bugün hayatını kaybetmiş modern zaman kovboyu. mimar sinan üniversitesi sinema tv merkezinin kurucusu, türkiye'de sinema tarihinin en önemli figürlerinden birisi. onu, iyi ya da kötü, melek ya da şeytan olarak anmak yeterli değil.
sami şekeroğlu, benim tanıdığım en kendine özgü, en bu zamanın dışında, en idealist insanlardan biriydi. tüm hayatını, tıpkı odasında asılı bacak bacak üstüne atmış piposunu tüttüren john ford fotoğrafında olduğu gibi, bir john ford karakteri olarak yaşadı. bu tarz insanlara despot, tiran demek doğru değil. 2024'ün kırılgan dünyasından baktığınızda, size bu eski kovboylar her zaman yanlış gelecektir; ama eğer onlar bu dünyaya ait kişiler olsalardı, bugün zaten onlardan bahsetmiyor olurduk.
1950lerin türkiye'sinde elazığ'ın harput'undan istanbul'a gelip, bir resim öğrencisiyken öğrenci haliyle kurduğu sinema kulübünü bir merdiven altı sinema okuluna dönüştüren, daha sonra verdiği mücadelesiyle bugün maalesef saldırılar altında yok edilen gayrettepe'deki sinema tv merkezini projesinden inşaatına her aşamasında elleriyle yapan bir adam sami şekeroğlu. ve o günden bugüne, türkiye sinemasında kaybolmaya yüz tutmuş, belki yok olup gidecek pek çok filmi arşivlemek için semt pazarlarından, film şirketlerinin çöplerine kadar her yerde film arayan, arşivciliği, restorasyonu türkiye'ye öğreten insan.
80 darbesinde yılmaz güney filmlerini imha etmek için okula gelen askerler arşive girdiğinde filmlerin yanıcılığı üzerine ders verip askerleri korkutup kaçıracak kadar zeki, sinemanın sinemacının namusu olduğunu iddia edecek kadar idealist. okuldaki yemekleri beğenmediğinde öğrencileri toplayıp okulda isyan başlatacak kadar cesaretiniz de mi yok diyecek kadar kurallara aykırı, kendi koyduğu kurallara uyulmadığında karşısındakini yerin dibine sokacak kadar da kuralcı. bir insanı modern zaman kovboyu yapan bunlar işte.
son 5-6 yıldır, atanmış rektörün marifetleriyle yok edilen mimar sinan sinema tv merkezinde yarattığı ekolün yenilenememesini eleştirebilirsiniz. ama yok oluşundan onu sorumlu tutmanın anlamı yok. ondan sonraki yöneticiler belki yeterli siyaseti yapamadılar, belki biz öğrenciler ve mezunlar yeterli mücadeleyi veremedik. belki olması gereken oldu, belki bu süreç, ülkede eğitimin çöküşünün bir parçasıydı. her şey olabilir. sonuçta, sami şekeroğlu'ndan bahsederken türkiye sineması'nın son 70 yılından bahsediyorsunuz. yavuz turgulları piyasada tutan adamdan, yılmaz güneylerin filmlerinin yok olmasını engelleyen adamdan, özer kızıltanları, tuna kiremitçileri, serdar akarları, mehmet aksınları kazandıran adamdan.
yanlışıyla doğrusuyla, gerçek bir mücadele adamıydı sami şekeroğlu. ilk kez kendisini gördüğüm günü unutmuyorum. okula ilk girdiğimizde bir genel kültür sınavı yapılmıştı. ertesi gün, sami hoca, adeta törenle karşımıza çıkmıştı. herkesin kağıtlarını tek tek inceledi ve herkesi tek tek cahilliği karşısında aşağıladı. nasıl john ford'u bilmezsin? nasıl atıf yılmaz'ı bilmezsin? metin erksan'ın ismini yazmamışsın bir de sinemacı mı olacaksın? senden bir halt olmaz...
bugün apartmandan bozma sinema bölümlerinde atölyelere gittiğim zaman bırakın ilk sınıf 18 yaşında öğrencileri mezuniyet öğrencilerinin "ya ben eski filmleri izleyemiyorum" sözleri altında metin erksan'ı küçümsediklerini, hocalarının da gülerek karşılık verdiğini görüyorum. sonra da oturup tartışıyoruz türkiye sineması'nın geçmişiyle bağı yok, özü yok, niye bu halde diye. bizi bitiren bu her şeye olur diyen, cahilinden tembeline herkese saygı göstermek zorunda hissettiren modern zaman soytarılığı.
despot dediğiniz adam, tüm basının tüm öğrencilerin gözleri önünde yeri geldiğinde en yakın arkadaşlarıyla bağıra çağıra entelektüel kavgalar edip hakaretler yemeyi göze alan, kurucusu olduğu okuldan onları kovmayan bir adam. öğrenciler kendisine karşı çıktığında onlarla da bağıra çağıra kavga edebilen bir adam. ağzından her türlü lafı duydum hiç "saygısız" "terbiyesiz" dediğini duymadım. dümdüz bir fikre karşı bile olsa, karşısındakine neden karşı olduğunu kendi üslubunda ifade eden ve her şeyden önce tüm öğrencileri ailesinin bir parçası gibi görüp gerçekten sinemacı yapmak isteyen biriydi.
yalan yok, hiçbir zaman
duygu sağıroğlu ya da
feyzi tuna kadar yakın olmadım kendisiyle. öyle bir duygu da beslemedim. ama kendisine saygım, hayata bakış açımı etkileyecek, mücadeleye duyduğum arzuyu tekrar ve tekrar perçinleyecek kadar büyük.
ne demişti, buraya eşeği bağlasan sinemacı olur. olacağız hocam.
saygılar.