımdaki bu soruları az çok yanıtladı..
90'larda işlenen cinayetlerin sorumlusu olan william lewin reece, cinayetleri itiraf ettikten sonra tim miller'la pişmanlık hakkında konuşurlarken şunu demiş: "bizim gibiler pişman olmaz bay miller."
normal, sıradan hayatlarımızda kötülük çok gri bir alandır. yani kimse salt kötü değildir, yalnızca bazıları çıkarları yüzünden bazen yoldan çıkarlar, ama buradaki insanlar 90'lardaki cinayetlerin sorumlusu
william lewin reece, 80'lerdeki cinayetlerin sorumlusu
clyde hedrick, 70'lerdeki cinayetlerin sorumlusu
edward harold bell gibi herifler saf kötü.
onlar bizim gibi değiller. acı duymuyorlar, duyguları ve vicdanları yok, pişman olmuyorlar.
bildiğiniz kötüler; karikatürize edilmiş karakterler kadar kötüler...
düzenleme: ufak tefek düzeltmeler, eklemeler.