brand
anne yüzlerce yılın arasından seslendi
sesinin yankısının da arasından geçti sesi:
"yatsana oğlum sabah olucak"
sabaha karşı
uykusuzdu
sonra sızdı...
tribal
başlık açayım dedi
çığır açtı
yok
bakmadığı yerlerde de öykücülerin olduğunun farkında değildi,
vardı..
- uşak!!
- efendim, efendimiz...
- naber?
- iyilik...
mutfaktan yağın foşurdama sesi geldi, ve börki sesi duyduğu gibi sözlüğün başından kalkıp ağır ağır zemininde kıl ve pislik kaplı bir koridordan geçti. koridorın sağ tarafında banyo ve biraz ötedsinde tuvalet bulunuyordu. her daim ıslak olan banyo zemine baktı geçerken ve ev arkadaşlarına sövdü... tuvalet ile salon karşılıklıydı, salon sol tarafında kalıyordu, orada evden dışladıkları başka bir arkadaşları kalıyordu doğruca mutfağa yöneldi kafasını uzattığında aralarında zapo diye çağırdıkları ev arkadaşını gördü gülümsedi:
-ne yapıyosun zapo?
-acıktım bişeyler atıştırıcam, dedi.
zapo fazla yemek yemezdi hele hele hiç kahvaltı yapmazdı ama çayı çok severdi. akşama kadar 3 demlik çay içebilirdi. zapo çayı sevdiği gibi yatağında uzanmayı da çok severdi. ne olmuşyu da zapo rahat yatağını bırakıp yemek yemeye kalkmıştı üstelik saat sabahın 5 ine gelirken. açıktı herhalde diye düşündü ve börki odasına dönmeye karar verdi az önce geçmiş olduğu pis koridordan geçerken ayağına önceden dökülmüş ve silinmemiş olan kola ve bira kalıntıları yapıştı. ev arkadaşlarına tekrardan sövdü... sözlüğün başına oturdu...
emir
alın bunu
götürün buradan
görmesin gözüm
bir daha
bir tırnak makasının hüznüydü gözlerindeki,tırnak parçacıklarını yüreğine saplar gibi gitti,sabah olur dedi elbet...
yalandı gecenin siyahı, uzun yaşadı maviyi görmeyi bilenler.