dün akşam ankara meb şura'da temsili yapılan tiyatro oyunu.
ilk yarısı çocuk oyunu gibi ilerleyen ve yapmacık-basit diyalogları ile sıkıcı geçeceği izlenimi uyandıran oyun, ikinci perdede biraz toparlanır gibi oldu ancak genel olarak bekleneni vermekten uzak kaldı, vasatı aşamadı.
meb şura'nın büyük bir salon olmasından ve akustiğinin çok da tiyatro oyunlarına müsait olmamasından olsa gerek sahne tepeden sarkıtılmış on kadar mikrofonla donatılmıştı. oyuncuların çocuk sayılabilecek yaşta olmaları nedeniyle seslerinin güçlü olmaması da buna zorlamış olabilir ancak bu oyun vesilesiyle mikrofonun tiyatroda kullanılmaması gerektiğini bir kez daha görmüş olduk. çünkü mikrofon dublaj yapılıyormuş gibi bir hava yaratıyor, sahiciliği öldürüyor, izleyiciyi oyuna yabancılaştırıyor.
öne çıkan çarpıcı bir performans olmamakla birlikte oyuncular ellerinden geleni yaptılar, canla başla rollerinin hakkını vermeye çalıştılar. ancak dekor daha yaratıcı olabilirdi. ateş, duman, yağmur, gök gürültüsü, deniz sesi gibi atmosfer yaratacak detaylar oldukça yetersizdi. bir önceki sahnede yağmurun yağdığını oyunculardan biri söyleyince anladık mesela. ateş, kayaların arkasında bir ara cılız bir kızıllık olarak gösterildi. ışık oyunlarıyla gürül gürül yanan ateş görseli yapabilmek zor olmasa gerek. dolayısıyla oyunun ışık ve ses konusunda yetersiz olduğunu söyleyebiliriz. kullanılan sloganlar ve yer yer yapılan dans kareografileri kulağa ve göze hitap ediyor fakat ışık, ses ve müziğin etkili kullanımıyla gerilim dozu yüksek çok daha güçlü bir oyun çıkabilirmiş diye hayıflanarak çıkıyorsunuz oyundan.
oyun,
sineklerin tanrısı romanındaki mesajları seyirciye geçirmekte başarılıydı. adaya bırakılan bir grup çocuğun uyum içinde birlik halinde iken bir müddet sonra yetişkinlerin dünyasında olduğu gibi güç, otorite, hegemonya savaşına girmelerini ve bir aşamadan sonra vahşileşerek kan dökücü canavarlar haline dönüşmelerini aktaran hikaye, içindeki pek çok mesajla birlikte başarıyla aktarılabilmiş.
hissettirdiklerine kısaca değinecek olursak;
-güçlü olanlar zeki olmamalarına karşın birlikte hareket ederek zorbalıkla liderliği ele geçirirler ve diğerlerini ürkütüp korkutarak kendilerine itaate zorlarlar.
-ne güçlü ne de zeki olanlar, zorbaya uyum sağlamakta ve köpekleşmekte zorlanmazlar, hatta zayıflara eziyet etmede halay başı olurlar.
-güçsüz ama vicdanlı olanlar, birlikte huzurlu yaşamak ve hayatta kalmak için kuralların olması gerektiği vurgusunu yapar, ilkeleri öne çıkarırlar.
-iktidarı ele geçiren zorbalar, önce kişi kültü yaratırlar. (sonuçta, domuzu öldüren doğal liderdir ve dokunulmazdır.)
-sonra da kitleleri uyutmak için saçma sapan da olsa iman edilmesi gereken bir inanç-totem yaratırlar.
-inancı diri tutmak için sürekli tekrarlanan sloganlar üretirler. konuşmalar düşüncesiz duygulardan ve bol hamasetten ibarettir. böylelikle zihinler iğdiş edilir ve düşüncesiz bağlılıklar yaratılır.
-ve tabi otoriter yönetimlerin en büyük manipülasyon aracı dış tehdit vurgusu gelir ardından. kitlelerin içeride liderin eteği dibinde toplanması için dışarıda yok edici bir canavarın kendilerini parçalamak üzere pusuya yattığını düşünmeleri gerekir.
-sisteme uyanlar, dayatılan gerçekliği içselleştirmeleri sağlanarak karakter aşınmasına tabi tutulurken insan olarak kalmak isteyen, asıl canavarın içeride olduğunu söyleyen ve haktan, adaletten taviz vermek istemeyenler "canavar onların kılığına girerek içimize sızmaya çalıştı" gibi söylemlerle hainleştirilerek veya hiç sebep gösterilmeden keyfi şekilde eziyet edilerek ortadan kaldırılırlar...