(bkz: #179168674)
yukarıda anlatılan olayların ne kadar gerçek yaşandığını bilemem ama anlatılan şeylerin ab hukukuna göre açıkça yasadışı olduğunu söyleyebilirim. çünkü bunlar keyfi karar değil, doğrudan ayrımcılık kapsamına giriyor.
1. doğum yerine göre vize kararı vermek, avrupa birliği temel haklar şartı'nın 21. maddesine aykırı. bu madde "doğum, ırk, etnik köken" gibi temellere dayalı ayrımcılığı açıkça yasaklıyor. ayrıca schengen vize kanunu madde 21'e göre konsolosluklar her başvuruyu bireysel olarak değerlendirmek zorunda. yani "yozgatlıysan alamazsın, istanbulluysan alırsın" gibi bir mantık, ab'nin kendi yasalarına göre bile suç. bunu yapan ataşe veya konsolos aslında ab hukukunu çiğniyor.
2. "yeşil pasaport kotası var, diğerlerine az vize kalıyor" iddiası da tamamen uydurma. schengen sisteminde ülke ya da pasaport bazlı kota diye bir şey yok. ab bunu kendi belgelerinde açık açık yazar. yeşil pasaportlular zaten çoğu ülkeyle yapılan karşılıklı muafiyet anlaşmaları sayesinde vizeden muaf. bu da "kotayı doldurmak" anlamına gelmez, çünkü böyle bir kota hiç yok. böyle bir kota varmış gibi davranmak, vize kanunu madde 21’in öngördüğü bireysel değerlendirme yükümlülüğünü ve ayrımcılık yasağını ihlal eder, ayrıca adalet divanının koushkaki kararında belirtildiği gibi kanunda sayılmayan gerekçelerle toplu sınırlama yapılamaz; bu nedenle bunu dile getiren ataşe ya da konsolos ab hukukunu açıkça çiğniyor.
yani burada anlatılan şeyler, ne yazık ki ab'nin çifte standardının, "biz insan haklarına saygılıyız" deyip arka kapıdan ırkçılığı ve keyfiliği normalleştirmesinin bir göstergesi. bir türk'ün kimliğinde yozgat yazıyor diye vize reddi almak, hukuken ırkçılıktır ve bunu yapan konsolosluk açıkça ab hukukuna karşı suç işlemektedir. üstelik bu durumu bir ataşenin gayet rahat bir şekilde, hiçbir utanma emaresi göstermeden anlatabilmesi, bu zihniyetin artık nasıl kanıksandığını da açıkça ortaya koyuyor.
ve artık şu ezberi de bozalım: "adamların ülkesi, ister vizeyi verir ister vermez." mesele vizeyi verip vermemeleri değil. mesele, bunu yaparken kendi ilan ettikleri insan hakları, eşitlik ve hukuk ilkelerini çiğnemeleri. eğer gerçekten türk vatandaşlarını avrupa'ya sokmak istemiyorlarsa, bunu açıkça söylesinler. desinler ki "biz türk istemiyoruz" ya da "türklere kısıtlama getirdik."
çünkü yok öyle, bir yandan "biz ırkçı değiliz, insan haklarına saygılıyız" deyip diğer yandan ırkçılığın alasını yapmak. türk istemiyorlarsa açık açık söylesinler. herkes bilsin, bütün dünya görsün avrupa'nın ne mal ve iki yüzlü olduğunu.
kendinizi ezdirmeyin, hakkınızı arayın. çünkü bu işler "ne yapalım, adamların ülkesi" diyerek geçiştirildikçe normalleşiyor. konsolosluklar keyfi davrandığında kimse ses çıkarmazsa, onlar da bunu alışkanlık haline getiriyor. halbuki ab mevzuatı açık; ayrımcılığa uğradığını düşünen herkesin itiraz etme, yazılı gerekçe isteme ve şikayet hakkı var. bir konsolosluk size saçma bir sebeple red verirse, bunu belgeleyin, cimer'e, dışişleri'ne, hatta ab delegasyonuna bildirin. çünkü bu ülkede kimse hakkını aramadıkça, ab de bu keyfiyeti sürdürecek.
kısacası sessiz kalmayın; "nasıl olsa değişmez" demek yerine en azından kayda geçirin, yazın, paylaşın. ancak o zaman bu çifte standardı dünya görür.