yer türkiye, fıkra gibi yaşanan dönemler. trafik denen şey yoktu o zamanlar, büyüklü, küçüklü bisikletle umarsizca trafiğe çıkılırdı.
vanilla ice,
mc hammer’in gerizekalı rap şarkıları etrafı inletiyor, pink floyd ise yeteri kadar ilgi çekemiyordu. hep bir merak konusuydu zaten bu elemanlar okumayı nerede öğrenmişti. bırakın asansörde cep telefonu ile konuşmayı, evlerde bile telefonun olmadığı dönemler. insanlar sözlü iletişime pek meraklıydı sanki. parklarda tayfa diye nitelendirilebilecek gruplar, bağıra çağıra güle oynaya konuşurlardı. o zamanlar şimdilerde olduğu gibi diyetler, lifli yiyecekler, vitaminler amfitaminler hiç yok piyasada. zaten olsa da imtina ederlerdi. bu yüzden konu komşu hazımsızlık çekerdi hep. mahallece toplaşıp hafta sonları pazarcı ekrem’in kamyoneti ile belgrat ormanlarına gider, basit olsa da keyifli bir hayat yaşardık. x-files gibi dizilerin olacağı akla gelmez
bizimkiler isimli o almancı dizisi ile geçerdi ömür. bizim berber de bir alem tipti. sesi soluğu çıkmaz, müşterisi ile hiç muhatap olmazdı. bir berber muhabbeti tadını yakalatmamıştı bizlere.
aynı dönemler işe alımlar testle falan da olmazdı, ya teyzenin tanıdığı ya da amcanın arkadaşının kızı vasıtası ile gidilirdi görüşmelere.
öğrencilik işte, biz de bir yerlere gideceğimiz zaman bindiğimiz otobüslerde bacak bacak üstüne atıp, mantıksızca kitap okuyarak zamanı değerlendirmeye çalışırdık. pek de saygısızmışız gerçekten. bilmezdik ama.
en büyük zevkimiz vapura binip, dıştaki banklara oturup ayaklarımızı demirlere koyarak denizi izlemekti. amaç
kadıköye varmaktan çok
deniz kültürümüzü genişletmekti. deniz kültürü denen şey bu kadardı bizim için. bir de kültür mantarı vardı o dönemlerin popüler ayar tamlaması, ama anlamı aklımda değil şimdi. ha unutmadan; vapurlarda, zar zor alınmış fotoğraf makinaları ile histeriye tutulmuş gibi nasıl çekerdik o fotoları . şimdiki aklım ermiyor bu duruma.
herşey iyi güzeldi de, hatırladığımda beni en çok üzen, yerin dibine geçiren keşke olmasaydı dedirten bir olay vardır aklımda; kız arkadaşımla sahilde gezintiye çıkıp, ne bileyim moda sahili, yenikapı sahili gezerdik ara ara. manzaranın tadını çıkarmaya çalışırdık. bir gün yine aynı enstantane, fakat nasıl yorulmuşuz! aniden sevgilimle ayakları çıkarıp, pantolonu sıvayıp abdest alır gibi, soktuk ayakları salladık suyun içine. ya hiçbirisi önemli değildi de kardeşim balık var orada, niye kaçırdık ki kıyıdan. yüzmek mi istiyorduk, gitseydik yüzülecek yerlerde, plajlarda yüzseydik. o nur yüzlü ama biraz terbiyesiz amcanın tavsiyesini dinleyip gidip havuzda yüzseydik.
keşke amcaya o kadar kızıp da kafalarımızı soktuktan sonra, abartıp mabadları da sokmasaydık denize. serinlemiştik karpuz gibi. hey allahım ya.
ne utanç verici, ne bedbaht edici görgüsüzce bir olaydır. şimdi düşündüm öğrenememişiz şu
deniz kültürünü halen. kim bilir o yaşlı amca nerede şimdi.