sinemanın sınırlarını genişleten filmlerden. 79 dakikalık imge bombandırmanı.
sergei paradjanov'un başyapıtı, ermeni ozan
sayat nova'nın iç dünyasını, korkularını, tutkularını ve ruhunun çektiği acıları, ortaçağ ermeni ozanlarının kullandığı semboller ve alegoriler üzerinden anlatıyor. daha ilk sahnede, parçalanan
narın beyaz tülbente akan kan kırmızısı suyu yayıldıkça benzersiz bir film izleneceği anlaşılıyor. ekranda sayat nova'nın doğup büyüyüp ölmesini izlesek de, film bir biyografi değil. anlatılan bir hayat hikayesi değil çünkü ortada herhangi bir hikayeyi oluşturabilecek olay örgüsü yok. diyalog yok denecek kadar az ve kamera sürekli sabit. şarkılar ve sayat nova mısraları duyuyoruz. hatta tekrar tekrar farklı dillerde okunan bir dörtlük türkçe de okunuyor. filmi, kafa yormadan, sembolleri çözmeye çalışmadan, sırf paradjanov'un benzersiz görselliğine kapılarak izlemek bile yeterince büyüleyici. bu estetikte paradjanov'un bizzat el attığı kostümler ve dekorun katkısı büyük. aynı oyuncunun erkek - kadın ayırmadan altı farklı karakteri canlandırması da filmin mistik atmosferini yaratan öğelerden biri.
muhtemelen
atom egoyan'ı,
calendar'ı çekmeye iten bu filmdi. film öylesine güçlü ve öylesine yoğun ki, egoyan'ın köklerine duyduğu ilgiyi yaratan en önemli sebeplerden biri olduğunu düşünüyorum. en azından calendar'daki kilise çekimlerinde ve bitmek tükenmek bilmeyen koyun sürülerinde etkisi açık. zaten egoyan'ın en sevdiği filmlerden biriymiş.