80 lerin sonunda velet olmuş bünyelerde onarılamaz yaralar açan durum.. ben şahsen bu deneyimi oldukça ağır yaşadığımı hatırlıyorum. lan sen tut hayata gözlerini açtığın, mevzuya ayıkmaya başladığın; minik kuş'un, kurabiye canavarı nın, edi'nin, büdü'nün adeta hayatına damgasını afilli bir şekilde çakmış kahramanların ecnebi olduğunu öğren. olacak iş mi lan. böhüühühüüüüü..
o an birilerinin çıkıp "kardeş sen yalnış anlamışsın. susam sokağındakiler türk, sadece edi,büdü falan yabancı." demesi gerekir. gereksiz yere yıkım yaşamaya gerek yok ne de olsa.
"sen bizim kardeşimiz değilsin, annemle babam seni evlat edinmiş!" diyen şerefsiz abim ve ablamın bu dediklerine inandığım ana duygusal olarak çok yakındır.
geçenlerde gözlerimle gördüğüm hayal kırıklığı anı. bunu öğrenen iş arkadaşım uzun süre mat mat suratıma baktıktan sonra bir de edi ile büdü nün gerçek adını öğrenince gözümün önünde eriyip gitmiş, heba olmuştur.
insanın belki de ilk kez ihanetin ne olduğunu idrak ettiği andır. ulan hadi tamam dublaj yapıp türkçe konuşturdunuz(ki gayet normal nasıl anlayacaz yoksa o yaşta) bi de niye türkçe isim veriyorsunuz kuklalara.
dönem türk gencinin hayatında yediği en büyük kazıklardan biri, belki en büyüğü.. lan o zaman kafa mı basıyodu bizimkilerden böyle eğitici şeyler çıkar mı diye yorumlayalım. hakkımı helal etmiyorum.. şaka lan şaka.. güzeldi.
1989 da
teknik bir arızadan ötürü edi ile büdü nün birden ingilizce konuşmaya başlamasıyla vasıl olduğum dakikalardır.
(bkz:
panikle anneye koşmak)
mahalle maçına çağıran arkadaşın zili çaldığı andır. hayal kırıklığı içerisinde çıkılan maçta genç
sabri'nin tohumları atılmıştır.
*