kırk yıl düşünsem böyle bir tanımlama yapacağım aklıma gelmezdi. ama hayat işte, bazen öyle rüzgarlar esip geçiyor ki ensemizden nereye savrulacağımızı nelerle karşılaşacağımızı tahayyül bile edemiyoruz.
chp genel başkanı deniz baykal, geçen gün yaptığı basın toplantısında başında bulunduğu siyasi partinin yeni kimliğini bu şekilde açıkladı. şimdi çıkıp da bazı andaval dostlar, tam olarak böyle bir tanımlama kurmadı diyebilir. fakat yapmış olduğu açıklamanın tamamı irdelendiğinde karşımıza net bir şekilde böyle bir zincir çıkıyor. zincir diyorum çünkü hayat bilgisi derslerinde bize zoraki ezberlettirilen trafik kurallarındaki basma kalıp kelimelerin yan yana dizilişi ibi bir şey bu. her biri zincirin bir halkası ama kim kime niye bağlı, orası meçhul...
şimdi "yok eşeğin siki, bu kadarı da olur mu artık" hezeyanlarına katılmadan evvel, deniz baykal'ın bu muhteşem tasarımını incelemeden önce biraz geçmişi kurcalamakta fayda var. türkiye, son elli yılını kısa aralıklı kesintileri bir kenara bırakırsak, seçim sandıklarında sürekli olarak hissiyatına yenik düşmüştür. aklın ve mantığın kendisine sunacağı doğruları sürekli olarak zihninin arka yollarına döşemiş ve ülkenin o dönem içinde yer aldığı duygusal devinimlere kendisini teslim etmiştir.
adalet partisinden günümüğze uzanan bu çarpık dönemde, yeri geldiğinde dini duyguların yeri geldiğinde milliyetçi yükselişlerin seçimlerde yönlendirici olduğunu görüyoruz. yolsuzluk söylentilerinin ayyuka çıktığı üçlü koalisyon döneminde halkın, yolsuzluğu ortaya çıkaran deniz baykal'ı meclis dışına iterken apo'nun yakalandığını açıklayan lider olması münasebetiyle bülent ecevit'i ve dsp'yi birinci parti yapması da buradan ileri gelir. yani dsp ve ecevitler, o günün az şekerli koşullarında bile "soyal demokrat" kimlikleri sebebiyle zafer kazanmadılar.
bu ülkenin makus talihidir, dört tarafından farklı inanç sistemleri ve kültürler fışkırıyor. solunda yunanistan bulgaristan, sağ alt çaprazında araplar, altında akdeniz kıpırtısı, üstünde karadeniz gibi hırçın, dalgalı soğuk balkan havası... içeriye baktığımızda yöresel zenginlikler şüheda gibi fışkırıyor. mezopotamyasıyla, antik çağlardan günümüze uzanan binlerce uygarlığıyla imrenilecek bir tablo. şimdi bunun neresi makus talih diyenleri duyar gibiyim. halbuki gerçekten şöyle bir dışarıdan baktığımızda bu kadar çok kültürün zenginliği arasında kök salan bir ülkenin şu anki durumundan daha yüksek düzeyde ve seviyede olması gerekirdi. fakat, geldiğimiz şu noktada iki temel kalkan bu üleknin dış ve iç zenginliklerinden faydalanmasına ket vuruyor.
birincisi, arap kültürünün empoze ettiği muhafazakar, içe dönük sabit kalma yanlısı düşünce bu ülkenin yüzünü avrupa'ya dönmesini sert bir şekilde engelliyor. ikincisi, halen osmanlı döneminin üzerimizde bıraktığı tesirlerden kurtulabilmiş değiliz. çok değil bundan yüz yıl evvel hüküm sürmüş olduğumuz, imparatorluğumuz altında bağımlı tuttuğumuz bütün bu ülkeler şimdi bağımsızlıklarıyla bizimle komşu durumundalar. bu psikolojiden dolayı hepimizin bilinçaltında bir yerde saklanan "ya bize saldırırlarsa, ya bizi bölerlerse" paranoyası -veya öngörüsü- fakir ekonomik altyapımızla da birleşince çevre ülkelere karşı hep bir adım geride durmak zorunda kalıyoruz.
şimdi ben bunları niye anlattım? neden kafa sikiyorum?
elli yıldır hüküm süren duygularla siyaset, işte bu sebepten dolayı ölmüyor ve ölmeyecek de ondan. yine bugün olduğu gibi yarın da birileri vatan, millet edebiyatıyla, din elden gidiyor siyasetiyle, biz merkez partisiyiz kandırıklarıyla bu ülkenin aklına mantığına değil hislerine yönelecek.
tablo bu durumdayken, deniz baykal türk siyasetinde en olmaması, en yapılmaması gereken şeyi yaptı. 83 yıllık cumhuriyetin en önemli kalesine ilk havan topunu kendisi attı. cumhuriyetçilik, vakur ve dik bir duruş ister. her ne olursa olsun ülke hangi zayıflıklarına esir düşerse düşsün ilkeli ve kararlı olmayı gerektirir. cumhuriyet halk partisi, gidişata göre kendisini yeniden konumlandırmaz, yüzde onluk barajı geçmek için parti tarihinde görülmemeiş açılım oyunlarına girmez. girerse isminin taşıdığı tüm o misyonu ve vizyonu kaybeder.
buradan net ve açık bir şekilde söylüyorum, deniz baykal istifa et. bu ülkenin geleceği için, cumhuriyet için, istifa et. ve arkana dönüp bakma bile. ben seni sevmiyorum, komşum sevmiyor, bakkal sabri sevmiyor, bakkal çırağı küçük ibo da seni sevmiyor. allah aşkına billah aşkına şu güzel memleket aşkına istifa et...
ama geçen seferki gibi, barajın altına düştük ben görevi bırakıyorum sözüyle kürsüden inip merkez karar yürütme kuruluna parti divanına tüm adamlarını doldurup partiyi çalışamaz hale getirip "ne yapayım gençler geldiler dön diye yalvardılar, bana ihtiyaçlar vardı keh keh" savunmalarıyla geri dönme...