herkese merhaba. başımdan geçen bu tatsız serüveni belki birilerine fikir verir diye buraya yazıyorum.
aileme evlenmeyi düşünmüyorum dedikçe sağda solda ne kadar evde kalmış, ruhsal problemli kız varsa hepsiyle tanıştırıldım. onları tanıdıkça evlenmeyi istemememin ne kadar isabetli bir karar olduğunu anladım. fakat en sonunda annemin "kuran arkadaşımın bir kızı var onunla görüş bu son" lafıyla ve son olacağı umuduyla kızla görüşmeye başladım. aileler işin içinde olduğu için isteme, söz gibi olaylar hızlı gelişti ve nişanlandık.
nişanlanalı 3 ay olmadan patronla kavga ettim diyerek işten ayrıldı. evimiz için yaptığımız alışverişlerin taksitleri de haliyle bana kaldı. maddi anlamda zorlanmaya başladım. bir iki yerden bulduğum işleri de orası uzak, o iş bana göre değil diyerek geri çevirdi. kıllanmaya başladım tabi. baba evinde açlıktan ağzı kokanlar koca evine gelince prenses olmaya çalışıyor.
neyse evlendikten sonra çalışıp, çalışmayacağını sordum. çünkü bu değirmen tek başına dönmez. bilmiyorum, bakarız, hem ev hem iş nasıl olacak demeye başladı. anasının paşa oğlum diye büyüttüğü bakıma muhtaç goril yavrularından değilim. kendi işimi yaparım. ev işlerinden de kaçmam. üstüne bineceğini düşündüğü yükü paylaşacağımı defalarca anlattım. sonuçta hayat müşterek dedim.
geçenlerde "çeyizimi düzdüm eksiğim yok" gibi bişey söyledi. akşamına da annem "evlerine gittim yemek takımından başka bişey yok yavrum. ne tencere almışlar ne ufak eşya" dedi. anneme bişey demedim ama içten içe uyuz oldum. aslında anneme uyuz oldum. bu belayı başıma sen sardın şimdi beni bu işten ayıkla diyesim geldi ama kalbi kırılmasın diye bişey demedim.
hâl böyle olunca geçmiş yaşanmışlıkları ve konuşmaları düşünmeye başladım. ailecek bize yemeğe geldiklerinde sofrayı annem ve kız kardeşim toplamıştı. misafir gibi yedi, içti kenara çekildi. bu arada ondan kimsenin sofrayı toplamasını istediği falan yok. beklentim zaten bu yönde değil ama nezaketen kalkar yardım edersin. bu iş böyledir yani.
isteme öncesi tuzlu kahve muhabbeti dönmüştü. içine saçma sapan şeyler katmadığınız sürece içeriz tuzlu kahve nedir yani demiştim. sanki bunu dememişim gibi kimyasal zehir hazırlamışlar. kız kardeşim "yapmayın abim içmez bunu" demiş. nişanlım da bir şeyler söylemiş ama kız kardeşim bana söylemiyor. usülen dudaklarımı değdirip bıraktım kahveyi. ertesi gün kavga ettik zaten vay efendim nasıl içmemişim, ona kıymet vermiyormuşum falan filan. kafamı sikeyim bir de alttan alıp gönlünü almaya çalışmıştım. yatırsana rehabilitasyon merkezine amına koyim toplumdan izole olsun.
olaylar yavaş yavaş patlamaya başladı tabi. eşya bakıyoruz avm'de. işte koltuk, televizyon ıvır zıvır neye ihtiyacımız varsa. seçtiği şeyler tam zevksizlik abidesi. turkuaz kumaşlı, taşlı, kapitoneli bir kanepe seçti. sen nasıl buldun falan diye sormuyor bile. dedim ki "sadece sana ev kurmuyoruz bu evde bende yaşayacağım"
hayır nezaketen sen nasıl buldun falan dese böyle ters bir tepki vermeyeceğim. güvenlik görevlisi olduğum için dekorasyondan anladığımı söyleyince bön bön yüzüme baktı. yanında cüzdan gibi gezdireceğini düşünüyordu herhalde beni. o seçecek ben ödeyeceğim. bakk!
eşya bakmaya devam ediyoruz.
kasap kedisi gibi dyson süpürgelerin oralarda geziniyor. elinden tutup buraya gel dedim. ki evinde sapsarı arzum süpürge kullanıyor. gördüm. parası olan alsın abi benim o kadar param yok dedim
yani evlenirken kızlarda şöyle tuhaf bir şımarıklık oluşuyor; bir kere evleniyorum herşeyin en iyisi olsun. kimse de karşısına alıp "sana herşeyin en iyisine layık olduğunu düşündürten ne?"
- amım var!
+ çok güzel. harika. güle güle kullan. bu da çengelköy hıyarı değil. sende o varsa bende de bu var. ikisinden de tek başına aldığın verim belli. ikisi birleşince kıymete biniyor olay. o yüzden eşitiz sayın damına konduğum.
demeyince işler kadınların isteyip denyo erkeklerinden oldurmaya çalıştığı bir sisteme evriliyor.
artık karar verdim nişanı atacağım ama son bir tuhaflık bekliyorum. neyse kız kardeşim çeyizine destek amaçlı sinbo marka air fryer alıp nişanlıma vermiş. hem hediye olsun hem hoşluk olsun diye. "hmm sağol canım ya ben bu markayı kullanmıyorum. tefal alcaz" deyip kutuyu kıza geri vermiş. kardeşim de hassas biridir. çok kırılmış. dedim ki vakit geldi abbas.
ertesi gün annemle konuştuk. olayları anlattım. yüzüğü de kutusuna koyup annemin eline verdim. ben bunu o insanlara nasıl söylerim yavrum dedi. geçen defa diyemediğimi bu sefer dedim. "beni bu işlere sen soktun anne şimdi de sen ayıklayacaksın"
hasılı aileler araya girmeye çalıştı. nişanlım (eski) arayıp özür diledi. stres oldum falan dedi ama benim için bu iş bitti. aslında bu ilişki çoktan bitmişti de kendi sabrımı buraya kadar zorlayabiliyormuşum onu gördüm.
son olarak varoş kızla evlenmeyin abi. ha siz de varoşsunuzdur o zaman tabi ki evlenin.
karşı tarafı iyice tanımak için hediye alın mesela. ucuz hediyeyle pahalı hediye arasındaki reaksiyonlarına bakın. ortak alınan kararlara uyumuna, ortak ödemelere sadakatine bakın. garsona, temizlikçiye, taksiciye tavırlarına bakın. istediği bir şey olmayınca takındığı tavırlara bakın. ailenizle kurduğu ilişkinin derinliğine bakın. ben baktım hepsinde sınıfta kaldı.
sonuç olarak nişanlılık süresi çiftlerin ve ailelerin birbirleriyle uyumunu test ettikleri bir zaman dilimidir. bizde maalesef her denyoluğun sineye çekilip ya sabır dendiği bir zaman gibi algılanıyor. yanlış.